4 Ekim 2011 Salı

Paradigmada Geleceğin Stratejisi, Günümüzün Siyaseti

Ehmed PELDA
Dünyanın en büyük yeraltı su kaynaklarının merkezi artık Arap coğrafyasıdır. Petrolden sonra gelecek açısından daha bir hayati değer kazanan suyun yeraltında olanının önemli miktarı bu toprakların altında yatıyor.

Sudan’dan başlayıp Kuzey Afrika’ya dek bütün çöl bölgesi geleceğin en büyük güneş enerjisi türbinlerine sahne olacak. Yani elektrik enerjisi direkt buradan üç kıtaya yayılacak.


Bir dönem maden fakiri kara parçaları şimdi tersi bir durumla karşı karşıyalar. Örneğin petro kimya sanayinin ihtiyacı olan temel maddelerin üretim kaynağı, metallerin büyük bölümünün üretim merkezi Avrupa, ABD, Japonya ve Çin olmaktadır. Çünkü sanayideki geri dönüşüm yöntemiyle yığılmış hurdalar, plastikler, yapı malzemeleri tekrar üretime dönüşütürülmekte ve kullanımı yaygınlaşmaktadır.


Gıda sektöründe soğuk kutup bölgeleri, çöl bölgeleri üretime uygun hale gelecektir. Isıtma soğutma ya da koruma teknikleri buna kolaylıkla fırsat verecektir. Ayrıca bir birim alandaki zemin üzerine inşa edilecek çok katlı ve hareketli bant sistemiyle birkaç katı fazla üretim yapmak mümkün olacak.


Teknik ve insan gücü rekabet halinde görülmektedir. Robotların gelişmesi el emeğiyle çalışan insan gücünün çalışma alanlarını kısıtlamaktadır. Ama yazılım, programlama, planlama, ya da geri dönüşüm sistemleri insanlar için yeni çalışma ve istihdam alanları yaratmaktadır. Yani işsizlik değil iş alanlarının değişimi söz konusu olacaktır.


Teknolojide bireylerin eğitimi, integrasyonu ve kullanımı çok hızlı gelişecektir. Çünkü sistemler kendi işleyişlerini de izah edecek programlara sahip olacaklardır. Sadece insan unsuru son karar merci, inisiyatif sahibi olarak rol oynayacak, makineler üzerinde belirleyici olacaktır.


İşte gelecekteki bu noktada olasılıkların günümüzdeki izdüşümlerine bakmamız lazım. Haliyle Arap Baharı’nın önünün açılması, Libya’ya askeri müdahalenin gerçekleşmesi şaşırtıcı olmamalıdır. Çünkü güneş enerjisi ve su kaynaklarına hakimiyetin gelecekteki yolu bugün buradan geçmektedir.


Arap Baharı yoluyla bu süreç ilerlerken El-Kaide’nin de artık rolü kalmıyor. Başta Usame Bin Ladin ardından diğer liderler bir bir tasfiye ediliyor. Çünkü Orta Asya’dan Pakistan’a, Afganistan’dan Irak’a, Kürdistan’dan Türkiye ve Sudan’a değin Batı dünyasının siyasi, askeri ve ticari belirleyiciliği egemen hale geldi.


Yine Akdeniz ısınıyor. Denizin dibinde yatan doğalgaz bir biçimiyle yeryüzüne çıkacak, Batı sanayisinin hizmetine girecek. Bu artık kaçınılmaz bir dönemeçtir. Rusya’ya bağımlılık ileride bu kadar kolay sürdürülebilir değildir. Dolayısıyla Kuzey Afrika, İsrail ve Avrupa kıyıları bu konsept dahilinde sisteme uyumlu hale gelmişken, Suriye’nin bu kafayla devam etmesinin ya da Türkiye’nin bütün dayılanmalarının hiçbir maddi zemini yoktur. Bu sistemler, siyasal yapı mekanizmaları aşılacaktır. Zaten bundan dolayıdır ki kimse Türkiye’nin blöflerini ciddiye almadığı gibi, pay sahibi olma istemini de çok ciddiye almıyor ve bundan dolayıdır ki geleceğin stratejik hesaplamalarında
masa başına oturtulmuyor.

Körfez merkezli Arabistan, İsrail, Mısır mekandaki yeni belirleyici aktörler. Eğer zor yoluyla ya da dönüşüm çerçevesinde bir integrasyona gidebilirse İran da önemli bir aktör olarak Batı dünyasının bölgedeki partneri olarak öne çıkacaktır. Bu durumda Şia, Sünni, Yahudi ve Hıristiyan dünyası daha uygun bir biçimde kapital merkezli ekonomik dünyaya dahil olacaklardır.


En zayıf halka Türkiye’dir stratejik ürün sahibi değildir. Sadece turizm ve tarihi miras büyük rol oynamaktadır. Kürdistan bölgesinin stratejik boyutu da bölgenin kapital merkezli dünya sistemine siyasal integrasyonu ile minimalize olacaktır.

Hiç yorum yok: