11 Ekim 2011 Salı

Türk Parlamentarizminin Ahlaki Çöküşü

BDP’nin Meclis’te yemin etmesinden, Cumhurbaşkanını ziyaretinden, Dışişleri Bakanıyla yapılan uzun görüşmeden sonra, yalnızca İstanbul’da 86 BDP’li tutuklandı.

AKP ne yapmak istiyor?

Sorunun yanıtı Başbakan’ın formülünde saklı. “Terörle mücadele, siyasetle müzakere!”

“Terör”den ne kast ediyor, “siyasetten” ne kast ediyor?

“Terör”den ve “siyasetten” ne kastettiği artık açık: Cezaevindekiler hariç 30 kişilik BDP Meclis Grubu “siyaset” sayılıyor, gerisi “terör” faslına giriyor.

 Acaba neden BDP’yi de “terör” faslına sokmuyor? Sakın “milli iradeye saygı” maskaralığına yormayın. Çünkü 36 seçilmiş “milli irade”nin altıda biri “terörist” faslından cezaevinde yatıyor. “Milli iradenin” altıda birini hapiste tutan bir iktidar, küçük bir istatistik oyunuyla, “BDP grubu, Meclis’in ancak yüzde 6’sını oluşturuyor” diyerek 36 kişinin 36’sını da “terör” faslına sokabilir. BDP grubunun yüzde on beşini zındana atan, Meclisin yüzde altısını ipe bile çekebilir. “Ben olsam cellat olurdum” demişti ya…

AKP yanlısı “demokrato-liberal” bağırıyor: “Ama BDP grubunun hepsini terör faslına sokmuyor, ihtimallerle oynamayalım…”

Bu AKP yanlısı taife çok “adaletli” şey. Doğru! Ama daha iki yıl öncesine kadar da “KCK” adı altında BDP’nin yöneticilerini, Belediye Başkanlarını, Belediye Meclis üyelerini de “terör” faslına sokmuyordu.

Bir demecinde Başbakan “göz yumuyorduk” demeye getirdi. Arşivi tarayın, daha bir ay bile olmadı.
Bu “göz yumma” Türk parlamentarizmine Osmanlı’dan beri bulaşmış, en büyük “tuzakçı ahlaksızlıktır.”

Ortada Hukuk yoktur. Anayasa, babayasa, yasa, masa  faso fisodur. Yürürlükteki anayasa ve yasa devlete her istediği despotizmi yapma imkanı vermiştir. Her şey devletin ve hükümetin “göz yummaya devam mı, tamam mı?” demesine bağlıdır. O nedenle bu memlekette hukuki durum aynı kaldığı halde, özgürlüklerin bir “genişler gibi görünüp”, bir “ortadan kalkması” pek çok insanı şaşırtmaktadır.
“Ne güzel gidiyordu, neden hükümeti kızdırdınız, o da size böyle yaptı” diyenler Türk parlamenter ahlaksızlığının taşıyıcılarıdır. Onlar anayasayı, yasaları çiğnediği için değil, Başbakanı kızdırdığı için BDP’yi eleştiriyorlar. Sanki meşruti monarşide yaşıyor gibiyiz.

Evet. Bizde demokrasi yoktur, paşa gönüller uygun gördüğünde “fiili demokrasi” vardır. Anayasa ve yasalar yüzünden “özgür” olmazsınız, Başbakan bu faşist Anayasa ve yasaları “lütfedip” uygulamadığı için “özgür” olursunuz. Egemenlik yöntemi Cumhuriyet’ten beri böyledir. Bu “padişahlığın keyfi yönetiminden” devralınan bir gelenektir. Anti-demokratik yasaları ellerinde tutarlar. Ne zaman “uygun” görürlerse o zaman “uygularlar.” Düne kadar ortada, KCK bir sistem olarak var olduğu halde “KCK davası” diye bir dava yoktu. Şimdi var. Var da, davanın içinde “KCK” yok. BDP’lileri “sen KCK üyesisin” diyerek tutuklayan bu devlet, gerçek KCK ile görüşme masasında oturuyor. Masa devrilip, ortalık tarümar olunca, Başbakan, eli KCK’ye ulaşamadığından, BDP’lileri esir alıyor.

Gelelim “mücadele, müzakere” tahteravallisinden umulanın ne olduğuna?

Şimdi düşünün: Bir yandan savaş sürecek, şehirlerde kan dökülecek, dağlar bombalanacak, sınırötesi harekat hazırlıkları gırla gidecek. Bunlar olurken, Kürt özgürlük hareketinin silahsız insanları kah KCK denilerek, kah “üye olmasa da üyeden de beter” diye suçlanarak kitlesel olarak tutuklanacak, BDP binaları basılacak, her demokratik kitle gösterisine, akıl almaz bir vahşetle saldırılacak, insanlar yaralanacak, ölümler olacak…

Sonra?

Sonra TBMM’de bambaşka bir manzara. Bir “diyalog”, bir “diyalog” ki, yeme de yanında yat… O söz alacak, bu yanıt verecek. Gül gibi, mis gibi “müzakere”… Alın size tutanak. Hükümet sözcüsü: “BDP’lilerin atçılık sporumuz konusundaki görüşleri şahane, katılıyoruz, yasaya ‘atçılık’ en az şeycilik kadar önemlidir’ fıkrasını ekleyelim…” Alkışlar…BDP sıralarından itirazlar, “Sayın Başkan ne atçılığı, anadilde eğitim diyoruz…” Gürültüler. Oylama, “BDP’nin atçılık sporuyla ilgili değişiklik önerisi oy birliği ile kabul edildi…” Alkışlar, protestolar…

Daha sonra?

Ayla Akat Ata tam Meclisten çıkıyorken, al sana bir “arazöz”. Ver basınçlı suyu. Vekil yerlerde. Sık gaz bombasını. Vekil sedyede. Sür zırhlıyı üzerine. Ver gözüne gözüne… TV ekranlarında ise Başbakan bir yanda, Arınç öte yanda, bir ağlamadır gitmekte. “Ayla Akat Ata zenginliğimizdir... 

Ciğerimizdir. Etle tırnak…Kız alma verme…”

Bu iş böylece uzar gider.

Bir tek şu soru bu işin uzamasını önler:

Yeni anayasa yapılınca Terörle Mücadele Yasası yürürlükte kalacak mı, kalmayacak mı?
Kalacak ise “müzakere”ye bile gerek yok. Değmez.

Yürürlükte kalmayacak, dolayısı ile ilga edilen yasa nedeniyle tutuklu ve hükümlü herkes zorunlu olarak serbest bırakılacak ise, kalkacak bir yasaya dayanarak bu tutuklamalar neyin nesi?

Bu soruyu sormadan ve kesin yanıt almadan yapılacak “müzakere”, bilelim ki, bir “müzakere vodvili” olmaktan öte geçmeyecektir. 

VEYSİ SARISÖZEN

Hiç yorum yok: