28 Aralık 2011 Çarşamba

Mahmut Alınak'tan Mektup Var

Bana müjde gibi gelen bir haberle mektubuma başlamak istiyorum. Dün öğrendim ki, şimdi hapis yattığım Kandıra Hapishanesi' nin en yaşlı siyasi mahpusuyum. Bunu duyunca, geçim mengenesinde çırpınan bir yoksul, piyangodan kendisine para çıkınca nasıl sevinirse bende öyle sevindim.

DEMİR PARMAKLIKLARLA BÖLÜNMÜŞ GÜN IŞIĞI
           
Bana müjde gibi gelen bir haberle mektubuma başlamak istiyorum. Dün öğrendim ki, şimdi hapis yattığım Kandıra Hapishanesi' nin en yaşlı siyasi mahpusuyum. Bunu duyunca, geçim mengenesinde çırpınan bir yoksul, piyangodan kendisine para çıkınca nasıl sevinirse bende öyle sevindim.

            Bu çılgın dedeniz daha çiçeği burnunda genç bir avukatken, bu düzene muhalif olduğu için babasının yaşındakilerle hapis yattı. Şimdi ise oğullarının, kızının ve torunlarının yaşındakilerle yatıyor! Böyle zengin hisli bir yolculuk hayatta acaba kaç kişiye nasip olmuştur? Başka bir yerde ve başka şartlarda dünyaya gelmiş olsam, kim bilir nasıl bir hayatım olurdu! Gel gelelim benim bugünkü hayat öyküm, canım annemin beni ahırda doğurduğu o soğuk güz akşamında yazılmaya başlamış. Bir gaz lambasının titrek ışığında gözlerimi bir yol ayrımında açmışım dünyaya. Hayat yolculuğumda ya kasırgalarla boğuşarak çetin bir yaşam sürdürecektim, ya da dalından kopmuş bir hazan yaprağı gibi rüzgârla savrulup bir tenhada çürüyerek toprağa karışacaktım.

            Bugün hala lağım karışan dere suyunun içildiği yoksul köyümde, örste dövülerek şekillenen çocukluğum beni terk edip gittiğinde, bana bir adalet terazisi emanet etti. İşte tüm yaşamımı o terazi yönlendirdi. Böylece zorbalara karşı mağdurun ve ezilenin yanında yer almak kaderim oldu. Fırsat kapılarının önümde cömertçe açıldığı sonraki hayatımda o adalet terazisini kırabilirdim. Ama onunla birlikte çocukluğumu da öldürmüş olurdum. Çocukluğunu öldürenler kendilerini de öldürürler.

            Milletvekiliyken zenginlik çeşmelerinde kovalarımı doldurup, içinde hizmetçilerin dört döndüğü saray tipi evlerde bolluk içinde yaşayabilirdim. Öldüğümde de size yüklü bir servet bırakırdım. Ama canlarım, ben böyle bir hayatı tercih etmedim. Dünya zenginliklerinin yanından aldırılmazlıkla geçip gittim. Yoksullar bir lokma ekmek için hayat boyu didinip dururken, ben zenginliğin çiçekli bahçelerinde sefa süremezdim.

            Liseyi bitirinceye kadar hiç paltom olmadı. Kars' ın dondurucu kış soğuklarında karlara gömülmüş tek gözlü köhne öğrenci evimizden okula gidip gelirken içim donardı. O acı günlerin üzerinden kırk beş  yıl geçti. Ama bugünde pek bir şey değişmemiş. Şimdi Kars' ta yaşadığımız kenar mahallede bir çok ilkokul çocuğu kış günleri hâlâ paltosuz giderler okula. Bedenleri gibi ruhları da üşüyen o sıska çocuklar ayazda tir tir titrerken, saray hayatı ateş gibi yakardı beni.

            Canlarım,

            Dedeniz, çocuklar aç ve çıplakken, üşürken mutlu olacak kadar zindan kalpli değil. Hayat, içinde gökler dolusu zenginliklerin fokurdadığı demirden kalelerde geçirilmeyecek kadar kısa ve değerlidir.

            Gönül çiçeklerim,

            Duydum ki, hapishaneye kapatılış nedenimizi merak etmektesiniz. Dedeniz " Gençler Ölmesin Ocaklar Sönmesin " dediği için hapse atıldı. Melek bakışlarınız sakın dehşetle büyümesin! Tarih şahit olsun ki, gençlerin ölmesine karşı çıkanları – Kürt- Türk, Çerkez... ayırt etmeden " Terörist" diye hapishanelere atıyorlar. Çünkü on binlerce gencin hayatını toprağın karanlık bağrına gömen savaşın bitmesini istemiyorlar. Savaş sürsün ki, onlara çalıp, çırpma ve dolar milyarderi olma fırsatı doğsun!

            Ben işte bu savaş vampirlerine bayrak açtım. Gençlerin kanı ile dönen iktidar çarkını durduracak ve savaşın önüne geçilecek etkili sivil itaatsizlik çağrıları yaptım. Bu çağrılarım Humeynici AKP yönetimini ürküttü.

            "  Sen, Gandiciliğe soyundun; sivil projelerin AKP yöneticilerini rahatsız etti. Emre Uslu da hedef gösterince seni susturmak için hapishaneye attılar" diyenler oluyor.

            İtiraf edeyim ki, bu sözleri duyunca kalbim neşe çığlıkları atıyor. Kravatlı Humeynileri rahatsız etmiş olmak hoşuma gidiyor. Bir işe yaradığım hissiyle hapishane hayatım daha da anlamlı ve değerli hale geliyor. Tarih yazılıyor ve ne mutlu ki, dedeniz bu tarihin bir parçası oluyor. Bu gurur verici duyguyla hapishanede her yeni güne bir düğün sabahı neşesiyle uyanıyorum.

            Sevgili kanaryalarım,

            Bu yaşlı dedenizin biraz ukalalık yapmasına izin verin! Humeynici ekip, benim önerdiğim sivil projelerin halk tarafından sahiplenilmesi halinde saltanatlarının kumdan kaleler gibi hafif bir rüzgârda çökeceğini gördü. Tedirginlikleri ve çırpınmaları bundandır. Mahkemede bu projeleri önüme koyacaklardır. İşte o zaman suçüstü yakalanacaklar. Asıl gayeleri o zaman gün yüzüne çıkacak. Hapishaneye kapatılışım böylece yepyeni sivil projelerin tarih sahnesine çıkmasına hizmet edecek. Ve zorbalığın sırtını yere getirecek sivil itaatsizlikler gündemleşecek ve gelecek kuşaklara miras kalacak. Sadece bu nedenle de olsa hapishaneye atılışımı bir ödül olarak kabul ediyorum. Bileklerime vurdukları kelepçeler onur madalyalarımdır. Özgürlüğe kavuşmak için bunlara katlanmak gerekiyor. Özgürlük, fırtınalar içindeki karlı dağ doruklarında aşığının yolunu bekleyen sevgilidir. Aşık, başında ölüm tacıyla çıkar kendisine sevgiliye götürecek ıstıraplı yolculuğa.

            Gönül bahçelerimin sevgili kuşları,

            Beni sakın merak etmeyin, çok iyiyim. Dedeniz burada tarihin koynunda mutludur. Uzağınızda değilim, hep yanınızda ve yakınınızdayım. Cıvıltılarınız ve saçtığınız ışıklarla donanmış durumdayım. Elim arada bir, ' acaba arayan var mı?' diye alışkanlıkla telefonumu arıyor. Telefonumu koyduğum cebimi boş bulunca hapishanede olduğumu hissediyorum. Fakat dert değil, dedeniz telefonsuzluğa da alışacak. Zaten onu da biz mahpuslar gibi fişlemişlerdi, gizli gizli dinleyip duruyorlardı. Onların olsun.

            Benim için sakın üzülmeyin, ben halimden memnunum. Burada geçen her saat, her gün daha güçleniyor, daha derinleşiyorum. Hapishane, ruhumu paslı zincirlerinden kurtardı, bilincimin altındaki tüm zehirli kaygılarımı süpürüp çöpe attı.
 
            Son romanlarım TARİHİN ÇARMIHINDA- GÜNEŞ ÜLKESİ ile ŞİRO' NUN ATEŞİ, edebi yolculuklarına devam ediyor. Nisan' da yayınlamayı planladığım son romanım Köpekler Cumhuriyeti, bu hapishane seyahatiyle yarıda kaldı. Artık bilgisayarım olmadığına göre kaldığı yerden kalemle yazarak devam edeceğim.

            Burada nasıl bir hayat geçirdiğimi ilerde uzun uzun yazarım.

            Ah, neredeyse unutacaktım. Basın, son aylardaki Kürt sivil siyasetini " budama operasyonunda" beş bine yakın sivilin tutuklandığını yazıyor. Ne var ki, Kürt sivil siyasetinin öncüleri hiçbir şey olmamış gibi, " Anlamı Derin" bir sessizlik içindedir. Herhangi bir yorum yapmadan bu ibretlik umursamazlığı tarihin hafıza defterine not olarak düşüyorum.

            Söyleyeceklerim şimdilik bu kadar canlarım.

            Size ve tüm sevdiklerime armağan olarak odamın demir parmaklıkları ile bölünen gün ışığından derlediğim bir demet gökkuşağı gönderiyorum. Hepinizi dünyalar dolusu sevgimle kucaklıyorum.
          
Mahmut Alınak

Hiç yorum yok: