6 Ekim 2011 Perşembe

Ortadoğu’da Din

Turan DURAK /Arkeolog
Din gerek Ortadoğu’da gerek insanların yaşadığı diğer yerlerde insanlıkla yaşıttır yani insanlıkla birlikte doğmuştur. İnsanlar önce doğada aramışlardır kendi yaradanlarını daha sonra yaradanın doğaüstü bir varlık olduğuna karar vermişlerdir. Bu duruma gelene kadar din çeşitli evrimler geçirmiştir. Yunan felsefesinde Sokrates çok çetin bir mücadele vermiştir. Ortadoğu’da ise Hz. İbrahim’in tek tanrılı inanç için Nemrut’a karşı verdiği mücadele insanlığın bu gününü bile etkilemiştir. Hz İbrahim ile birlikte tek tanrılı inanç artık tamamen oturmuştur. Daha sonra Hz. İsa’nın  gerek kendi toplumu olan Yahudilere gerek Roma’ya karşı verdiği mücadele Ortadoğu’daki dinin önemini belirtmektedir. En son Hz. Muhammed’in Arap gericilere karşı verdiği mücadele ile tek tanrılı inanç Ortadoğu’da taçlandırılmıştır.

Dinin çıkış noktası tamamen özgürlükçüdür. Hz. Muhammed’in mevcut insanlık dışı törelere karşı verdiği mücadele inkara gelmez bir gerçektir ve Ortadoğu’da ilkler dönemini yaşatır.

Cüm-i huriyet (cumhuriyet) yaşanır Ortadoğu’nun en demokratik yönetimi başlar. Ne zamanki Muaviye balyoz gibi iner başlarına, milyonların katledilmesinden sonra yine o babadan oğula geçen sistem geri döner ve Ortadoğu bugüne dek düzelmeyen yaralar aldı tam bu dönemde İslam dinini kendi çıkarları için kullananlar türemeye başladılar. Tabii bazı iyi niyetliler buna farkında olmadan alet oldular.

Bu durum sadece çıkarların ve yaraların oluşmasıyla kalmadı aynı zamanda Hz. Muhammed ve cumhuriyet (dört halife devri) döneminde etik olmak şartıyla her şeyin tartışmaya açık olduğu bir ortamı tamamen yasakladılar. Halifelik, şeyhlik ve seyitlik gibi unvanlar babadan oğula geçtiği gibi din de belli bir kesimin egemenliğine geçti. Yönetimde halkın egemenliği bittiği gibi dinde de akılcılık ve insanlığın refahına hizmet ortadan kalktı. Artık belli bir zümrenin çıkarı için yasaklar, helal-haramlar başladı (hükümdarların onlarca eşleri, çocuk katline fetvalar vb.). Oysa bu din, temelinde özgürlük besliyordu, çıkış noktası buydu.

Muaviye ile başlayan bu karanlık süreç günümüze kadar gelmiştir. Ve daha katılaşarak, özü insanlık ve sorgulama olan İslam, çıkar çevreleri tarafından ezbere dayalı bir söylence haline getirildi. Özellikle Ortadoğu topraklarında İslam inanılmaz bir derecede sömürülmektedir. Bu durum Müslüman olmayan insanların bile vicdanını sızlatmaktadır. Çünkü onlar gerçeğin böyle olmadığını biliyorlar. Tüm Müslüman ülkelerde din ya siyaset ya sosyal yaşam ya da ekonomik çıkar için kullanılan en etkin silahtır, nitekim İslam coğrafyasının tamamında dogmatik cemaatlerin dev sermayeleri vardır. Bu vahim durumun en büyük sebebi İslam dinindeki irdeleyici kimliğin yok edilmesidir. Hallac-ı Mansur ve Şeyh Bedreddin gibi kişiler bazı çıkışlar yaptılarsa da çıkar çeteleri tarafından zındıklıkla suçlandılar ve derileri yüzülerek katledildiler.

Bu yasaklar İslam dünyasında çok benmerkezci, kalıpçı bir toplum ortaya çıkardı. Zaten dini çıkarı için kullanan çevrelere böyle gözü kapalı ve her şeye körü körüne inanan, ezberleyen bir toplum lazımdı. Görünen o ki bu konu onların lehine tamamlanmak üzere. Çünkü, cemaatler dört bir tarafı sarmış durumdalar. Ülkemizde ya da Ortadoğu’daki aydınlar ise çok basit tartışmalara sanki büyük sorunlarmış gibi kendilerini kaptırmış bulunmaktalar. Çoğu küçük hesaplar peşine düşmüş görünmekteler. Ortadoğu ve kısmi olarak Avrupa’ya da sıçramış olan bu ezberci ve dogmatik düşünceyi ancak ve ancak sorgulayıcı bir bakış açısına sahip olan özgürlükçü aydınlar tersine çevirebilirler. Böyle bir eylem aynı zamanda Ortadoğu’daki dini ekonomik ve siyasal sömürünün de sonu anlamına gelecektir. Böylece kargaşa tarihi yerine huzur ve kardeşliğin tarihi yazılacaktır.

Hiç yorum yok: