2 Ocak 2012 Pazartesi

Türk Medyasında Son Nokta: ‘Olay Doğru Ama Siz Benzin Bidonları Deyin’

Amed Dicle
 

Türk devletinin 28 Aralık gecesi Qileban’da gerçekleştirdiği katliamı ilk duyuran başta Roj TV olmak üzere Özgür Basın kurumları oldu...

Hani Türk devletinin her gün saldırdığı, kapatılması için her şeyini peşkeş çektiği, editor ve muhabirlerini tutuklattığı, 166 yıl, 135 yıl gibi insan ömrünü aşan cezalar verdiği, onlarca şehidi olan ama gerçekler asla karanlıkta kalmayacak şiarıyla çalışan özgür basın ve emekçileri…

Bu katliam vesilesiyle neden saldırı altında olduğumuz ve Türk medyasının devletine ne kadar sadık olduğu da bir kez daha ortaya çıktı. Biz görevimizi yaptık, bundan sonra da yapacağız bu konuda diyeceğimiz bir şey yok.

Ama bu katliam daha çok konuşulacak ve Selahattin Demirtaş’ın deyimiyle bu defter burada kapanmayacak. Ve şüphesiz bu defterde konuşulacak en önemli konulardan biri de medyanın durumu olacaktır.

Türk medyası için söylenecek çok söz var. Katliam’ın duyulduğu ilk saatlerde sosyal medyada Cemaat çevresi ve özellikle bazı Taraf yazarları (ki aynı çeşmeden su içiyorlar) böyle bir şeyin olmadığı PKK propagandası olduğunu söylediler.

Bu sırada biz moda deyimle ana akım medyanın, hükümet kurumlarının uykuda olduğunu sanıyorduk. Hatta sosyal medya’da bazı kullanıcılar ‘The Turkish media is sleeping… Don’t disturb!’(Türk Medyası uyuyor...Rahatsız etmeyin!) diye konuya dikkat çekmek istediler.

Meğer öyle değilmiş. Onlarda bizim gibi uyumamış gelişmeleri izlemişler ama haber etmek için değil haber olmasını engellemek ve perdelemek için.

Selahattin Demirtaş’ın geçen dikkat çektiği gibi Başbakanlık Özel Kalem Müdürü bizzat Başbakanın talimatıyla medya kurumlarının genel yayın yönetmenlerini arayarak Hükümet tutum belirlemeden görmeyin diye uyarmış. Hatta kısmen ‘ama efendim’ vs. bir şeyler demek isteyenler net ifadelerle tehdit edilmiş.

Sabah saatlerinde bazı medya kurumları yayın yönetmenlerine başbakanlıktan aynen şöyle bir not geçiyor; ‘olay doğru vurulanlar kaçakçı ama siz yayınlarda benzin bidonları patladı ve bunlar yanarak can verdi’ deyin.

Bazı medya kurumları tam böylesi bir yayın yapmaya hazırlanıyorken Roj TV 35 cenazenin bulunduğunu aktardı. Cenazeler parçalanmış katliamın olduğu yerde kazan bombalarının açtığı derin çukurlar var onlarca insan bunu görmüş, kayıt etmiş.
Haliyle bu senaryo tutmayınca medya ne yapacağını bilemez duruma düşüyor ve hükümetten bir emir bekliyor. Katliamı nasıl perdeleriz amacıyla Ankara’da toplantı üzeri toplantı yapılıyor. Ancak henüz toplantıları bitmeden Roj TV cenaze görüntülerini yayınladı. Artık Türk tarafının söylenecek sözü kalmamıştı ve Genelkurmay’ın o ‘zeka özürlü’lüğünü tescilleyen açıklaması geldi ve akabindeki gelişmeler…

Burada açık ve net olan şudur; devlet katliamı perdelemek, manipüle etmek istedi medya’da buna araç olmak için hazırolda bekliyordu.

Daha önce yaşanmış onlarca örneğinden biliyoruz; medyanın bu konudaki sicili kirli. Son yıllarda devletin yaptığı her katliamı mümkünse PKK’ye yüklemek isteyen, bu olmayınca devletin ‘bazı kurumları’ diyerek devleti aklamak için çırpınan, bu da tutmasa bilgi kirliliğiyle olayı kapatmak isteyen TARAF gazetesi Uludere katliamında da aynı şeyi yaptı, yapıyor.

Bu gazetenin Kortek Katliamında devleti aklamak için nasıl takla attığı hafızalarda. Uludere’de ‘benzin bidonları’ boşa çıkmasaydı şu an neler yazacağını az çok tahmin ediyoruz. Polis devşirmesi bir yazarları Roj TV’nin daha önce çatışmada yakınlarını kaybeden bir aileyi hedef gösterdiğini ama şimdi sahip çıktığını yazmış. Kendisine Twitter’de; Roj TV’nin bu ailenin ismini herhangi bir şekilde telaffuz etmişse kayıtlarda var ispatlayabilirsin ama ispatlayamazsan alçaksın dedim. Ne yanıt verse iyi. Hiç, sessizlik… Her konuda bizimle sataşan bu zat bu soruya cevap veremedi.

Örnekleri çoğaltabiliriz, ama bir iki noktaya daha dikkat çekmek istiyorum.

Yıl 2008, 19-27 Şubat arası. Türk Ordusu Güney Kürdistan’a Zap bölgesine operasyonda, yoğun çatışmalar var. Gün boyu canlı yayınlarla oradaki gelişmeleri aktarıyoruz. Türk ordusunun gerillaya karşı hüsrana uğradığını anlatıyoruz. Ordunun sınıra KDP üzeri gönderdiği yüzlerce cenaze torbasını sadece biz haber yapıyoruz. Ama Türk Medyası başka bir havada Zap’ın düştüğü ve askerlerin bir iki günde Kandil’de olacağını yazıyorlar. M. Ali Birand her gün yeni saatiyle Çukurca kaymakamlık bahçesinden muhabirini sınırın sıfır noktası diye yayına bağlıyor.

Bu yoğun çatışma esnasında 22 Şubat’ta bölgedeki muhabirlerimiz bir helikopterin gerilla tarafından düşürüldüğüne dair haber geçtiler. Haberi yayınladık. Ertesi sabah görüntü çektik dediler ve gönderdiler. Görüntüler geldi. Bu sırada Türk makamları ve medyası sanal bir zaferi anlatmaya çalıyorlar. Helikopterin düştüğünü söyledik ve yanında Mayıs 1997’de düşen bir helikopterin görüntüsünü kullandık.

Genelkurmay bu yayından yarım saat sonra açıklama yaptı ve bunun eski görüntü olduğunu söyledi. Zaten bizim beklediğimizde bu açıklamaydı. Ve bir saat sonra yeni düşen helikopter ile 97 de düşen helikopterin görüntülerini iki ayrı pencereden ekrana taşıdığımızda Genelkurmay helikopterimizi kırıma uğradı dedi. Ve orada helikopterle düşen bir de Genelkurmay oldu. (Entel Başbuğ o zaman KKK komutanı olarak operasyonu yönetiyordu)

Zaman geçiyor, konular, olaylar değişiyor ama Devletin ve Medyasının durumu değişmiyor.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: