14 Ekim 2011 Cuma

"Tarihin Sonu"na Doğru mu?

 borsaSon 10 yıllık ekonomik ve politik bütün emareler, dünyanın yeni bir kavşakta olduğunu gösteriyor. Kimilerine göre yeni bir dünya kuruluyor kimilerine göre de dünyanın sonuna yaklaşıyoruz.
Bir yandan 'Arap Uyanışı ya da Baharı' üzerindeki kuşkulu bakışlar altında geldiği nokta, diğer yandan Madrid'e, Atina'da, Londra'da ve en son olarak Wall Street'ın girişine kamp kurmuş 'yeni kuşak' anti-kapitalistlerin sol-liberal medyada uyandırdığı heyecen, en önemlisi de 20. Yüzyılın muzafferi batı demokrasilerinin 'can çekişmeleri' ve demokrasiye karşı yükselen inançsızlık, bize yeni bir kavşakta olduğumuzu söylüyor.  

19. ve 20. Yüzyıl boyunca bilmem kaç kişi bu cümlelerle başlayan bir yazıyı kalem aldı.  Arşivlere baktığımızda birinci ve ikinci dünya savaşı sonrasında, 1930 daki büyük ekonomik kriz sonrasında ya da Berlin duvarı yıkıldığında aynı 'kavşaktan' söz edildiğini görebiliriz. Hatta 1990 dan sonra Yeni Dünya Düzeni' diye bir isim bile konulmuştu o günkü dünyanın ahvaline. Ama bu yeni 'kavşak' ve bu 'yeni dünya' bütün bunların ötesinde daha çok 19. Yüzyılın başlarındaki burjuvanın istihtam etmeye çalıştığı dünyanın ruh haline benziyor. Yani Karl Polanyi'nin "Büyük Değişim" dediği yeni bir çağa mı giriyoruz yoksa  Slovaj Zizek'in dediği gibi "Ahir Bir Zamana mı" yaklaşıyoruz.

Başta Immanuel Wallerstein gibi 'Dünya Sistem Analizcileri' olmak üzere bir çok siyasal bilimci; dünyanın yeni bir ' yol ayırımına'(çattalaşmaya) doğru yaklaştığını belirtiyor. Wallerstein göre; dünya ekonomik olarak ya daha eşitlikçi bir sisteme doğru evrilecek (Wallerstein buna pek ihtimal vermemekle birlikte muhalif kesimlerin çabalarının ve sosyal hareketlerin bu doğrultuyu belirleyeceğini vurguluyor) ya da daha anti-demokratik ve monopolistik bir dünya ya doğru. Bütün işaretler, dünyanın yörüngesinin karanlık bir belirsizliğe sürüklendiğini gösteriyor. Hatırlatmak ta yarar var: Wallerstein, bu satırları yazdığında dünya muhaleffeti anlamında Dünya Sosyal Forum Porto Allegra'da güçlü bir momentum yakalamıştı, ama aradan geçen sürede 'Porto Allegra'nın ruhu' sadece Brezilya eski Devlet Başkanı Lula'nun popülaritesine yaramaktan başka hiç bir şeye derman olmadığını gördükten sonra Well Street'te kamp kuranlara eleştiriel bir gözle bakmakta yarar var.

Başta ABD ve Avrupa ekomomik ve sosyal krizin buhranında sürüklenirken, Amerika hazinesinin başındaki adamlardan tutun, kapitalist ekonomistlere kadar (Nobel ödüllü Joseph Stiglitz IMF'yi suçlamaya devam ede dursun) dünyanın ekonomik rotasına dair söyleyecek çok fazla sözleri yok.

Amerika ve Avrupa stimuli paketleri ile ha bire ölü liberal ve finansal kapitali 'uyarmaya' çalışırken diğer taraftan gözlerini emekli maaşlarına ve işçi haklarına dayadıklarını artık saklamıyorlar.

Yaşadiğimiz sadece serbest rekabetçi liberal ekonominin krizi değil ya da Joseph Schumpeter'in kapitalizmin 'Yaratıcı Tahrip' (Creative Destruction) yöntemiyle bir şekilde 'öle öle yeniden dirildiği' teorisi içinde bulunduğumuz krizi tanımlamıyor. Çünkü bütün makro veya mikro ekonomik tedbirlere rağmen aradan geçen 3-4 yılda umut verici bir görüntü çıkmıyor ortaya.

Amerika hafiften Keynesçi ekonomik modele çark edip en azından financal alanda 'büyük abilere' ha bire para pompalama çalışırken, ironik olarak bankaları  'millileştirmeye' ve basbayağı korumacı devlet ekonomisine dönüyor. Ama elinde artık 1970 lerdeki gibi Almanya ve Japonya'yı korkutacak sopası yok.

Avrupa Birliği, Sarkozylerin, Berlusconilerin magazin hayatlarının döngüsünde yeni bir ekonomik ve politik yörüngeye doğru ilerlerken Avrupayı Avrupa yapan 'en azından iyidir denilen 'liberal değerlerine' ve sosyal devletine uzaktan el sallamanın zamanının yaklaştığını görüyoruz. Yunanistan, İtalya, İspanya Portekiz ve İrlanda'nın sokaklarında hayat artık eskisi gibi akmıyor.   
Slovaj Zizek, yaşadığımız durumu 'Ahir Zamanda Yaşamak' (Living In The End Times) olarak başlıklıyor son kitabında. Zizek gelecek konusunda çok fazla optimist olmadığını belirtirken hani ironic olarak Fukuyama'nın 'Tarihin Sonu' savını çağrıştıran bu başlıkla Fukuyama'nin 1990 lı yılların başında kapitalist-liberalizmin zaferinin ilanı olan 'tarihin sonunun'da  sonuna geldiğini belirtiyor. Zizak 'kapitalizmin kıyametin sıfır noktasına' adım adım yaklaştığını anlatıyor.

Kapitalizmin krizi yeni başlamadı ve hatta bazıları kapitalizm zaten hep krizdeydi diyebilir. Ama yaklaştiğimiz kriz kapitalizmin yapısal krizinin son terminale yaklaştığının göstergelerini içeriyor ki, bu durum  kapitalizmin sonundan çok dünyanın sonunu tanımlıyor. Ortada ne kapitalistlerin ne de onun  karşıtlarının kapitalizmin bitmesi ve bitirilmesi ve yeni bir sistem arayışının göstergelerinin olmadığı gerçeğinden hareketle 'dünyasız bir kapitalizme' gittiğimizin ihtimalini düşünebiliriz. Yada kapitalizmin 'harakirisini' mi beklemeliyiz?

Bu iddiaya karşı en optimistik söz ise 'insan doğasının tarihsel olarak krizlerden her zaman bir yol bularak çıkma' önsavına sığınmak ve bu sözdeki eklektizimin gölgesinde bir umut beklemekten başka bir şey değil.

 Bu önsavdaki problematik iki noktaya dikkat çekmeliyim. Birincisi insanın eğer yaşatma ve yaratma gibi bir doğası var ise de 500 yıllık kapitalist pratikten sonra bu yaratıcılıktan ve yaşatma üzerine olan doğasına dair neyin geriye kaldığı büyük bir soru işareti olarak orada duruyor. Zaten çoktan beridir insan doğasının 'mülk edinme, sınırsız ihtiyaç ve tüketim üzerine ' şekillendiğini savunmuyor muyduk? Hatta tanrının bile insanı böyle yaratığını söylemiyor muyduk? Peki hangi doğamız dünyanın devasa sorunlarını çözmeye aday? "Sınırsız ihtiyaçlar döngüsünde" sallanan bireyciliğimiz mi, yoksa kapitalizme alternatif bir sistemi düşünmeyecek kadar umutsuzlaşan ideolojiksizliğimiz mi?

İkincisi 'Kapitalizmin krizlerden  çıkma' eğilimine dair tarihsel olarak ortaya konulacak bütün referanslar, global ölçeğe ulaşan en ve ilk sistem olma şerefine nail olan kapitalizmin bir benzerinin dünyada olmadığıdır. Yani üzülerek söylemeliyim ki kapitalizmin kendi krizleri dahil, yaşadığımız krizi örnekleyecek bir tarihsel veri yok elimizde. Her ne kadar 1930 'büyük krizi' ya da 19. Yüzyılın sonundaki krizler üzerine ekomomi tarihçileri karşılaştırmalı tarih analizleri yapa dursun, yapısal olarak bu krizin tam da sistemin 'kalbine' dogru bir atak olduğunu saklamıyorlar. 

Daha 2000 li yıların başında yaşadığımız ekonomik krizi görebilen tarihçi Robert Brenner, bu krizden çıkmanın yolları ve krizin geleceği konusunda bir tahmin yapmanın imkansızliğini belirtirken bu krizin yaşanan geçmiş krizlerle karşılaştırılmayacağının altını çiziyor. (http://www.internationalviewpoint.org/spip.php?article1657)

Ne zaman içinde bulunduğumuz bu global karanlık belirsizliği düşündüğümde aklıma hep Richard Sennett'in uzun uzun mimariden, tiyatroya, oradan politik alana sirayet eden kamusal insandan 'özel insana' evrilmenin izleğinde, 19 yüzyılda yaşanan o şiddetli ekonomik, politik ve sosyal değişimin 'travmatik' halini ortaya koyduğu Kamusal İnsanın Çöküşü adlı eseri gelir. Sennett'in Marx'dan alıntıladığı gibi 'illisyonun şiirini' yazmakla meşgul bir kitlenin doğduğu, Marx'ın Avrupa'da dolaşan hayaletlerden, Komünizmin hayaletinden söz ettiği, dünyadaki inanılmaz ekomomik ve sosyal değişimlerin yaşandığı bir çağdı, 19. yüzyıl Avrupası.

Yani bugün içinde bulunduğumuz belirsizlik hali, 19. yüzyılın ortalarında Paris de bir caféde saatlerce hiç bir şey yapmadan tek başına oturan bunu da sosyal alanda kendine bir alan açma adına yapan bir bohem Parisian'in ruh halinden farklı değil. Ama bir farkla; dünyanın büyük kitlelerinin sessizliği bir protestodan çok bir yenilginin sessizliği. Tam da Zizek'in dediği gibi, biz bir kıyamete yaklaştığımızı 'biliyoruz' ama bunun hemen yarın gercekleşeceğine 'inanmıyoruz.' Ya da kanser olduğunu öğrenen "inkarcı", bir hastanın 5 aşamalı hastalıkla yüzleşme psikolijik gel-gitleri içinde adım adım sona yaklaşıyoruz. En önemlisi de, kapitalizmin kötülüğünü bilmemize rağmen onun bütün alternatiflerine artık inanmadığımız için sona doğru bir umarsızlık içinde derin bir sessizliğe gömülüyoruz. Orada burada yükselen itirazlar ise gürültücü ama hala anlaşılmaz görünüyor.

skemaloglu@yahoo.com

Hiç yorum yok: