6 Nisan 2012 Cuma

4+4+4 Hangi Kıyametin Alameti Farikasıdır?

Yasama, toplumun tümü için geçerli genel ve emredici hukuk kurallarını yapma işidir. Ancak devletlerin hukukunu koyan yasama meclisleri birer temsili organdır. Söz konusu temsil ise siyasal niteliktedir. Siyasaldır, çünkü meclisler sınıfsal çıkarların çatıştığı (sınıf savaşımı) temsili arenalardır. Bu nedenle de yasama faaliyetinden çıkan ve tüm toplumu bağlayan hukuk kuralları, sınıfların meclislerde ne oranda temsil edildiğine bağlı olarak tüm toplumun ya da belirli bir sınıfının çıkarının hukuksal formülasyonu olarak ortaya çıkar.

Peki Türkiye Büyük Millet Meclisi kimi temsil ediyor?

Tüm toplumu mu? Yoksa belirli bir sınıfı mı?

Belirli bir sınıfı temsil ediyorsa, o sınıf hangisidir?


Soruları yanıtlamanın tek ve çok basit olan bir yöntemi var: TBMM’nin yaptığı yasaların içeriğine bakmak.


Bunun için öyle Meclis’in, en azından mevcut iktidar döneminde çıkardığı yasaların tümüne tek tek bakmaya da gerek yok. Kamuoyunun 4+4+4 yasası olarak bildiği yasa teklifinin genel hatlarına bakmak yeterli.


4+4+4 yasası olarak bilinen yasa teklifi eğitime ilişkin 4 temel değişiklik öneriyor.


1
- Bu teklifle hâlihazırda 8 yıllık kesintisiz ve zorunlu olan ilköğretim, 4+4 olarak kesintili hale getiriliyor. Buna karşın ortaöğretim (lise) kesintili, örgün ya da yaygın biçimlerde zorunlu hale getirilerek zorunlu eğitim kademeli ve kesintili olarak 12 yıla çıkarılıyor.

2- 4+4+4’ün ilk 4’ü zorunlu, örgün ve genel ilkokullardan, ikinci 4’ü ise zorunlu, örgün ya da yaygın (açık) ve genel, teknik ve mesleki ortaokullardan, üçüncü 4’ü ise zorunlu, örgün ya da yaygın (açık) ve genel, teknik ve mesleki liselerden oluşuyor. Yani ikinci ve üçüncü 4 yıllık bölümün açık ortaokul ve liselerde ve açık ya da örgün İmam Hatiplerde okunmasının yolu açılıyor.

3
- Zorunlu ilköğretim yaşı 6-13 yaş aralığına çekiliyor. Böylece ilkokul 6-9 yaş arasında, ortaokullar ise 10-13 yaş arasında okunacak. Bu durumda ortaokul yaşı tam da kızların ergenlik dönemi olan 10-13 yaş arasına denk getirildiği için kızlar devletin yarattığı yasal ortamla ergenlik döneminde eve kapatılabilecek, erkek çocuklar için ise çıraklık yaşını açık ortaokul ile fiilen 10’a, çocuk işçilik yaşı ise fiilen 14’e düşecek.


4
- Mesleki Eğitim Kanunu’nda yaptığı değişiklik ile de işletmelerin çalıştırabileceği stajyer öğrenci sayısındaki azami sınırı kaldırıyor. Böylece işletmeler (KOBİ’ler) istedikleri kadar öğrenciyi stajyer adı altında ucuz işgücü olarak kullanabilmesinin yolu açılıyor.

Yasa teklifinin çizdiği yasal çerçeve içinden konuşursak bu yasa, yoksul kesimler açısından zorunlu eğitimi fiilen 4 yıla düşürüyor. Kız çocuklarını 10 yaşından itibaren ev hanımı yaparak, erkek çocuklarını ise 10 yaşından itibaren KOBİ’lerin çırağı ya da ‘stajyeri’ yaparak. Böylece yasa yoksul çocuklarına geleceklerini belirlemede seçme şansı bırakmayarak otoriter bir yöntemle onları tek bir çıkmaz yola sürüyor: kızlar için ev hanımlığı, erkekler için işçileşmek.


Oysa 1997’de başlayan 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitim uygulaması ile hem kız hem de erkek çocukların okullaşma oranı artmış, eş zamanlı olarak da çocuk işçilik azalmıştı. MEB’in kendi verileri ile: erkek ilkokullaşma oranı 1997’de %90,25’den 2010’da %98,47’e, kız ilkokullaşma oranı ise % 78,89’dan %97,84’e; erkek ortaokullaşma oranı %41,39’dan %67,55’e ve kız ortaokullaşma oranı da %34,16’dan %62,21’e yükselmiştir. Aynı dönemlerde ise çocuk işçiliği 1999’da %18,3 iken 2006’da %5,6’ya düşmüştür. Ve 1997’den sonra gerek çocuk istihdamında yaşanan düşüş gerekse okullaşma oranında yaşanan bu artışın nedenleri

1- eğitimin kesintisiz 8 yıla çıkması 

2- kızları hedefleyen eğitim kampanyaları (Haydi Kızlar Okula, Baba Beni Okula Gönder)(1) ,

 3- çocuk işçiliği ile mücadelede artan kamusal bilinçtir. Asıl olarak bu temel nedenlere ile son yıllarda artırılan üniversite kontenjanlarına bağlı olarak da yoksul çocuklarının üniversiteleşme oranı artmış, işçileşmek dışında önlerinde yeni seçenekler belirmiştir.

Fakat 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitim, okullaşma oranını yükselterek çocuk istihdamını düşürmüş olmakla birlikte, aynı dönemde ev içi işlerle (ev işleri, tarla, hayvan bakımı, evde üretim) uğraşan çocukların oranları artış göstermiştir. 1999’da %28,3’ten 2006’da %43,1’e yükselmiştir ve 2006’da ev işi yapan çocukların % 60’ı kız çocuklarıdır. Dolayısıyla 8 yıllık eğitimle birlikte bir taraftan devlet zoru nedeniyle okullaşma oranı artarken ve böylece çocuklara farklı dünyaların kapısı az da olsa aralanırken, 2001 krizinin üstüne gelen ve ekonomik uygulamaları ile yoksul ile zengin arasındaki uçurumu 8,5 kata çıkaran AKP döneminde yoksulların çocukları evde bile olsa ‘çalışma kaderinden’ kurtulamamışlardır. Çünkü çoğu işsiz, mesleksiz, küçük esnaf, işçi ya da memur olan yoksul aileler açısından çocukların emeği ailenin hayatta kalması açısından vazgeçilmezdir. Kadın ve kız çocuklarının üstlendikleri ailenin yeniden üretimi faaliyetleri, ailenin geçimi için hayatidir ve başka bir şekilde ikame edilememektedir. Yine erkek çocukların evde üstlendiği işler ise tarla, hayvan bakımı, evde üretim biçimleriyle ailenin yaşaması açısından önemlidir.


4+4+4 yasası ise tam da doğrudan hükümetin derinleştirerek kalıcılaştırdığı yoksulluk hallerini veri alıyor ve yoksulla zengin arasındaki uçurumu kapatarak onların yaşam koşullarını iyileştirmek gibi bir derde hiç düşmeden, bu gerçekliği yasal formülasyona döküp, adına da eğitim reformu diyor.


Kısacası 4+4+4 yasası hükümet tarafından halkla ilişkileri uzun zaman önce yapılan, bugün yarın ise uygulamaya geçirilecek olan ve tamamı IMF, OECD ve TÜSİAD, İTO, MÜSİAD gibi patronlar tarafından talep edilen ve yine tamamı Türkiye’deki üretimi ve çalışma düzenini Asyalaştıracak (düşük maliyetli işgücü ile yüksek üretim, yüksek kazanç, yüksek sömürü) olan özel ekonomik bölgeler, kiralık işçilik ve bölgesel asgari ücret uygulamalarının eğitim ayağıdır.


Geleneksel iş kollarının ortadan kalktığı, dolayısıyla hünerli ustalarca yetiştirilen çıkarlık uygulamasının geçmişte kaldığı, buna karşın kısa dönemde az maliyetle üretim yapan işletmelerin (KOBİ’ler) ekonomik alanı parsellediği bir dönemde yoksul çocuklarını hüner öğrenmeden, genç, enerjik ve iyimser yapıları ile fazla bir şey talep etmeden (sosyal haklar ve sosyal güvenlik), çok düşük ücretle ve sorun çıktığında kolaylıkla yerine konulabilecek başkaları ile ikame edecek olan bir ekonomik yapılanmada, 4+4+4 tüm bileşenleri ile piyasanın, yani patronların iktidardan talep ettiği vasıfsız, vasıfsız olduğu oranda da ucuz ve çaresiz işgücü ordusunu yaratacak olan yasal kılıftır.


Ve her zamanki gibi camiyi çalan yine kılıfını hazırlamıştır.


Erdoğan:
“Öncelikle teknik eğitim Avrupa’da yüzde 65-70. Bizde tam tersi. Bunu düzeltmeliyiz. Sonra ailelerin endüstri meslek, ticaret, Anadolu veya imam hatip arasında tercih noktasında serbest bırakıyoruz. Ama 12 yıl zorunlu eğitime de sevk ediyoruz. Özellikle Güneydoğu’da akıl baliğ olan (ergen) kız çocuklarını aileler okula göndermiyor. Açık lise bunun için. Ev okul sisteminin önü açılacak. Bir de organize sanayi bölgelerinin meslek okulları açmasına fırsat sağlıyoruz. Çocuk hem okuyacak, hem staj yapacak. Belki para da kazanacak. Endüstri de çok ihtiyaç duyduğu “ara elemanı”, sektörün ihtiyaçlarına göre kendisi yetiştirecek”.

Kılıf, ama ne kılıf.


Erkek çocuklar hem okuyup hem de para kazanacak. Aileleri tarafından okula gönderilmeyen kızlar ise evlerinde okuyarak eğitimden mahrum kalmayacak. Bunu yaparken de tümü Kuran’ı seçmeli ders olarak alabilecek.


Bu yasa ile AKP, paradan para kazanmaya yöneldiği için istihdam ve refah yaratamayan patronların isteklerini karşılamak için, toplumun bir kesimi olan erkeklerin büyük çoğunluğunu ara eleman ihtiyacını karşılamak için organize sanayi bölgelerine işçi olarak sürerken, işgücü fazlası oluşturan kadınları da yeniden ve sadece evde ailenin yeniden üretimi sürecine koşarak eve kapatmaktadır. Piyasanın bu taleplerini yerine getirirken de Kuran dersleri, imam hatipler ve kız çocuklarının ergenlik çağı olan 10-13 yaşları arasında eve kapatılması aracılığı ile kendi dünya görüşü ile tutarlı bir şekilde hem eğitim alanını hem de toplumsal yaşayışı otoriter bir muhafazakârlaştırmaya tabi tutmaktadır.


Bu anlamda söz konusu yasa ne toplumun genel çıkarlarına ne de yoksulların çıkarlarına hitap eden bir reformdur. Çünkü 4+4+4 yasası, bir önceki dönemin, kapitalizmin genişleme evresi ve genel eğitim sistemi sayesinde okuyarak sınıf atlayabilen yoksul çocuklarına bundan böyle sınıf atlamanın tüm kapılarını kapatıyor. Suratlarına kapattığı tüm kapıları da İslam yeşiline boyayarak yani İslam’ı piyasalaştırmanın kalkanı, yumuşatıcı gücü yaparak onları avutabileceğini, engelleyebileceğini düşünüyor. İşte bu yüzden 4+4+4 yasası, eğitimi sermayenin bugünkü çıkarlarına uyarlama yasasıdır(2) . Ancak tek başına bu da değildir. Bu aynı zamanda tıpkı bugüne kadarki tüm uygulamalarında olduğu gibi, AKP’nin ekonomik anlamda serbest piyasacı kapitalist üretim biçiminde işlerken, her hamlesi ile eşzamanlı olarak kendi otoriter ve muhafazakâr yeni rejimini inşa sürecinin son hamlesidir.


Şimdi yeniden soralım.


Bu Meclis kimi temsil ediyor? Bu yasa neye hizmet ediyor?


AKP, 4+4+4 yasa teklifi ile soruları yanıtlamıştır.


Şu halde bize kalan bugünün durum saptamasını yapmaktır.


Bunun için sözü yoksulların şair sözcüsü Nazım’a verelim:


Bu dem kıyamet demidir,
Bu, buhara inkılabıdır kaynayan suyun.


Notlar:

(1) Çağdaş Yasamı Destekleme Derneği’nin ve başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’ın Ergenekon Yargılaması ile hedef alınması ve bu çerçevede derneğin etkisinin kırılması, yine Baba Beni Okula Gönder Projesini yürüten Tijen Mergen’in Ergenekon’dan tutuklanması bu projeleri fiilen bitirmiştir. Şimdi ise tam da alan bu tür projelerden temizlenmişken ve yoksulların yalnız kızlarını değil erkek çocuklarını da okul sürecinden fiilen uzaklaştıracak olan 4+4+4 yasa teklifi piyasaya sürülmüşken karabilgi pompalaması olarak tüm televizyonlarda Erdoğan’ın, Gül’ün, Dinçer’in kızların okumasını desteklediklerini belirten kamu spotları dolaşmaktadır.

(2) 4+4+4 yasa teklifi yukarıda sayılan yönleri ile sermayenin çıkarları için işleyen bir bütünün eğitim ayağı olmakla birlikte, aynı zamanda da yasa teklifinin 24. maddesinde yer alan düzenleme ile ‘eğitimin bilişim teknoloji ile buluşturulmasını amaçlayan’ FATİH projesi, Kamu İhale Kanunu’nun kapsamından çıkarılmıştır. Böylece FATİH Projesi kapsamında devletin yapacağı ihaleler herhangi bir kurala dayanmadan, iktidarın kendi keyfine göre sermaye kesimlerine ihsan dağıttığı bir alana dönüşecektir.


Yrd. Doç. Dr. Evren Haspolat
evrenhaspolat78@yahoo.com
twitter.com/evrenhaspolat

Hiç yorum yok: