26 Mart 2012 Pazartesi

Newroz’un Öğrettikleri ve Yeni Görevler

2012 Newroz’unda, PKK ile Kürdistan halkı arasına mesafe koymayı planlayanlar, kurşun, panzer, bomba ve barikatlara rağmen milyonlarca kişi Newroz alanlarında „An Azadî, An Azadî, Önder Apo’ya Özgürlük, Kürdistan’a siyasi Statü“ diye karşılık vermiştir.

İmralı’da tecrit koşullarında sergilediği tarihi duruşla Newroz’un niteliksel bir sıçrama yapmasını sağlayan Kürdistan Halk Önderinin Newroz’unu kutluyorum. Başta Mazlum Doğan olmak üzere, Zekiye, Rahşan, Ronahi ve Berivanlar ve Haci Zenginlerin sömürgeciler ve işbirlikçiler tarafından özünden boşaltılmaya çalışılan Newroz’u tarihi özüne yeniden kavuşturmak için canlarını tereddütsüzce ortaya koyan tüm devrim şehitlerini saygıyla anıyorum.

Yoksayılan, iradesi hesaba katılmayan, Türk ulus devleti içinde eritilmeye çalışılan ve kültürel soykırım kıskacında tutulmaya çalışılan Kürdistan halkının yediden yetmişe, kadın-erkek, yaşlı-genç ve çocuklarıyla sömürgeci-soykırımcı Türk devletine ve onunla özdeşleşmiş AKP Hükümetine karşı sergilediği Newroz direnişinin önünde bin kez yürekten eğilerek selamlıyorum.

Tüm içtenlikleriyle halkların eşit-özgür kardeşliğini kaygısızca ve hiçbir basit politik hesap yapmadan, ilkesel duruş sergileyerek savunan ve bunun için açlık grevlerine katılan, Newroz alanlarına çıkan Türk devrimci ve demokrat dostları da saygıyla selamlıyorum.

Hala coşkulu kutlamaları ve serhıldan eylemliliğiyle devam ederek tarih yazmaya devam eden 2012 Newroz’unu birçok açıdan değerlendirmek gerekmektedir. Hangi zeminde olduğumuz, Kürdistan halkının ve dostlarının neyi yapmaya hazır olduğunu görerek hareket etmek için satırbaşlarıyla da olsa böyle bir değerlendirmeye ihtiyaç vardır.

Roboskî katliamı ile irade kırılmak istendi

Newroz’un gerçekleştiği ortam ve sömürgeci AKP devletinin hesapları neydi?

Birincisi,
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde ağır bir tecrit ve baskı uygulayarak sözüm ona başı gövdeden ayırmak suretiyle gövdeyi her türlü operasyona açık hale getirmeyi hedeflenmiştir. Böylelikle Kürdistan Özgürlük Hareketi karar alamayacak, aldığı kararları uygulayamayacak ve böylelikle örgütsel birlik ve dinamizmini yitirerek tasfiye sürecine girmiş olacaktı.

İkincisi
, sömürgeci soykırımcı AKP Hükümeti kış aylarını fırsat bilerek Kuzey Kürdistan’da karadan ve havadan, Medya Savunma alanlarına ise yoğun hava operasyonları, top saldırılarıyla gerillaya yönelik kapsamlı imha saldırıları yürüterek, bu kışı, „gerillanın son kışı” yapacaklardı.

Üçüncüsü
, Kürdistan halkının legal demokratik alanına dönük yoğun siyasi soykırım operasyonları gerçekleştirerek, bugüne kadar 7000 bine yakın siyasetçi, gazeteci, sanatçı, insan hakları savunucusu rehin alarak Kürt legal demokratik örgütlülüğünü, birliğini dağıtarak sindirmiş olacaklardı. Bir taraftan bunu yaparken öte taraftan işbirlikçiliğe dünden razı, canatan bazı ajan kesimlerin önünü açacaklardı. Bununla birlikte, görüşmeler ha oldu, ha oluyor, ha olacak yalanları yayılarak, Kürdistan halkı devletten, AKP’den umut bekler bir konumda tutulmak istendi.

Dördüncüsü
, soykırımcı AKP Hükümeti, Kürdistan halkının direnme iradesini ve kararlılığını kırmak, korkutmak için Roboskî’de 34 Kürdistanlı genci herkesin gözlerinin önünde vahşice katletti. Bununla herkesi katliam korkusuyla sindireceklerini sanıyorlardı.

Beşincisi
, bazı işbirlikçi-hain birey-aileleri kesimleri ekonomik olarak palazlandırmak ve etrafında bir toplumsal kesim oluşturmak için ellerinden geleni yaparak, Kürdistan özgürlük hareketinin toplumsal zeminini zayıflatacaklardı.

Altıncısı
, münafık Fethullah Gülen ve AKP Türk-İslamcı zihniyeti, kutsal İslamı iğrenç yüzüne bir maske gibi geçirerek, Kürt ulusu ve Kürdistan özgürlük hareketi için verdiği katliam fermanı gereği, cemaati, basın-yayın araçlarını, istihbarat olanaklarını, maddi imkanlarını tam bir özel savaş temelinde harekete geçirmişti. Çamur at, tutmazsa izi kalır hesabı bir psikolojik savaş yürütmeye başlamıştı.

ABD’nin taşeronluğu ve tasfiye planı

Yedincisi, yapılacak yeni anayasa tartışmalarıyla Kürt halkını yeni bir anayasa beklentisi içinde oyalayacak, bir sahtekar ve özünde münafık olan Fethullah Gülen imalatı olan Abant  platformu vb. ile bu beklenti canlı tutulmaya çalışılacaktı. 

Sekizincisi, başta Güney Kürdistan yönetimini Kürt özgürlük hareketine karşı kışkırtma ve çatıştırmak için bir taraftan baskı ve şantaj öbür taraftan ekonomik ilişkiler üzerinden bunu yoğunca yapmış, sonuç alacağına kendisini iyice inandırmıştı.

Dokuzuncusu
, ABD’nin bölge taşeronluğu karşılığında Roj TV’nin kapatılması için bizzat NATO devreye girmiş, Kürdistan halkının dünyadan tecrit edilerek, Kürdistan’da ise yurtsever gazetecileri tutuklayarak, her türlü baskı-katliam yapmanın zemini yaratılmaya çalışılmıştı.

Onuncusu
, uluslararası alanda ve bölgemizde Kürt halkını bir siyasi statü kazanmamaları için ABD’nin bölgesel işler taşeronluğuna soyunarak Kürdistan özgürlük hareketini tasfiye etmek için elinden gelen herşeyi yapmış ve siyasetinin eksenine bunu oturtmuştu.

Daha birçok madde sayılabilir, ayrıntılar aktarılabilir. Ancak varolan durumu satırbaşlarıyla böyle izah etmek mümkündür. 

Sömürgeci AKP devletinin yöneticileri ve Fethullah Gülen cemaati, toprağı kazmış, tohumu ekmiş, gübreyi vermiş ve Kürdistan topraklarından ve Kürt ulusunun içinden birlik, örgütlülük, direnme gücü ve iradeleşme değil; zayıflama,  parçalanma, kendine güveni yitirme, umutsuzlaşma ve bir daha belini doğrultamayacak duruma gelmiş bir yapının ortaya çıkacağı beklentisi içine girmişti.

Sömürgeci-soykırımcı AKP’nin kurmaylarından Bülent Arınç ve sömürgeci sistemin içişleri bakanı zaferlerini ilan ettiler. İstanbul Emniyet Amiri, ‘bir daha bellerini doğrultamazlar’ dedi.

Artık Kürdistan halkının sömürgeci AKP devletinden bir beklentisi kalmamıştı. Çünkü Önder Apo’nun barışçıl çabaları, yol haritası, protokoller, barış elçilerini gönderme ve tek taraflı olarak ilan edilen ateşkesler ve Oslo görüşmelerine rağmen Kürdü ve Kürdistan’ı yoksayma ve yoketme planı olan Şark Islahat Planı hala yürürlükteydi. Bu anlaşıldı. Herkes bu çıplak gerçeği gördü. Biraz gecikmeli oldu ama görüldü.

Vahşete karşı tek yol: Serhildan!

Beyaz faşizm ile yeşil faşizm arasındaki farkın sadece bir renk farkı olduğunu Kürdistan halkı kendi gözleriyle, AKP’yi tecrübe ederek, kendi deneyimleriyle görmüş oldu. Ha kaba Türkçü faşizm, ha kutsal İslam dinini kendisine maske yapmış yeşil faşizm! Her ikisinin de derdi, Türk ırkına dayalı ulus devleti ilelebet müdafaa ve muhafaza etmek olduğu ortaya çıkmıştır. Kürdistan halkı özgürlük mücadelesini yükselttikçe yüzündeki maske düştükçe, iğrenç Türkçü-ırkçı faşist karakter ortaya çıkmaya başlamıştır.

Kürdistan Özgürlük Hareketi 2012 yılını bir final yılı olarak ilan etti. „Êdî Bes e, An Azadî, An Azadî, Önder Apo’ya Özgürlük, Kürdistan’a siyasi Statü“ şiarını yükseltti. Artık dayanılması, sabredilmesi zor bu sömürgeci vahşet karşısında, tek bir çıkar yol vardı: Serhildan!

2012 Newroz’unda gerçekleşen halkımızın bu görkemle Serhildan tavrı oldu. Eğer bu kadar uzatılan barış eline rağmen, bu el sürekli bir biçimde kırılmaya ve kökünden koparılmaya çalışıldıysa, her halde Kürt halkının da durup beklemesi olmazdı. Olmadı da zaten. Kürdistan halkı hem Kuzey Kürdistan’ın bütün şehir, kasaba ve köylerinde hem de metropollerde üzerinde Türkleştirme politikası uygulanan Kürt halkının bulunduğu her yerde Newroz’un „Êdî Bes e, An Azadî, An Azadî, Önder Apo’ya Özgürlük, Kürdistan’a siyasi Statü”  şiarı temelinde serhildanla kutlanması çok önemli bir sonuçtur.

Sömürgeci sistemin başı, yeni dahak Tayyip Erdoğan’ın Newroz’dan bir süre önce valilerle, emniyet amirleriyle toplantılar yapıp, Newroz’a katılımı en aza indirmeye çalışması ve en önemlisi de, Amed ve İstanbul Newrozlarını sudan bahanelerle yasaklamasına rağmen ortaya çıkan tablo üzerinde önemle durmak gerekir. Öyleki hem Amed’de Newrozu yasaklıyor, alana gitmek isteyen belediye araçlarına el konuluyor. Bu Kürdistan’da sömürgeciliğin, sömürgeci idare sisteminin ne anlama geldiğini en çarpıcı ortaya koyan bir zulüm uygulamasıdır.

Bu zulüm ‘’Dolayısıyla bir toplum için özyönetim hayati önemdedir. Özyönetimden yoksun kalmış bir toplum sömürge olmaktan kurtulamayacağı gibi, bunun doğal sonucu olarak asimilasyon ve soykırımla süreç içinde yok olması kaçınılmazdır. Öze yabancı yönetimler iktidarın en zorbaca ve sömürgen biçimini temsil ederler. Dolayısıyla bir toplum için en hayati, ahlaki, bilimsel ve estetik görev, özyönetim gücüne erişmektir. Bu görevi başaramayan toplumun ahlaki, bilimsel ve estetik gelişimi mümkün olmadığı gibi, siyasal ve ekonomik kurumlaşma ve gelişmesi de yok olur.” 

(Önderlik) gerçeğini ortaya koymuştur. İşlerin öyle bazılarının sandığı gibi, yerel yönetimlerin özerklik çerçevesinin biraz daha genişletilmesi veya belediyecilikle olacak işler olmadığını, Kürt ulusunun, Kürdistan’da kendi kendisini yönetmesinin sadece bir zorunluluk değil, aynı zamanda, doğal, ahlaki ve insani bir hak olduğunu ortaya koymaktadır.

Yeşil faşizm de Kürdistan’da iflas etmiştir

2012 Newrozunun ortaya çıkardığı sonuçları şu temelde ortaya koymak mümkündür:

Birincisi, Kuzey Kürdistan’ın artık elinden kaydığını görerek,  bunu Türk-İslam senteziyle, din kardeşliği yalanıyla kurtarmak isteyen AKP ve Fethullah Gülen siyasetine son vermiştir. Bu kadar vahşice saldırmasının altında yatan yenilmiş olmanın ruh hali ve intikam duygusudur ve yeşil faşizmin de Kürdistan’da iflasıdır. Kürt ulusunu Türk İslamıyla oyalama, yeniden Türk devletinin içinde eritme stratejisi boşa çıkmış, önemli bir kırılma yaşamıştır.

Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürdistan halkı daha fazla Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile her bakımdan birleşmiş, bütünleşmiştir. Bunu hiçbir gücün engelleyemeyeceğini çok çarpıcı bir biçimde sergilemiştir. Bu Newroz, bu anlamda bir Önder Apo ve PKK Newrozu olmuştur. PKK ile Kürdistan halkı arasına mesafe koymayı planlayanlar, Newroz alanlarında  milyonların kurşun, panzer, bomba ve barikatlarına rağmen  „Edi Bese An Azadî, An Azadî, Önder Apo’ya Özgürlük, Kürdistan’a siyasi Statü” ve ‘’PKK Halktır, Halk Burada” sloganlarıyla ortaya çıkması, AKP devletinin stratejini gerçek anlamda yerle bir etmiştir.

Kürdistan halkı bu Newroz’da Türk sömürgeciliğinin hiç ama hiçbir engelini tanımayacağını ortaya koyma bilinç, cesaret, kararlılığını ortaya koymuş, Önder Apo ve kendi özgürlüğü için her bedeli ödemeye hazır olduğunu göstermiştir. Çatışa çatışa alanlara çıkması gerçekten de önünde binlerce kez selamlanması gereken bir kahramanlık duruşudur. Böyle bir ruh ve kavrayışla, sömürgeci terörün yurtsever ve BDP yöneticisi olan Haci Zengini katletmesi, yüzlercesini yaralaması ve yüzlerce insanımızı tutuklamasına rağmen engelleri barikatları kırarak, tarihinin en kitlesel Newrozunu kutlamayı başarmıştır. Sömürgeci AKP devleti Kürdistan halkının iradesini kırmak istemiş, ancak iradesini kırdırmıştır.

Kürdistan halkı artık AKP Hükümetinden ve genel olarak Türk devlet ve siyasetinden, anayasadan, parlamentodan bir beklentisinin olmadığını, artık Demokratik Özerklik’i inşa etmede yaşanan yetersizliği aşma kararlılığına ulaşmıştır.

Her alanda görkemli direniş sergilenmiştir

Bu Newroz’un ortaya çıkardığı diğer bir gerçek ise Kürdistan halkının kendisini, kendi topraklarında sömürgeci polis ve ordu birliklerinin her türlü faşizan saldırılarından korumak için kendisini hızla savunma birimleri temelinde örgütleme ihtiyacının hayatiyet oluşturduğunu göstermiştir.

Kürdistan gençleri gerçekten de sömürgeci polis güçlerine karşı kahramanca direnmiş, meydan okumuştur. En eşitsiz koşullara rağmen görkemli bir direniş sergilemişlerdir. Eğer biraz daha savunma temelinde örgütlense, aslında polis güçlerini Kürdistan şehirlerinde çok rahatlıkla etkisiz kılabilecek bir güce sahip olduklarını, kendi kasabalarını, şehirlerini, mahallelerini savunabileceklerini, yani Demokratik Özerklik’in kurumlarını geliştirme ve onları savunma temelinde geliştirilecek bir örgütlülükle rahatlılıkla sonuç alınabileceğini de başta Amed Newrozu olmak üzere, Cizre, Gever, Şırnak, Silopi, Kop, Malazgirt, Nusaybin, Kızıltepe, Batman ve daha birçok yer göstermiştir.    

Tam bir seferberlik ruhuyla harekete geçerek, Newroz’un kurtuluşçu, özgürlükçü, direnişçi ve birlikçi ruhunu yaşamın bütün alanlarında örgütleyerek, kahramanlık haftasını Önder Apo’nun Doğum günüyle birleştirmek gerekir.

Sömürgeci AKP Hükümetinin ağzı salyalı polislerinin İstanbul’da halkımıza ve dostlarımıza saldırdıklarını gördük. Hele hele Kürdistan şehirlerinde, gençlerimize, çocuklarımıza, yaşlı ana-babalarımıza tam bir gözü dönmüşlükle saldırdıklarını gördük. BDP’nin Cizre İlçe binasına giriş ve oradan kadınlarımıza nasıl vurduklarını ve saçlarından nasıl sürüklediklerini, gençlerimizi, yaşlılarımızı nasıl dipçiklediklerini, kanlar için bıraktıklarını gördük. Ve birçok yerde evlerimize, insanlarımızı silahla nasıl taradıklarını gördük. Sokaklarımız zehirli gazlarla dolduruldu.  

Ve en önemlisi Önderliğimizin posterlerine nasıl ateş edildiğini, bayrağımıza, kesk û sor û zerimize, kutsalımıza nasıl saygısızlık ve hakaret ettiklerini gördük. Hiçbir Kürt bu sahneleri unutmamalı. Hafızasına bir daha silinmemek üzere kaydetmelidir. En küçük fırsatta her Kürt ve Kürdistanlı bütün bunların hesabını fazlasıyla sormanın hazırlığı içinde olmalıdır. Sömürgeciliğin, katliamın, inkarın, zulmün, hakaretin ülkemizdeki simgesi olan Türk bayrakları ve sembollerine artık hiçbir Kürt ve Kürdistanlı müsaade etmemelidir. Ve sömürgeci sistemin başbakanı Tayyip Erdoğan, Kürdistan halkının işkencecileri ve katil sürüsü polislerine teşekkür etmiştir. İçişleri bakanı ise zam müjdesi vermiştir.

Kürt halkının yönü İmralı olmuştur

Böyle bir durumda önümüzdeki dönem de görev ve sorumluluklarımız da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. AKP Hükümeti görkemli Newroz kutlamalarının hemen ardından Kürdistan halkı ve dürüst, yurtsever Kürt siyaseti için hiç değeri olmayan „yeni yol haritası”nı devreye koyarak, Kürdistan halkını ve Kürt siyasetini yeniden oyalamaya, dönem görevleri hakkında tereddüt yaratmaya çalışmaktadır. Tümüyle aldatmaya yönelik bu tür açıklamalar ne ciddiye alınmalı, ne de tartışılmalıdır. Bırakalım kendileri çalıp-kendileri oynasınlar.

Bu anlamda 2012 Newroz’u birçok eski, pasif, savunmacı, tereddütlü, alışılagelmiş tarzları aşmada önemli bir rol oynamış, yeni dönemin renginin nasıl olması gerektiğini de bir giriş olarak ortaya koymuştur. Bütün bunları  temel alarak, üzerinde yeni dönemi geliştirip şekillendireceğimiz bir ortam şekillenmiştir. Şimdi sorun, bu girişi geliştirme, adımları büyütme ve hızlandırma görevlerini yerine getirerek zafer ipini göğüslemektir.

Kürt halkının yönü ve doğrultusu, her zaman olduğu gibi, Ankara değil İmralı, dağlar ve Amed olmuştur.

Bizim için net olan bir gerçeklik varsa o da şudur: Ne kadar ulusal birlik, örgütlülük, ulusal kurumlaşma, direnişimiz ve  süreklileşen Serhıldanımız varsa o kadar çözümünüz vardır. Diğeri ve gerisi hikaye!

HERDEM SERHILDAN

Hiç yorum yok: