22 Kasım 2011 Salı

Savaş Hesapları

Suriye, kolay kazanılacak bir savaş arenası gibi gözüküyor bazılarının gözüne. Şimdiye kadar Suriye konusunda halklardan ve haklardan yana kılını kıpırdatmamış olanlar, herkese demokrasi dersi veriyorlar. Karşılarına çıkan, tezlerini eleştirenleri Esad rejimini savunmakla, hatta Baasçı olmakla suçlayanlar aslında tahammül sınırlarını da sergilemiş oluyorlar.

Hem mevcut rejime karşı çıkmak hem de askeri müdahalenin risklerine dikkat çekmek onlar açısından tutarsız hatta anlamsız  gözüküyor. Bir süredir yaşanan her olumlu değişimi Batı işbirlikçiliği çerçevesinde ele alıp şüpheci söylemler geliştirmeyi alışkanlık haline getirenler bile, Suriye konusunda kazanacağını sandıkları ata oynamakta mahsur görmüyorlar.

Suudi hatta Ürdün yönetimlerinin bile Esad hakkında söz söyleme hakkını kendinde gördüğü bir ortamda elbette Türkiye açısından ifade edilebilecek çok şey vardır. Halk iradesinin yönetimden dışlandığı her ülkeye müdahale hakkını kendinizde gördüğünüzde duvarlarınızın camdan olmaması gerekir.

İçerde ciddi gerilim hatta toplumsal kırılmaların yaşandığı bir dönemde Türkiye-Suriye kapışması sanıldığı gibi „birlik ve beraberliğe” hizmet etmeyecektir. Kontrollü bir gerilim ya da sonuna kadar Batı kamuoyunun desteği üzerine hesap yapanlar Türkiye için ağır bir fatura doğabileceğini öngörmüyorlar.

Savaş bahanesi ile demokratikleşme ve değişim taleplerini öteleme hesapları tümden ters tepebilir. Savaşlar bazen statükonun kendini pekiştirmesine katkı yapsın derken, aksine herşeyi ters yüz eden gelişmeleri beraberinde getirir.

Elde ettiği imkanlarla kendini sonderece güçlü hissedip bunu uluslararası kazanca dönüştürme beklentisi hayal kırıklığına dönüşmekle kalmayıp, „evdeki bulgurdan olma” noktasına varabilir. Cin olmadan çarpmayı öğrenme alışkanlığı hasatalık düzeyine ulaştığında savaşlar başka bir anlam ifade eder.

İç politikada başarılı olduğunu sandığınız uygulamaları, dış politikada test etmeye kalmak maceraperestliğe dönüştüğünde, geri dönüşü olmayan yola girilmiş olur. En önemlisi sizin başkasına reva gördüğünüz tutum, bir gün size yöneldiğinde söyleyecek söz bulamazsınız.

Maceracı politikaya karşı çıkan, potansiyel risk alanlarına dikkat çeken herkesi, içe kapanmacı, pasif dış politika yanlısı suçlamaları ile bastırmaya kalkmak, uyarılara kulak tıkamaktır. Kaygan zeminde kontrolü kaybettikten sonra uyarıların anlamı da kalmaz bir süre sonra.

Libya konusunda manevra kabiliyetinin ne derece yüksek olduğunu tüm dünyaya gösteren Türkiye, bu pozisyonunu tüm dış politikada kazanca dönüştüreceğini hesap etmektedir. Suriye ile ilişkileri geriye dönüp yorumlarken, „defalarca uyardık, dinlemediler” kolaycılığı ile izah etmek kendini kandırmaktır.
Sizi dinlemeyen, demokratik dönüşüme niyet etmeyen bir ülke ile vize uygulamasını kaldırma, ortak bakanlar kurulu yapma düzeyinde ilişki kurmayı nasıl savunabilirsiniz?

Nasıl olsa unutulmuştur anlayışı ile zikzaklara dayalı politika, savaş dönemlerinde patlamaları getirebilir. Şişirilen balon bir kere patladığında iğneyi kimin batırdığını tartışmanın çok anlamı kalmaz. İç basınçla dış basınç arasında ciddi bir fark varsa o balon yama tutmaz.

AYHAN BİLGEN
ayhanbilgen@yahoo.com

Hiç yorum yok: