26 Mart 2012 Pazartesi

Yeni Strateji

Sömürgeci Türk devleti ve onun AKP yönetimi, ne yaparsa yapsın yenemediği Kürtler için yeni bir strateji hazırlıyormuş. Devlet gazetecisi Fikret Bila ve Taraf Gazetesinde, yazmaktan bıkkınlık duyduğum yeniye dahi boyanmamış eskinin satırbaşı tekrarları yer aldı.

Türk köşe yazarı Ruşen çakır, Vatan gazetesinde yeni stratejinin on başlığını ele almış...

Tekrar olmaması için, Türk devletinin tümüyle eski olan yeni stratejisinin 10 maddesini Ruşen Çakır'dan buraya ödünç olarak alıyorum. Ruşen Çakır, maddeleri sıralayarak, bunların hiç birinin yeni olmadığını anlatıyor.

İşte Ruşen Çakır'ın kaleminden yeni stratejinin ana başlıkları:

"Dün iki gazetede birden (Milliyet ve Taraf) devletin Kürt ve PKK sorunları konusundaki yeni stratejisi hakkında hemen hemen birbirinin aynısı iki haber çıktı. Bunlardan Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila'nın kaleme aldığı yazıdan hareketle bu yeni stratejiyi tartışmak istiyorum. Bila bu stratejinin "temel taşlarını ve öngördüğü yol haritasını" 10 maddede özetlemiş. Biz de madde madde gidelim:

1- Kürt sorununun çözümünde sivil siyaset kanalı dışında hiçbir kanala itibar edilmeyecek, kullanılmayacak: Burada "sivil siyaset kanalı esas alınacak" gibi esnek bir cümle yerine diğer hiçbir kanala itibar edilmeyeceğinin söylenmesi dikkat çekici. Aslında bu yeni bir söylem değil, geçmişteki birçok hükümet ısrarla bu çizgiyi savunmuştu. AKP tam da bu noktada, başka kanallara da itibar etmiş olduğu için bir fark yaratma imkanı yakalamıştı. Demek bu fark arayışından vazgeçiliyor. Dolayısıyla "yeni" bir yaklaşım değil, "eski"ye dönüş söz konusu.

2- İmralı'da Öcalan, Kandil'de veya Avrupa'da PKK muhatap alınmayacak, devre dışı bırakılacak: Bu maddeyi AKP açısından bir tür özeleştiri gibi okuyabiliriz. Çünkü daha önceki hükümetler döneminde kısmen başvurulan bu kanallar AKP tarafından sistemli olarak kullanılmış ve buralara ciddi yatırımlar yapılmıştı. Son MİT krizinde Başbakan'ın aldığı tutum, tekrar bu tür müzakerelere dönülebileceğinin işareti olarak görülmüştü ancak anlaşılan öyle olmayacak.

3- Güneydoğu'da ve diğer bölgelerde yaşayan Kürt vatandaşlar, PKK ve KCK'nın baskısından kurtarılacak: Yine eski dönemlerden kalma bir söylem, yeni olan tek şey PKK'nın yanına KCK eklenmesi. Bu maddenin ne zamandır hayata geçirilmek istendiğini amansızca süren KCK operasyonlarıyla görmüştük, ama son olaylar örgüt ile halk arasındaki bağı kopartmanın hiç de kolay olmadığını, hatta kopartmak için atılan adımların bu bağları daha da kuvvetlendirebildiğini gösterdi.

4- Bu amaçla doğrudan halk muhatap alınacak ve sivil siyaset kanalıyla çözüm aranacak: BDP'nin dışlandığı bir ortamda "sivil siyaset"ten kastedilenin sadece AKP olduğu aşikâr. Ama Güneydoğu'dan milletvekili olarak düşük profilli isimleri tercih eden iktidar partisinin, seçim sonrasında uygulamaya konan baskı politikaları nedeniyle Kürtler'e seslenme şansının azaldığını söyleyebiliriz.

5- Çözüm yeri olarak parlamento dışında hiçbir zemin kabul edilmeyecek; ipleri İmralı ve Kandil'in elinde olmayan, demokratik yollarla seçilerek Meclis'e gelmiş, siyasi inisiyatif kullanabilecek parti veya partilerle muhatap olunacak: Dönüp dolaşıp "PKK'ya alternatif yasal bir Kürt siyasi hareketi" yaratma arzusuna geliyoruz. En son Kemal Burkay'ın ülkeye dönüşüyle yeniden gündeme gelen bu arayışın ömrü birkaç gün bile olamadı. BDP'nin İmralı ve Kandil'e meydan okuması söz konusu olmayacağına göre sonuçta AKP tek başına Kürt sorununu çözmeye çalışacağa benziyor.

6- PKK, silahlı eylemlere devam ettiği sürece silahlı mücadele devam edecek: Bu konuda söylenecek fazla bir şey yok. Hiçbir devlet, kendisine silahla kafa tutan bir güce karşı sessiz kalamaz.

7- PKK ile bir daha görüşülecekse bu ancak silah bırakması için olacak: Stratejinin en kilit maddesi bu. Seçim sonrası PKK ve KCK'ya yönelik operasyonlar, Öcalan'ın tecriti vb. hep PKK'yı pes ettirmenin araçları olarak görüldü. Bu noktada başta Barzani olmak üzere Irak Kürtlerine epey misyon yüklenmiş olduğunu da duyuyoruz. Ama şu ana kadar yaşananlar PKK'nın silah bırakmaya hiç niyeti olmadığını gösteriyor.

8- PKK silahlarını Türkiye'ye teslim ettiğinde, yargısal sorumluluğu olmayanlarla ilgili nasıl bir prosedür uygulanacağı belirlenecek: PKK'nın silah bırakması halinde en büyük tartışma lider kadronun geleceği etrafında yaşanacağı için bu maddenin fazla anlamlı olduğu söylenemez.

9- Yeni anayasada Kürt kimliği veya özerklik düzenlemesi olmayacak. Yeni anayasa, insan haklarını ve vatandaşların kanun önünde eşitliğini esas alacak: Daha yolun başında anayasa konusunda böylesi kırmızı çizgiler çekmenin hiç de akıl kârı olduğu söylenemez. Kaldı ki mevcut anayasa da insan hakları ve vatandaşların kanun önünde eşitliğini temel alma iddiasında.

10- Yerel yönetimler güçlendirilecek, uluslararası hukuka dayalı ilkeler esas alınacak: Bir önceki maddenin ardından, yerel yönetimlerin güçlendirileceği vaadi hiç inandırıcı kaçmıyor. 

Sonuçta mevcut devlet aklına baktığımızda, yeni anayasanın Kürt sorununun çözüme fazla bir katkı sağlaması mümkün gözükmüyor. Bütün bu 10 maddeyi toplu olarak değerlendirmek gerekirse, bu stratejiyi "yeni" olarak tanımlamak ve bundan kalıcı bir çözüm ummak pek mümkün gözükmüyor."
***
Ruşen Çakır'ın yazısı bu. Ruşen Çakır ne diyor:

Bütün bu 10 maddeyi toplu olarak değerlendirmek gerekirse, bu stratejiyi "yeni" olarak tanımlamak ve bundan kalıcı bir çözüm ummak pek mümkün gözükmüyor.

O gün Salih Acar isimli arkadaşım bir Kürt hikayesi anlattı. Adamın biribir zamanlar ayının saldırısına uğramış ve kulağının birini ayının pençesine teslim etmiş. Yıllar akıp gitmiş böyle. Birgün köy odasında köylüler bir konu üzerine tartışıyorlarmış. Kulağını ayının pençesine kaptıran adama bu konuda sen ne düşünüyorsun diye sormuşlar. Adam elini olmayan kulağında gezdirmiş ve "ayı" demiş.

Türk devleti, Kürt sorununda aynın saldırısına uğrayan adamın tekrarına benziyor.

"Türk devleti Kürt sorununu çözemez, Kürt sorunun çözüldüğü yerde Türk devleti olmaz," derken, Türklerin sorun çözme kapasitesinin sıfır olduğuna işaret etmek istemiştim.

Türk devletinin yeni stratejisi, yemekten bıktığımız ve aşırı beklemekten ekşimiş olan bulgur plavından çorba yapmaya benziyor.

Kürt sorunu ana karakterini, Kürdistan adlı ülkenin mülküyle birlikte gasp dedilmesine karşı mücadeleden alır.

Aile mülkünüzü düşünün. Birileri aile mülkünüzü vakti zamanında gasp etmiş ve sizi kendi topraklarınızın marabası, işsizi, açı veya işçisi haline getirmiş. Siz hakkınızı istediğinizde, gaspçınız sizin işçi ve maraba statünüzün iyileştirilmesinden başka bir şey konuşmuyor ve buna da çözüm diyor.

Kürt sorunun karakterini tekrar hatırlatalım. Türk devleti, Kürdistan adlı ülkeyi bütün kaynakları, kültürü ve adıyla birlikte gasp etmiştir. Gasp ettiği isimsiz sömürge ülkede kendine göre, esası Türkçülüğe dayanan ırkçı bir rejim kurmuştur. Bu rejimin Kürdistan ülkesindeki bütün önemli mevkilerini işgal etmekle kalmamış; burada işe alınacakları, polis olacakları, subayları, valiyi, kaymakamı, bütün müdürlükleri, zengin olacak vatandaşları kendisi belirlemiştir. Durum böyle olunca da isimsiz ülkede, milyonlara açlık, sefalet, ölüm, bomba, kurşun, hapishaneden başka bir şey düşmez olmuştur.

Biz Kürt sorunun çözümünü,üç-beş tabansız insanın Türk televizyonlarındaki Kürt sorununu tartışması olarak algılamıyoruz. Kürt sorunun çözümünü, birkaç yüz şahısa belediye başkanlığı veya milletvekilliği dağıtmak olarak görmüyoruz. Kürt sorunun çözümü; Türk devletinin Kürdistan'daki tank, top, mermi, işkence ve ölümden ibaret teneke varlığının son bulması şeklinde düşünüyoruz. Çözüm denince bizim aklımıza, Türk ırk namlularından arındırılmış kendi kendini yöneten bir Kürdistan geliyor.

Bu çok insanı bir taleptir. İstenilen bu haklar zaman içinde mutlaka elde edilecektir. Türk devletinin Kürt sorunu karşısındaki uyduruk projeleri bu saten sonra tutmaz. Bomba ve kurşun sesleriyle büyümüş Kürt gençliği, kendi topraklarında sürekli tekrarlanan Türk kabadayılığını yutmaz.

Yeni denen strateji, iktidarlarını bir iki yıl daha sürdürmek için sıkışmış AKP''nin ortaya attığı zarftan başka bir şey değil.

Kürtler, Türk ırk namlularından uzak bir yaşam istiyor ve bunu ne pahasına olursa olsun mutlaka elde edecekler...

Hasan Bildirici

Hiç yorum yok: