9 Ocak 2012 Pazartesi

Cemaat, Erdoğan’dan Niye Vazgeçti?

Doğan DURGUN
AKP’nin, Mao’nun deyimiyle kâğıttan kaplan olduğu ayan beyan ortaya çıktı. Muhalif olanlar bunu biliyordu ama bir şekilde AKP’ye angaje olmuş liberal artıklar bunun farkında değildi. Her şey Başbakan Erdoğan’ın rahatsızlanması ile ortaya saçıldı. Roboski Katliamı sonrası iktidar güçleri arasında yaşanan çelişki ise flu olan resmin netleşmesine yardımcı oldu. Ortaya çıkan tabloyu şöyle açıklayabiliriz: Cemaat, Erdoğan’ın üzerini çizmiş ve kendisine yeni bir başbakan aramakla meşgul. Cumhurbaşkanlığı’na Erdoğan’ı yollayıp, başbakanlığa da cemaate sıkı sıkıya bağlı birini getirmek istiyorlar. Erdoğan köşke çıkmaya razı ve bunu istiyor ama arkasında emanetçi bir başbakan bırakmak koşuluyla. Sadece bununla da yetinmek istemiyor. Yeni anayasa dedikleri şeyi, bir yarı başkanlık sistemi ile şekillendirmek istiyor.

Şu soru sorulabilir, Neden cemaat Erdoğan’dan vazgeçti? Bu vazgeçişin iç siyasetle, kadrolaşmayla, demokrasiye bakışla, Kürt sorununun çözüm yöntemiyle alakası yok. Bütün bunlarda muntazam bir ortaklaşma var zaten. Temel ayrılık noktası dış politika. Cemaatin lideri ABD’de yaşıyor ve ABD’nin dış siyasetine uygun politika izliyor. Orda bulunmasının varlık nedeni de bu. Mavi Marmara faciasından sonra Fethullah Gülen, hükümeti eleştiren, İsrail’in tavrını olumlayan açıklamalar yapmıştı. Ha keza Arap ülkelerinde gerçekleşen halk muhalefetini ABD’nin re-organize etmesini desteklemişti. Oysa başta Erdoğan ve Davutoğlu olmak üzere iktidar kurmayları, ABD’nin yerine Türkiye’nin oralardaki boşluğu doldurması gerektiği gibi bir politika düşlüyorlardı. Yani ABD ve Avrupa ile çekişen Emperyal bir Türkiye hayali kurmuşlardı. Bu siyasetin mimarı da Davutoğlu’ydu. AKP iktidarının ilk başta Libya’da Kaddafi’den yana tavır koymalarının temel nedeni de buydu. ABD ve Avrupa Birliği’ne karşı bir güç gösterisi sahnelemek istediler. ABD bu tavır karşısındaki rahatsızlığını, Fethullah Gülen üzerinden AKP iktidarına karşı basınç uygulamasına gitti. Küresel çıkarları bire bir ABD politikalarının desteklenmesinden geçen cemaatin, AKP’ye fırça atmış olma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtmeliyiz.


Okyanus ötesi bu nasihatlerin(!) etkili olduğunu Suriye olaylarında gördük. Esad iktidarı ile kanki olan Erdoğan’ın birdenbire Esad düşmanı olmasının temel nedeni de Cemaatin dış politikasına uyumlu hale gelmek istemesinden kaynaklı. Erdoğan biliyor ki, cemaati karşısına aldığı an, iktidarı kâğıttan kaplana dönüşecektir. Cemaat, Erdoğan’ın zaman zaman Ortadoğu’da liderliğe oynama hevesinden yaka silkmiş durumda. Gelecekte de bu tür zikzaklı çıkışların olmasından kaygı duyduğu için, Erdoğan ve ekibini gözden çıkarmış durumda.


Otuz beş Kürdün savaş uçakları ile öldürülmesi sonrasında yaşanan tablo da bu saptamaları destekler nitelikte. Roboski Katliamı, cemaatin kılıçlarını çekmesi için bir fırsat oldu. Cemaatin bütün yayın organlarında, yanlış istihbarat verildiği, hükümetin bu yanlış istihbaratın tuzağına düşürüldüğü söylendi. Erdoğan’ın çalışma arkadaşlarından bazılarının istifa etmesi istendi. Demokrasinin gereği olarak istenmedi bu istifalar. Amaç, Erdoğan ve hükümetinin yıprandığı, terörle mücadelede yetersiz kaldığı düşüncesini topluma yedirmekti. Sanki ocaklarını söndürün diyenler kendileri değilmiş gibi. Oysa Erdoğan hükümeti de, cemaat liderinin söylediğini yapmış, ocakları söndürmüştü. Bu olay bana Irak’ın Kuveyt işgalini hatırlattı. ABD Saddam’a ''Kuveyt’i ilhak etmek senin hakkın, bunu yaparsan göz yumarız'' demiş, Saddam bu güvence ile Kuveyt’i işgal etmişti. Aynı ABD, bu sefer Saddam’ı Kuveyt’i işgal ettiği için bombalamıştı. Sonrasını biliyorsunuz zaten.


Taraf’ın polis muhabiri ve belge taşıyıcısı Mehmet Baransu köşesinde Başbakan Erdoğan’a açıktan hakaret eden bir yazı yazmış, sosyal medyada da ‘eli silah tutanlardan korkmadım, senin Kasımpaşalılığından mı korkacağım’ diye meydan okumuştu. Salı günkü grup toplantısında konuşan Erdoğan BDP’lilere hakaret ve küfürler savururken, Baransu için sadece ‘ben Kasımpaşalılığımdan gurur duyuyorum’ diyebilmişti. Başka biri Baransu’nun dediklerini yazmış olsa, anından gazeteden atılır, mahkemeye verilirdi. Daha önce Nuray Mert, Cüneyt Özdemir, Hasan Cemal gibi yazarları alenen hedef gösteren Başbakan’ın, cemaatin bu kalemşörü karşısında savunma pozisyonuna geçmesi Cemaatin gücü karşısında diz çökmesidir. Bütün bu olanlara rağmen cemaatin AKP’de yeni bir dizayna gideceği artık açıkça belli olmuş durumda. Tüm cemaat yazarlarının Baransu’yu destekler şeyler yazmış olmaları da bu savı desteklemektedir.


Hem cemaat hem de Erdoğan Kürtlerle bütün ipleri koparmış durumda. Hem öyle, hem böyle Kürt sorununun, demokratikleşmenin bunlarla olmayacağı aşikâr. Sürekli ‘Yeni bir anayasa’ sloganı ile hareket eden demokratların, Kürtlerin yeni siyasal projeler üretme vaktidir. Yeni bir anayasa olmayacak çünkü. Yeni bir anayasanın niçin olmayacağı ve CHP’nin geldiği yeni durum hakkındaki düşüncelerimi de sonraki yazıya bırakayım.

Hiç yorum yok: