11 Ekim 2011 Salı

Kürt Gençlerini Anlamak

ADİL BAYRAM

Aceba şu an itibariyle kaç tanesi dağda, ne kadarı zindanda? Dağda ve zindanda olmayanlar ne yapıyor, hangi duyguları yaşıyor? Belliki bu soruların cevabını kimse bilmiyor. Dahası bu tür sorular sormak bile fazla anlam ifade etmiyor. Çünkü, BDP-İçişleri Bakanlığı tartışmasından anladık ki, zindana tıkılmış olanların bile kesin kaydı yok. Zaten Kürt toplumunun sayımı yapılmadığı için de nüfusu bir bilinmez durumunda. Kürdün diğer yaşamı gibi.

Dağda olan Kürt gençlerinin neler yaptığı az çok biliniyor. Zindanlar ise on yıllardır Kürt gençliğine ev sahipliği yapıyor. Aceba geride kalanlar şimdi ne yapıyor? Herhalde bir kısmı dağa çıkmanın yollarını ararken, bir kısmı da zindana düşmemek için çalışıyordur. Bazıları tarafından ne kadar suçlanırlarsa suçlansınlar, günümüzde tarihin motoru ve demokrasinin öncü gücü oldukları tartışmasız.

 Sahi Kürt gençleri dağa niçin çıkıyorlar? Kimisi üniversitelerde öğrenci iken, kimisi okuma-yazma bile bilmiyor. Fakat hepsinin de yolu dağda kesişiyor. Sadece köyden değil, şehirden de gidiyorlar. Sadece Türkiye’den değil, Suriye, İran, Irak ve Avrupa’dan da gidiyorlar. Hepsi de bir yerde, dağda birleşip ortak bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Dahası sadece erkekler de değil, kızlar da gidiyorlar. Bu durum dağa çıkışın anlamını daha karmaşık ve derin hale getiriyor.

Kız-oğlan Kürt gençleri bunca zorluğa rağmen onlarca yıldır dağlara niye gidiyorlar? Bu soru sorulduğunda iktidar ve yardımcısı olan muhalefet çevrelerinin verdiği ilk cevap şu: Canım dağa çıkanlar çoğunluk değil, küçük bir azınlıktır! Çoğunluk dağa gitmiyor ve devletin yanında yer alıyor!
Bunu söyleyenler zaten Kürt gençliği de demiyorlar. Sahip oldukları zihniyete göre “Türk gençliği” demeleri lazım. fakat isyankar oldukları için “Türk gençliği” de diyemiyorlar. Sonuç lafın kolayına kaçmak oluyor. “Teröristler” deyip işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Ayrıca verdikleri cevap da kendilerini hiç kurtarmıyor. Zaten bir toplumun hepsi birden dağa çıkmaz ki! Sadece bir kısmı çıkar. Dünyanın her yerinde yaşanmış olan da budur. Dolayısıyla bir kısmının dağa çıkmış olması Kürt gençliğinin tutumunun belirlenmesi açısından yeterlidir.

Onlarca yıldır Kürt gençleri dağda ne arıyorlar? Her nedense toplumumuzun duyarlı güçleri bu soruları yüksek sesle sorup net cevaplar veremiyorlar. Dolayısıyla şoven-milliyetçiliğin “Terörist oldukları için” cevabı tek cevap olarak kalıyor. Bazıları “Eğitimsiz, cahil oldukları için” cevabını veriyor. Bu cevabı üniversitelilerin varlığı ve hem de çokluğu çürütüyor. Bu sefer “Beyinleri yıkanmış, kandırılmışlar” diyorlar. Kürtleri her zaman kolayca kandırılabilir görüyorlar. Burdan kalkarak da neredeyse kırk yılına ulaşan PKK olayını “Dış güçlerin oyunu” olarak görüyorlar.

Son dönemlerde AKP hükümeti de bu görüşe epeyce inanmış görünüyor. İnanmaktan ziyade bu propagandaya sarılarak iş yapmaya çalışıyor. Zira AKP hükümeti kadar dünyayı dolaşan ve “Anti-PKK anlaşma” yapan bir iktidar yok. Dolayısıyla sorunun dıştan kaynaklı olmadığını, içten, yani Kürt toplumundan kaynaklandığını AKP’liler çok iyi biliyor. O nedenledir ki, son günlerde iyiden iyiye “Kürt avı”na çıkmış bulunuyor. Neredeyse tüm Kürtlerin tutuklanacağı tehditleri yapılıyor.

Çok açık ki söz konusu sorular açık yüreklilikle sorulup doğru cevapları aranamıyor. Kürt gençleri otuz yıldır niye dağa çıkıyor? Hem okuyanı hem de okumayanı aynı yerde nasıı buluşuyor? Bu denli geleneksel bir toplumun kızları kendi başlarına dağa nasıl gidiyor? Bu insanları çeken, dağa taşıyan ne? Dağda yaşam ve mücadele koşulları nasıl? Bu insanlar dağdan neye ulaşmak istiyorlar?

Türkiye toplumunun bu tür soruları artık sorması ve Kürt gençlerini anlamaya çalışması gerekiyor. Bu konuda şimdiye kadarki resmi ideolojinin ve Kürdü inkar siyasetinin verdiği cevapları aşmak gerekiyor. Ucuz bir yaklaşımla “Terörist” deyip suçlamaktan kurtulmak gerekiyor. Kimisi cahil diyor, kimisi beyni yıkanmış! Kimisi zorla götürülüyorlar diyor, kimisi dış güçlerin oyunu! Kimisi cani diyor, kimisi Türk düşmanı!

Dikkat edilirse bu tür savların bir tutarlılığı yok. Kendi içlerinde bile yoğun çelişkileri içeriyor. Düşünelim bir kere, insanlar nasıl zorla dağa çıkarılır, dağda tutulur ve savaştırılır? İnsanlar zorla askere alınabilir, ama kesinlikle dağa zorla çıkarılamaz. Bir de dağa pikniğe çıkmıyorlar, yaşamaya gitmiyorlar. En zor koşullarda savaşmaya gidiyorlar. Ölümü ve kanı göze alarak dağa çıkıyorlar. Eğer onları çeken çok önemli bir düşünce, bir amaç, bir duygu, his olmasa hiç gidebilirler mi?! Onlarca yıldır onbinlerce kayıp verdiler. Güçlü amaçlar ve toplumsal bir olay olmazsa, bu kadar yıl bu denli acıya ve zorluğa dayanabilirler mi?

Denilebilir ki, siyasal iktidar ve partiler bu işe öncülük etse ne kadar iyi ve kolay olur! Evet doğrudur, böyle olsaydı sorunlar kolay çözülürdü. Fakat olmuyor işte! En çok umut bağlanan AKP’de en sonunda “Ezmekten, bitirmekten, çözmekten” söz ediyor. Oysa neyi ezip çözüyorsun? Dağı ezip çözmek demek, Kürt toplumunu ezip çözmek demektir. O da baskı ve katliamdan öteye açık bir soykırım olur.

Bu noktada devlete bağlı olan partilerin, siyasi oligarşinin böyle davranması anlaşılırdır. Fakat topluma bağlı olan veya alması gereken güçlerin, en başta aydınların, medyanın, Türk gençliğinin mevcut tutumu, Kürt gençlerini anlamaz davranışı anlaşılır değildir. Artık biraz empati yapılabilmelidir. Belki bazıları tepki duyacak ama, herkes kendini dağa çıkan Kürt gencinin yerine koyabilmelidir.

Kürt gençleri dünyanın dört bir yanından gelip niye dağa çıkıyor? Kız-erkek toplanıp dağın o zor koşullarında neler yapmaya çalışıyor? Bütün bu kesimleriyle toplumumuzun artık bu sorular üzerinde düşünmesi ve Kürt gençlerini anlamaya çalışması lazım. Şiddetin durması, barış koşullarının oluşması, Kürt sorununun çözümünün önünün açılması gelip bu noktaya dayanmış bulunuyor.

Bu olmadan, her kesimden Kürt gençlerinin dağa çıkarak ölümüne direnişi anlaşılmadan Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde adım atılamaz. AKP yöneticilerinin sarfettiği “Ezeceğiz, bitireceğiz” sözleriyle bir yere varılamaz. AKP’nin bu siyasetini ve pratiğini eleştirmek ve buna karşı durmak yerine, Kürt gençlerini suçlayıp “Silah bırakın” demekle de bir sonuç alınamaz. Kaldıki bu tutumla demokrat da olunamaz. Sadece gizli ve utangaç AKP’li olunur!

Belliki süreç bir çatışma süreci olduğu kadar bir ayrışma ve netleşme sürecidir de. Kimin gerçekten demokrat ve Kürt dostu, kiminse sahte demokrat ve yalancı Kürt dostu olduğunun belirginlik kazandığı bir süreç. Böyle bir süreçte cesur ve tutarlı demokrat olmayı bilmek lazım. Bu da lafta “Kürt kökenli vatandaşım” derken özünde Kürt halkının varlığını inkar eden, Kürtleri bir halk olarak kabul etmeyen AKP gerçeğini görmeyi ve ona karşı tutarlılıkla mücadele etmeyi gerektirir. Yoksa gazete köşelerinde çokça görüldüğü gibi Kürtlere “Susun, direnmeyin” vaazında bulunmayı değil!..

Hiç yorum yok: