12 Nisan 2012 Perşembe

AKP Muhatap Değil, İşbirlikçi Arıyor

Erdoğan son zamanlarda BDP üzerinde bir psikolojik savaş yürütüyor. Daha doğrusu psikolojik savaş merkezinin BDP üzerinde yapılacak baskılar konusunda aldığı kararları uyguluyor. Psikolojik savaşın tüm yöntemlerini deniyor. Zaten AKP hükümeti tümüyle bir psikolojik savaş hükümetidir. Kürt sorunu çözülmediği müddetçe böyle kalacağı açıktır.  AKP hükümeti bir taraftan tutuklamalarla BDP üzerinde baskı yürütürken, diğer taraftan da psikolojik savaşla bu baskıyı arttırıp işlemez hale getirmek istiyor. Bu baskılarla BDP içerisinde siyaset yapmayı pahalı hale getirmeyi ve bu temelde parçalamayı hesaplıyor. Zaman zaman BDP içerisinde farklı sesler var ama konuşamıyorlar biçiminde bir propaganda yapmaları hedeflerinin ne olduğunu kanıtlıyor.

Son baskı yöntemi ise ''terörle mücadele siyasetle müzakere'' söylemi adı altında yürütülmektedir. BDP Kürt sorununun çözümü için mücadele eden bir hareket olarak tabii ki sorunun müzakere ve demokratik yoldan çözümünü ister. Zaten müzakere ve demokratik yollardan çözümü 20 yıldır Kürt Özgürlük Hareketi dayatmaktadır. Ama Kürt sorununda karşı tarafın çözüm niyeti ve politikası olmadığı için sorunu bu yolla çözmek mümkün olmamıştır. Son yıllardaki görüşmelerin de sorunu çözmek için değil de, oyalama ve zaman kazanmak için yapıldığı netleşmiştir.

Şimdiye kadar ne PKK ne İmralı ne de BDP Kürtleri temsil edebilir diyen ve Kürtleri irade ve muhatap olarak tanımayan AKP ve Türk devletidir. Halen de Kürtler farklı bir ulusal topluluk ve kimlik olarak tanınmıyor. Bireysel haklar safsatası adı altında inkarcılık yeni koşullarda sürdürülmek isteniyor. Fikret Bila ve Lale Kemal’in açıkladığı sözde yeni strateji de tam bu mantığı ifade ediyor.

Erdoğan, BDP’ye sanki konuşması bir lütufmuş gibi ‘Samimi olursanız, dürüstseniz görüşürüz’ diyor. Konuşmak değil, neyin konuşulacağı önemli. Türk devletinin 20 yıldır BDP’ye dayattığı ‘PKK’ye terörist de, PKK’ye karşı çık’ yaklaşımının bir çözüm değil, bir tasfiye politikası olduğunu artık bir çocuk bile biliyor. Böyle bir dayatma AKP’nin eski hükümetlerden farklı olmadığının, dolayısıyla çözüm konusunda bir irade ve samimiyetinin bulunmadığının kanıtıdır.

Kürt hareketini bölmeye çalışmak zaten büyük bir samimiyetsizliktir. Herkes de biliyor ki, Kürt halk önderi ve PKK dışlanarak bu sorun çözülemez. Kürt halkının özgürlük mücadelesini yürüten, Kürt sorununun çözümünü dayatan bu güçlerdir. BDP de 1990’lı yıllardaki serhildanların ortaya çıkardığı demokratik siyasi geleneğin devamıdır. Dolayısıyla bu aktörleri birbirinin karşısına çıkarmak samimiyetsizliğin tam kendisidir. Bu dayatma BDP’yi güçsüzleştirip kendi dediğini kabul ettirme politikasıdır. Bu anlayışın da görüşme, müzakere ve çözüm anlayışı olmadığı açıktır.

BDP eşbaşkanının belirttiği gibi “Muhatap bulamayan Kürt özgürlük hareketidir”. 1993 yılından beri bu sorunun çözümü için muhatap aranmaktadır. Muhatap olmak istemeyen Türk devletinin kendisidir. Kürtleri muhatap almaktan özellikle kaçınıyor. Kürtler adına kimse muhatap olamaz deniyor. Çünkü Kürt diye bir toplumu tanımıyor.

Hükümet BDP ile muhatap olmak istemiyor. Dolayısıyla muhatapsız olan BDP’dir.

 İl ve ilçe başkanlarını tutuklayan, il genel meclisi ve belediye meclisi üyelerini tutuklayan, aktif üye bırakmayan, milletvekillerini zindanda tutan bir anlayışın BDP ile görüşüp müzakere yapacağına kim inanır? Binlerce üye tutuklayarak hangi müzakere yapılabilir? BDP’lilerin dediği gibi müzakereyi zindanda mı yapmak istiyor? Çünkü BDP’lilerin çoğunluğu şu anda zindandadır. Dolayısıyla BDP’nin tüm faaliyetlerini suç sayan bir anlayışla hangi müzakere yapılabilir? Bu kadar tutuklunun varlığı bile görüşme ve müzakere yapılmayacağının kanıtıdır. Hiçbir faşist ülkede görülmeyen bu tutuklamaları yapan zihniyetle hangi sorun çözülebilir? Zaten AKP hiçbir toplumsal kesimi muhatap almıyor. Tam bir despot yaklaşımla ‘Ben ne dersem kabul edilecektir’ diyor.

BDP’nin yerinde hangi parti olsaydı, AKP’ye selam bile vermezdi. ‘Samimi ol ondan sonra görüşelim’ diyen AKP’ye, ‘Haydi başka bir kapıya’ derdi. BDP’nin bugünkü yaklaşımına başka bir yerde hiç kimse bir anlam vermezdi. Bu yaklaşım makul ve mütevazi bir yaklaşım olarak da görülmezdi. Mevcut yumuşak yaklaşım ciddi eleştiri konusu olurdu. Dolayısıyla bazı liberaller ya da kendisine demokrat diyenlerin halen BDP daha anlayışlı olsun demelerini anlamak mümkün değildir. Tam da Türk egemen anlayışının dışavurumudur. Kürtleri kimliksiz, kişiliksiz görmektir. Ağa köleye ne yaparsa haktır demek gibi bir yaklaşımdır bu. Binlerce tutuklunun varlığı ve yoğun baskı ortamında BDP’nin de kendine liberal ve demokrat diyenlere söylemesi gereken ‘Siz ilk önce zihniyetinizi değiştirin, demokrat olun, ondan sonra konuşun’ demek olmalıdır. Böyle denilmediği taktirde AKP ne faşist zihniyetinden, ne tutuklamalardan vazgeçer, ne de Kürt sorununda demokratik çözüm çizgisine gelir.

Demokratik Özerklik olmaz, anadilde eğitim olmaz, anadil kamuda, mahkemede kullanılmaz, Kürt kimliği yasal güvenceye alınmaz diyen bir hükümet hangi sorunu çözebilir? Bırakalım bu hakların tanınmasını halen Kürdistan kavramını kabul etmeyen, Kürt kimliği ile örgütlenme özgürlüğüne bile tahammül etmeyen bir hükümetle hangi sorun çözülebilir? RTÜK televizyonlarda Kürdistan kelimesi kullanılmasın diye uyarı yapıyor. Bu zihniyet mi müzakere yapar? Kürdistan kavramını kabul ederse Kürtlerin bir toplum olarak tanınmasından korkuyor. Bu anlayışla ancak mücadele edilerek görüşme, müzakere ve çözümün önü açılabilir. Bu anlayışla mücadele etmeden yapılan tüm görüşmeler bir oyalama, zaman kazanma, aptal yerine konmaktan başka bir sonuç vermez. Kürt Özgürlük Hareketi geçen dönemdeki görüşmeleri hükümetin amacını bildiğini, ama devleti ve toplumu bir çözüme hazırlamak için bu görüşmeleri yaptıklarını, ama sonuç alamadıklarını söylemişlerdir. Yeni yapılacak görüşmelerin eskinin tekrarı biçiminde olamayacağını da vurgulamışlardır. Dolayısıyla AKP’nin düşündüğü müzakere aslında bu defa da BDP üzerinde bir oyalama ve zaman kazanma yöntemi olmaktadır.

AKP hükümeti muhatap aramıyor, kendi tasfiye politikasının işbirlikçisini yaratmak istiyor. Kürt demokratik hareketini tasfiye ederek kendine işbirlikçilik yapacak olanları piyasaya sürmek istiyor. Zaten bu işbirlikçiler ve ruhunu satmışlar da umutlarını AKP’nin baskılarına ve tutuklamalarına bağlamıştır. Bu baskılara seviniyorlar. Bu baskılarla kendilerinin önünün açılacağını düşünüyorlar. Herhalde tarihin derinliklerinde olan Kürt ihanetçiliği böyle bir şey oluyor. Kürt düşmanlarının Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme politikalarından medet umanları da Kürt halkı görüyor. Bu nedenle AKP’nin ‘BDP’yi bitiririz, kendimize işbirlikçi Kürtler yaratırız, buna dayanarak tasfiye politikasını başarıya götürürüz’ politikası sonuçsuz bir çaba olmaktan öteye gitmeyecektir. 

M. DELİLA

Hiç yorum yok: