14 Nisan 2012 Cumartesi

Darbeciler Darbeleri Yargılıyor

Heey, duydunuz mu? Sırada 27 Mayıs, 12 Mart, 28 Şubat, E-Muhtıra darbeleri falan var. Dizi filmler ülkesi Türkiye’de "tekmili 32 Kısım” yeni dizi geliyor. Belki de Madanoğlu ya da Aydemir girişimlerini de içine alarak Cumhuriyet denilen ucubenin kuruluşuna varacaklar. Belki de Mustafa Kemal’in darbeci ve katliamcı yöntemlerinin izini sürerek, örneğin Dersim ya da 28 Kürt Katliamı’nın içinden geçerek, Bab-ı Ali Baskını’na kadar gidecek bu dizi. Belki 1914 Ermeni Soykırımı’nı da masaya yatırarak, 1908 Meşruiyeti’ni de sorgulayarak, "tarihle yüzleşmeyi” bütünlüklü olarak gerçekleştirecektir.

Tamam, işin zor olduğunu benim yukarıdaki "belki’si çok” anlaşılmaz cümlem de sergiliyor zaten. 

Ama "12 Eylül’cüleri yargılamak” ile "12 Eylül’ü yargılamak” arasındaki derin farklılık doğru algılanmadığında, birincinin ikinciyi boğacağını ve birincilerin her zaman kendi küllerinden yeniden doğacağını bilmek gerekir.

AKP’si CHP’si, MHP’si ile birlikte bugünkü devletin yapmak istediği şey, 12 Eylül’ü değil, 12 Eylülcüleri yargılayarak, sistemin bağırsaklarını temizlemektir. Başka bir deyişle: Darbeleri doğuran nedenlerle değil, darbelerin sonuçlarıyla oynayarak, sistemin bekasını korumaktır.
***
Günümüzde belki de en çok iğdiş edilen kavramdır "tarihle yüzleşmek” kavramı. Sistemin bütün kurumları, 12 Eylül davasında müdahil olmak üzere mahkeme kapısına koştular. Kurulu sistemin sonuçlarından biriyle "yüzleşir gibi” yaparak, tarihle yüz-göz olacaklar. Oysa tarihle yüzleşmek, bu "tarihi üreten sistemle” yüzleşmek demektir. Sistemle yüzleşmeden sistemin yarattığı sonuçlarla uğraşmak, halklarla dalga geçmek falan değilse eğer, en hafif deyimle halkları oyalamaktır.

Katliamlar ve darbeler Türkiye Cumhuriyeti’nin olmazsa olmaz varlık koşullarıdır. Bu sistem içerisinde kalmayı kabul ederek katliamlara ve darbelere karşı çıkmak, var olan devletin temellerini dinamitlemek demektir.

Bu Cumhuriyet, Türk olmayan halkların inkarı ve imhasını öngören bir Türk milliyetçiliği (ve zaman zaman Turanist ırkıçılık) üzerine inşa edilmiştir. "Türk” olmayan diğer halklara yönelik katliamlar, bu Cumhuriyet’in kaçınılmaz zorunluluğudur. İttihat ve Terakki’den devralınan Kemalist Cumhuriyet’in Anadolu-Mezopotamya topraklarının Türkleştirilmesi politikalarının sonuçlarını, bu katliamlara göğüs gerebilecek diktatoryal sistemler olmadan sürdürmek mümkün değildir. Bu nedenle darbeler ve darbeciler Cumhuriyet’in öz evlatlarıdır.  Milliyetçilik ve ırkçılığa hayır demeden 12 Eylüller yargılanamaz.

Bu Cumhuriyet Sünni-Hanefi egemenliği üzerine inşa edilmiş dini bir devlet idi. Laiklik iddiası, sadece sistem efendilerinin halkları inandırmaya çalıştığı bir siyasal sahtekarlıktan başka bir şey değildir. Alevi katliamlarından, 6-7 Eylül’lere, Süryani tehcirlerinden Hıristiyan rahiplerin öldürülmesine, zorunlu din derslerinden seçmeli Kuran derslerine… Dinin devlet içindeki varlığına hayır demeden, 12 Eylüller yargılanamaz. 

Bu Cumhuriyet sömürgecidir. Kürdistan toprakları özgürleşmeden, bu topraklardan doğan özgürlük ve bağımsızlık ideallerini yok edemezsiniz. Sömürgeci bir ülke özgür olamaz. Sömürgeci bir ülkede egemen ulus da, sömürge halklar da özgür olamaz. Ve bu nedenle halkların özgürlük ideallerine karşı sistem egemenlerinin direnişi bir zorunluluktur. Devletin en büyük gücü, köleleştirilmiş bir halktır. Cumhuriyet sömürgecilikte inat ettiği sürece Kürt halkı üzerinden inkar ve imha uygulamaları elbette eksik olmayacaktır. İmha ve inkarın olduğu yerde karşı tepkileri alt etmek için elbette devletin 27 Mayıs’lara, 12 Mart’lara, 12 Eylül’lere ve çok daha fazlasına gereksinimi olacaktır. Sömürgeciliğe hayır demeden, 12 Eylüller yargılanamaz.

Bu oligarşik Cumhuriyet halkların iradesine güvenmediği için sistemi seçkinlere emanet etmiştir. Bu ülkede adalet de, sanatçı da, aydın da, eğitimci de, bilimci de, bürokrat da, asker de büyük çoğunluğuyla bu seçkin sınıf içinden egemendir. Devlet neredeyse orada saf tutan bu seçkinler ayakları her zaman aşağılamış, ezmiştir. Dün, İstiklal Mahkemeleri ile oluşturulan adaletin yerine bugünün Özel Yetkili Mahkeme’lerin gelmesi bir rastlantı değil, tarihsel bir zorunluluktur. Demokrasiye aykırı olsa da, oligarşik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yasalarına uygundur. Oligarşik diktatörlüğe hayır demeden, 12 Eylüller yargılanamaz.

Bu Cumhuriyet, kuruluşuyla kapitalizmi seçmiş ve bünyesini ona göre oluşturmuştur. Emeğe düşmandır, işçiye emekçiye düşmandır. Mustafa Suphi’lerden 1 Mayıs 77’lere kadar yaşanan emekçi katliamları ve emeğin özgürlüğü istemlerine düşmanlığının temelini devletin oluşumundaki bu tercih oluşturur. Kapitalizme hayır demeden, 12 Eylüller yargılanamaz.

Bu sistemin, sadece darbe dönemleri değil, demokrasinin nispi uygulanabildiği dönemleri de aynı acımasızlığa, aynı zulme sahip idi. Çünkü bu sistem kapitalist idi, sömürgeci idi, ırkçı-milliyetçi idi, devletçi idi, oligarşik idi, dinci idi.

Darbe dönemlerinin yargılanması ve işkenceci generallerin cezalandırılması elbette yüreğimize bir bardak su serpmiş olacaktır. Küçümsemiyorum. Ama AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin ve sistemin bütün kurumlarının, Cumhuriyetin vebasını günümüze taşıyan tek’çi politikalarıyla hesaplaşmadan, 12 Eylüllerle hesaplaşmak mümkün değildir. 


XWE METİN AYÇİÇEK
aycicek@gmx.net

Hiç yorum yok: