2 Kasım 2011 Çarşamba

AKP'nin Jenosid Gerçeği ve Günümüzdeki Sonuçları

Türk askeri ve siyasi sistemi, AKP rejimi çağın en büyük jenosidini işliyor. Kürtlere karşı, biyolojik ve bakteriolojik jenosidin mimarlığına soyunuyor, bunu pratik çözüm olarak buluyor. Erdoğan, tek din, tek dil, tek vatan, tek devlet tek bayrak panturanist, panislamist, pantürkist ilkesi kimyasal jenosidin işlenmesine dayanak yapıyor.

Ülkeleri emperyalist ve sömürgeci devletler tarafından  paylaştırılan sosyal ve siyasal varlıkları inkar edilen Kürtler,  jenoside maruz bıraktırılan 40 milyonu aşkın sömürgeleştirilmiş bir halktır. Bölünmüş ve kendi topraklarında hiç bir özgürlüğe sahip değildirler. Devleti olmayan bu ezilen ulus, kendisini ezen, yokeden emperyalist ve sömürgeci Türkiye Cumhuriyeti (TC) tarafından, kimyasal, biyolojik, bakteriolojik silahların kullanım sujesi, kimyasal jeneosid tehditinin objesi durumundadır. 

17 Ağustos’dan bu yana TC Ordusu Kürdistan’da 457 hedefe tonlarca bomba yağdırdı. Kortek-Ranya yolunda seyir halindeki araç bombalandı ve araç içindeki sekiz sivil kişi öldürüldü. Yüzlerce sivil birim yokedildi. Köprüler bombalandı. NATO Genel Sekreteri (1) 15 Temmuz’da Diyarbakır Silvan’da öldürülen TC askerleri için PKK’yi suçlarken, bu askerlerin asıl ölüm nedeni NATO orduları olduğunu unutuyor. Libya ve Kürdistan halklarına kimyasal silahlar kullanan NATO’dan bunun hesabını kim soracak. F 16 uçaklarına bilgi veren “NATO’nun gökteki gözleri (les yeux de l’OTAN dans le ciel) AWACS’ların kendisi gibi gerçeği görmede kör olduklarını dünya kamuoyu önünde sergiliyor. Doğu Kürdistan’da gerilla hareketini ortadan kaldırmak için İran ve Türkiye’ye bilgiler veren ABD ve NATO Vietnam’da olduğu gibi Kürdistan’da savaş suçlarına ortak oldu.

Kürdistan, Vietnam Gibi Bombalanıyor


Jean Paul Sartre, “B 52 bombardıman uçaklarıyla Güney Vietnam’a, Kamboçya’ya yapılan, Amerikan Ordusu tarafından desteklenen hava saldırıları, Lon Nol hükümeti eliyle sivil halka karşı kimyasal silahlar kullanıldı”(2) diyordu. Bugün, Kürdistan’da AKP hükümeti aynısını gerçekleştiriyor. Üstelik, NATO bunu kendi özel sitesinde açıkça dile getiriyor. “NATO, kendi üyelerinden hangisi olursa olsun, üye ülkenin isteğine AWACS’larla birlikte NATO uluslararası tugayını o ülkenin emrine verir.”(3) NATO, E-3A donatımlı Boeing uçak filosunu ittifakın emrine verir, büyük kontrol (C2) komutayı sunar uzayda havada yönetimini Almanya’nın Gelsenkirchen’de NATO üssündeki 17 E-3A uçaklarını kullanma olanağını sağlayarak bunu yerine getirir. Bu işi 17 ülkenin katılımıyla yapar.”

TC, Genel Kurmay Başkanı kimyasal Necdet Özel, bu konuda Hava Kuvvetleri saldırısıyla savaş ve jenosid suçlarını bir daha işledi. TC Genel Kurmayı 22 Ağustos 2011 bilgi (4) notuyla “Somali’de yaşanan kuraklığın yol açtığı kıtlık ve salgın hastalıkların ulaştığı boyut üzerine başlatılan insani yardım” safsatıyla uluslararası savaş suçlarını örtbas etmeye çalıştı. Gündemi saptırdı. Aynı gün G.Kurmay Karargahında yapılan bir toplantıda, “yeni yasama döneminde CMK’da ve askeri hukuki mevzuatta yapılması düşünülen yeni düzenlemelerin neler olabileceği üzerinde değerlendirmeler”le işlenen savaş suçlarına kılıflar arandı.

Havadan, Karadan 349 Hedef…


TC Genel Kurmayı 23 Ağustos 2011 açıklamasında (5), “Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından, Irak’ın kuzeyi ve Kandil dağı bölgesindeki bölücü terör örgütü unsurlarını etkisiz hale getirmek ve örgütün fiziksel alt yapısını tahrip etmek maksadıyla; 17-19 Ağustos 2011 tarihlerinde, Hava harekatı ve karada konuşlu ateş destek vasıtaları ile ateşle taarruz icra edilmiş”tir denilmekte, “Türk Hava Kuvvetleri uçakları tarafından, 20-21 Ağustos 2011 tarihinde, Metina, Zap, Avaşin-Basyan ve Hakurk bölgesinde tespit edilen 17 hedef, 22 Ağustos 2011 tarihinde ise Zap, Hakurk, Avaşin-Basyan ve Kandil bölgesinde tespit edilen 7 hedef etkili olarak vurulmuştur.” -132 hedefe, 102 sorti ile modern ve klasik mühimmatın kullanıl”mıştır. Ateş üslerinde konuşlu topçu birliklerince 349 hedef yoğun olarak ateş altına alınmıştır...”(6) denmektedir. 

Peki o zaman yüzlerce köy, köprü nasıl uçuruldu, sivilleri kim öldürdü? Oysa, Türk ordusunun Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırısının 5. gününde savaş uçaklarının hedefi sivillere ait araç olmuştu. Kandil’e yönelik saldırıda Kortek-Ranya yolunda seyir halindeki araç bombalandı. Araç içindeki 4’ü çocuk 7 kişilik aile vahşice katledildi, cenazeler paramparça oldu ve dört bir tarafa dağıldı. Gerçek şu ki, burada hedef PKK değil sivil halktır.

Biyolojik ve Bakteriolojik Jenosidin Mimarı


Saddam’ın 1988’de Halepçe’de gerçekleştirdiğini bugün Erdoğan ile kimyasal Necdet Özel Kandil’de deniyorlar. NATO da bu savaş sularına alkış çalıyor. Onlar, uluslararası hukuka aykırı, kullanılması yasaklanan binlerce ton kimyasal bombalarla Kürdistan halkına saldırıyorlar. Saldırgan Recep Tayyip Erdoğan, psikopat iktidar kinli histerik yaklaşımı ile Mustafa Kemal’in öğrencisi Hitler’i ikiye katlıyor. Türk askeri ve siyasi sistemi, AKP rejimi çağın en büyük jenosidini işliyor. Kürtlere karşı, biyolojik ve bakteriolojik jenosidin mimarlığına soyunuyor, bunu pratik çözüm olarak buluyor. Erdoğan kimyasal jenosidi kendisine varlık şartı olarak ele alıyor. O, tek din, tek dil, tek vatan, tek devlet tek bayrak panturanist, panislamist, pantürkist ilkesi kimyasal jenosidin işlenmesine dayanak yapıyor.
Kürdistanlı anneler kendilerini canlı kalkan yaparken, rengi siyah, kafası, bilinci Beyaz Saray renkli Hüseyin Obama, Britanya hükümeti, Putin, Sarkozy, Merkel, Berlusconi, Çinli Hu Jintao... 

NATO ve Avrupa Birliği’nin kararıyla dünya kamuoyu önünde Kürdistan halkı jenosid ile yokedilmesinde sessiz ve hem fikirdirler.
Faşist AKP Hükümeti ve Başbakan Erdoğan CIA’nin Vietnam’da uyguladığı yöntemleri kimyasal Necdet Özel’le yeniden deniyor. Sömürgeci İran orduları ile birlikte ortak savaşı tırmandırıyorlar. AKP Hükumeti, PKK’yi odaklarken başta bütün sivil halkı bombardımanlarla yoketmeyi hedefliyor. İkincisi TC Genel Kurmayının seçtiği 457 hedefin plan ve projesi sivilleri ve yerleşim alanlarını ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Bu anlamda AKP, ABD, NATO, AB ve Suudi Arabistan, İran tarafından destekleniyor.(6) 50.000 kişilik özel ordu, 5000 kişilik polis ordusu ve linç hareketleri ile AKP global planla stratejik saldırıya geçiyor.

Planlamanın merkezi NATO’dur


Genel olarak, TC’nin stratejik bombardıman saldırıları, askeri, siyasi, ekonomik ve ideolojiktir. Askeridir, çünkü, integral stratejik saldırı olarak ikiye ayrılır. Birincisi, Genel askeri stratejidir. İkincisi genel ekonomik, kültürel diplomatik stratejisidir. Bu stratejik olanakların, yani- NATO askeri üsleri Almanya’daki 17 casusluk uçaklarının dahil olmak üzere bütün olanakların operasyonel hareketlikleri stratejik etkinlik olarak kullanmayı öngörür. Esas olarak Genel Kurmay örgütü, bütün birliklerin saldırılarını sevk ve idare ediyor. Ama, Musul katliamında olduğu gibi, planlama ve karar alma komutanlığı bilimsel merkezi NATO’dur. 

TC Dışişleri Bakanlığına göre “NATO ülkemizin tam yetkiyle söz sahibi olduğu önemli bir uluslararası örgüttür. Bu bakımdan NATO üyeliği Türkiye için önemlidir. Tarihin en başarılı savunma İttifakı olarak anılmaktadır. 2010 Kasım ayında gerçekleştirilen Lizbon Zirvesinde kabul edilen Stratejik Konsept, İttifakın kendisini günün koşullarına uyarlama kapasitesini bir kez daha kanıtlamıştır. (…) Öte yandan, Türkiye de NATO için önemlidir. Ülkemiz Soğuk Savaş süresince İttifakın güneydoğu sınırının savunması sorumluluğunu taşımıştır. Aktif dış politika neticesinde ülkemizin NATO için önemi artarak sürmektedir. Türkiye, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahiptir.” TC Dışişleri Bakanlığına göre TC Ordusu Avrupa Jandarma kuvvetidir. “Ülkemize, altı Avrupa ülkesinin (Fransa, İtalya, Portekiz, İspanya, Romanya, Hollanda) jandarma kuvvetlerinden müteşekkil Avrupa Jandarma Kuvvetine (AJK) 13 Mayıs 2009 tarihinde Paris’te düzenlenen Üst Düzeyli Bakanlıklararası Komite (CIMIN) toplantısında gözlemci üye statüsünde katılmamız için davette bulunulmuştur… Jandarma Genel Komutanlığı, AJK kapsamında 1 Harekat İzleme ve İrtibat Timini Afganistan’da konuşlandırmıştır.”(8) Kürdistan’daki direnişleri jenosidle ortadan kaldıran TC emperyalist sömürgeci bir devlettir, ordusu ise emperyalist bir ordu olmanın bir kaç örneğini belirttik.

TC kimyasalı hep kullandı

Genel olarak TC Kara Kuvvetleri stratejisi, kentlere karşı ayaklanma polis ve linç eylemlerine dayanmakta, kırsal alanda, gerilla hareketini etkisizleştirmeyi amaçlamaktadır. Gerillaya karşı Kuzey Kürdistan’da stratejik hava saldırısı ya da stratejik bombardımanlarla ormanları, sivilleri, yerleşim birimlerini yok ediyor. Kullanılan kimyasal, biyolojik ve bakeriolojik silahlar, doğayı ve halk sağlığını kontaminasyona götürüyor.

TC Ordusu ve AKP Hükümeti Uluslararası Hukuk tarafından yasaklanmış kimyasal silah kullandı. Başbakan Yardımcısı Atalay buna “alan kaplama” diyor ve şöyle devam ediyor: “Bu manada çok boyutlu güvenlik tedbirlerimiz sürüyor ve sürecek. Güvenlikte hiçbir boşluk olmayacak. Yeni çalışmalar da var. Alan hakimiyeti olarak ve sınır ötesi operasyonlar olarak bir boşluk olmayacak...” dize ekliyor.

TC, Kürdistan halkının verdiği destek sayesinde, devlet oldu ama, ezilen Ermeni, Helen, Asuri - Keldani uluslarını ortadan kaldırdığı gibi, Kürt ulusunu da jenosid ile yok etmek istiyor. TC’nin bu niyeti bugün bir kez daha açığa çıkmıştır.

BM ve ABD Kürtlerin haklarına saygı duymalı

ABD Başkanı Hüseyin Obama, (F.Fanon’un deyimiyle rengi siyah ama bilinci ‘beyaz’), TC Parlamentosunda, yaptığı 26 dakikalık konuşmasında ABD’nin Türkiye’ye PKK ile mücadelesinde verdiği destek mesajında şöyle demişti: “Irak, Türkiye ve ABD terörizmin ortak bir tehdidiyle karşı karşıyadırlar. Irak halkını süren ve ülkelerini yıkıma uğratan El Kaide buna dahildir. PKK da buna dahildir. Bir NATO müttefiki olarak, PKK’nın terörist faaliyetlerine karşı size destek olacağımızı temin ederim...”(10) 

“Bu dönemin, özellikle de medyadaki konuyla ilgili habercilik açısından önemini arttıran faktör ‘demokratik açılım’ın ilanıydı. Bu Türk hükümeti tarafından ilan edilen ve Türkiye’deki Kürt sorununa bir dizi politik çözüm öneren bir reform planıydı. Bu plan öncelikle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Mayıs 2009’da duyuruldu. Gül, “Kürt meselesi ile ilgili olumlu gelişmeler yaşanacak” diyordu. Daha sonra, hükümet Kürt sorunu ile ilgili olarak bir reform paketi üzerinde çalıştığını ilan etti. Hiçbir yetkili paketin detayları hakkında bilgi vermese de, önemine bağlı olarak konu aylarca gündemi işgal etti.”(11) 

Bütün bu söylemlerin ardından, ABD emperyalizminin Vietnam’a karşı politikası ne idiyse, ABD destekli, sömürgeci TC ve İran’la birlikte PJAK ve HPG gerillarına karşı savaş politikası da, aynı politikadır. Dün Vietnam’ı kana bulayan ABD devlet terörü, bugün TC ile birlikte Kürdistan’da jenosidi gerçekleştiriyor. ABD’nin Vietnam’a yağdırdığı napalm ve fosfor bombaları, TC Genel Kurmayı Kürdistan’a yağdırıyor. ABD Ordusunun Vietnam’da yok ettiği köyleri, TC ordusu, Kürdistan’da Kandil’de aynı yöntemlerle ortadan kaldırıyor. Obama’nın TC Meclisi’nde yaptığı konuşmadaki diğer bir sakat yaklaşımı El Kaide ile PKK’yi aynı kefeye koymuş olmasıdır. İlkin El Kaide, ABD emperyalizminin dış politikasının ürünüdür. El Kaide ile PKK aynı düzeyde ele almak çok yanlış, çürük bir devlet terörizmi politikasıdır. PKK, Kürdistan Kurtuluş hareketidir. Bütün Kürdistan’ı kapsıyor…

Bunun için bütün tehditlere rağmen, seçim sonrası durumun analizini yapıp, Dersim-Koçgiri Parlamentosu programını BM Anayasası gereğince ilan ediyoruz. Çünkü, “Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve, ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiç bir koşulda yoksun bırakılamaz. Kendini yönetemeyen ve vesayet altındaki ülkelerden sorumlu olan devletler de dahil bu sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve Birleşmiş Milletler şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir.” ABD ve bütün BM üyeleri bu ilkeye saygı göstermek zorundadırlar.

Kimyasal silah raporla ispatlandı

Kimyasal silah kullanarak Kürtleri jenoside uğratmak isteyen TC’nin son olaylarını bir raporda topladı.

İşte İHD raporu: “İlk kez 1994 yılında yaşanan bir çatışmada PKK militanlarına karşı kimyasal silah kullanıldığı yönünde iddialar ortaya atıldı. Ancak bu çatışma ve iddiaya ilişkin yeterli veri elde edilemediği için bu raporda yer almamıştır. Daha sonra, Şırnak’ın Silopi İlçesi’ne bağlı Ballıkaya (Bilika) Köyü yakınlarında 11 Mayıs 1999 tarihinde gerçekleştirilen operasyonda yaşamını yitiren 20 PKK militanının kimyasal silahlarla öldürüldüğü ileri sürülmüştü. Basına yansıdığı kadarıyla; o dönemde, militanlar olay yerinden elde ettiği ve olayda kullanıldığı iddia ettiği kimyasal gaza ait tüpü kriminal inceleme için Almanya’ya göndermiş. Almanya’da bulunan kriminal laboratuarda yapılan inceleme sonrası tanzim edilen raporda; materyalin(tüpün) kimyasal madde içeren ve öldürücü niteliğe sahip kimyasal gaz olduğu belirtilmiş. Yakın zamanda ROJ Tv’de yayınlanan bir programda, “belirtilen olayla ilgili olduğu, bugün dahi orduda görev yapan bazı askerlerin bu olayda yer aldığı, olay ardından mağaranın önünde dizilen cenazelerin başına gelen rütbeli bir subayın olayda kimyasal silah kullanıldığını ikrar ettiği” belirtildi. 

Hakkari’nin Çukurca İlçesinde de 2009 yılının Eylül ayında meydana gelen bir çatışmada yaşamını yitiren ikisi kadın 8 PKK militanının kimyasal silah kullanılmak suretiyle öldürüldüğü ileri sürülmüştü. İddiayı doğrular nitelikte fotoğraf ve materyaller ele geçiren insan hakları kuruluşları bu materyalleri incelenmek üzere Almanya’ya gönderdi. Alman basını, Türk ordusunun PKK militanlarına karşı ‘kimyasal silah’ kullandığını belirtti. Alman insan hakları savunucuları ve siyasetçiler uluslararası soruşturma isterken, Hamburg Üniversitesi TSK’nın kimyasal silah kullandığını raporla ispatladı. Söz konusu olaya ilişkin ortaya çıkan fotoğrafları inceleyen Hans Baumann adlı bir uzman resimlerin gerçek olduğunu kanıtladı ve Hamburg Üniversitesi Hastanesi de militanların büyük bir olasılıkla kimyasal silahla vurulduğuna dair rapor verdi. 

Bu yıldan sonra da ordu mensuplarının kimyasal silah kullandığı yönünde haberler sürekli gelmeye devam etti. Ancak, iddiaların araştırılması için gerekli olan bağımsız uzman kurulların işletilmemesi nedeniyle yeterli ve ikna edici kesin bir sonuç ortaya çıkartılamadı. 

Son olarak 31 Temmuz 2011 tarihinde Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nde çıkan çatışmada yaşamını yitiren Bedran Kaya adlı PKK militanının kimyasal silahla öldürüldüğü ileri sürüldü. Bu iddia, Kaya’nın vücudunda herhangi bir kurşun izinin olmaması ve cenazesini yıkayanlar tarafından derisinin parça parça döküldüğüne dair bilgiler verilmesi üzerine ortaya çıktı.”(9) 

DR. ALİ KILIÇ

KAYNAKÇA:

1- NATO Genel Sekreteri açıklaması,NATO özel sitesi, 15 temmuz 2011
2- Jean Paul Sartre, Les Massacres, la guerre chimique en Asie du Sud Est- Paris Maspero, 1970,Cahiers Libres,P.7
3- L’OTAN,rôle et responsabilitės
4- BN - 77 / 11  Somali’de yaşanan kuraklığın yol açtığı kıtlık ve salgın hastalıkların ulaştığı boyut üzerine başlatılan insani yardım faaliyetleri kapsamında, acil ihtiyaçlarından oluşan insani yardım malzemesini göndermek maksadıyla, 1 adet yük gemisi görevlendirilmiştir
5- 22 Ağustos 2011 SAAT: 12:22 NO: BA - 12 / 11
6- 23 Ağustos 2011, SAAT: 10:10, NO : BA - 13/11
7- Robert Thompson, Defeating Communiste  Insurgency, Malaya and  Vietnam, Londres, Chatto and Windus,1966
8- TC DIB, özel sitesi.
9- 26 Ağustos 2011 tarihli İHD raporu,
10- http://www.hürriyet.com.tr/english/domestic/11376661.asp (İngilizce Turkish Daily News). 
11- Medyanın ve Kelimelerin Gücü PKK Haberlerinin Analizi  Serra Pehlivan, Başkan Özel Danışmanı, Savunma İşbirliği Ofisi-Türkiye  Kim Dixon, ABD Donanması İhtiyat Asli Teşkilleri bkz TC Genel Kurmay Sitesi, DefenceAgainstTerrorismReview Ciltl.3, No.1, Bahar 2010, s.71-88  Copyright© COE-DAT  ISSN:1307-9190.

Hiç yorum yok: