4 Ekim 2011 Salı

Kontr-Medya ve Andıç ile Arınç

Veysi SARISÖZEN

Şu anda en tehlikeli oyun, “sivilleri PKK öldürüyor” manşetleriyle oynanıyor.

Öldürülen siviller
kim?

Öldürülen siviller Kürt. Onlar Kürt Özgürlük Hareketi’nin dostları, destekleyicileri, sempatizanları.


Bu “sivilleri PKK öldürüyor” manşetleri AKP derin devletinin “sivilleri öldürmesini” teşvik etmek anlamına geliyor.


Çünkü Kürtlerin yaşadığı yerlerde, oyların Hakkari’de olduğu gibi yüzde doksanlarda seyrettiği kentlerde PKK’nin kendilerinden yana insanları öldürme siyaseti izlediği iddiasına kimse inanmıyor.


İnanmıyor ama, medya “PKK kadınları öldürüyor” dediğinde, bunun bir tek anlamı oluyor: Öldürün, PKK’nin üstüne atın, biz de “PKK öldürdü” diyeceğiz.


Bu suç ortaklığıdır.


Medya bunu böyle yaparken, Başbakan ne diyor? O da aynı lafları tekrarlıyor. “Kadınları öldürüyorlar.”


Neden öldürüyorlar?


O kadınlar Başbakan’ın Kadın Kolları militanları mı?


Burada mantıktan eser yok.


Savaşın şehirlere doğru yayıldığı şu günlerde eğer medya bu kafayla giderse, bilinmeli ki, her çatışmada devlet güçleri daha fazla sivil insanı hedefleyecektir. Ertesi gün “PKK sivilleri öldürdü” manşetlerine güveneceklerdir.


Psikolojik savaşın en tehlikeli, en ahlaksız, en vicdansız biçimi sivillerin kanı üzerinden yapılan propagandadır.


Bu propaganda sayesinde, şu anda Kürtlerin yaşadığı her yerde, devlet güçlerinin sivilleri katletmesi için büyük bir ortam yaratılmıştır.


O nedenle, şehirlerdeki çatışmalarda sivillerin yaşamını yitirmesinden “PKK sivilleri öldürüyor” manşeti atan medya sorumludur.


Gazeteler ve TV’ler elbette “şehir çatışmalarını” haber yapacaklardır. Ama bu haberlerinde psikolojik savaş yöntemlerine itibar etmemeleri, geleceğin barışı için gereklidir. Çatışmalarda hedef alınarak değil, talihsiz rastlantılarla yaşanacak sivil kayıplarını şu ya da bu tarafın “canavarlığı” ile ilgili propaganda malzemesi olarak kullanmak yerine, eğer gerçekten savaşın bitmesini istiyorlarsa, bu kayıpları “savaşın ağır sonuçları” olarak okura ve izleyiciye duyurmalılar. Böylece kamuoyunda, savaşın şu ya da bu tarafına karşı değil, bizzat savaşa karşı bir öfke yaratmalıdırlar.


Şu sıralar pek çok yazar “savaşta önce hakikat ölür” sözünü tekrar ediyor.


Hakikat nedir? Örneğin, bir şehir içi çatışmada, siviller öldüğünde, taraflardan biri diyorsa ki, “bu sivil ölümleri, bizim militanlarımızın büyük bir hatası sonucu olmuştur”, bu durumda “hakikat ölmüyor, yaşıyor” demektir.


Ama, bir başka şehir içi çatışmada siviller öldüğünde, yukarıdaki açıklamayı yapan taraf “siviller bizim değil, polisin ateşiyle öldü” diyor ve siz hâlâ o sivillerin ölümünden, daha önceki sivil ölümlerini kendi hatası olarak üstlenenleri suçluyorsanız, hem yeni sivil ölümleri için “kendi topraklarında savaşmayanları”, öldürülen her sivilden dolayı, “örgütün bir yandaşını kaybettiğini” düşünenleri teşvik ediyorsunuz, hem de “hakikati öldürüyorsunuz.”


Neden bunları yazdığıma gelince...


Bildiğiniz gibi vaktiyle, bu ülkede medya “andıçlanıyordu.” Yani askeri vesayet güçleri medya üzerinde “andıçlarla” vesayet kuruyorlardı.


Şimdi durum değişti. Medyanın üzerinde yeni bir “vesayet” türü ortaya çıktı. Andıçlama yerine Roj TV’nin tabiriyle Arınçlama geldi... Malum bu zat hükümet adına medyadan sorumlu Başbakan Yardımcısı’dır. Şimdi Arınç, medyayı toplayıp, onları topyekün imha savaşına hazırlamak için “Arınçlama” hazırlığı içinde.


AKP’ye göre, medya PKK’nin eylemlerini olduğu gibi yansıtarak, onun amacına hizmet ediyormuş. Medya sayesinde PKK güçlü görünüyormuş. Eğer medya bunların eylemlerini görmezse, bunlar mahvolurmuş.


Bu bilinen bir şablon. Bu, “Terör örgütleri sansasyonal eylemleri medya vasıtasıyla kendilerini tanıtmak amacıyla yaparlar, o halde onların eylemlerini duyurmazsak, güç toplayamazlar, izole olurlar” anlayışının eseri.


Terör örgütleri söz konusu olduğu zaman bu saptama pek yersiz sayılmaz. Az sayıda militanın bir araya gelerek, halkın dışında sisteme karşı bombalı, silahlı eylemlerle kendilerini tanıtma ihtiyacı bilinen bir şeydir.


Ama Kürt sorununda böyle bir durum yoktur. Çünkü ortada bir “silahlı propaganda örgütü” yoktur. KCK denilen örgütsel sistem, Arınç’ın aklında kalan “terör örgütlerine” benzemiyor. Diyelim ki, Arınç, medyayı arınçladı. PKK eylemleri “minimize” edilemese de, bu eylemler hakkında haberler “minimize” edildi. Ne olur?


Aslında iyi olur. Türk kamuoyu nefret propagandasıyla kışkırtılmamış olur.


Ama bu yöntemin Fırat’ın doğusunda hiçbir işe yaramayacağını, bu medya ister küçültsün, ister büyütsün, onun yayınlarının Kürt coğrafyasında PKK’nin “büyümesi ya da küçülmesiyle” ilgili hiçbir sonuç alamayacağını Arınç’ın düşünmesi gerekir.


Türk medyası Kürt kamuoyunu şekillendirme gücünü ve yeteneğini yitirmiştir.


O böyle gücünü yitirdiği için, onun boşluğunu doldurmak amacıyla teşvik edilen, “bavullar dolusu belgelerle” desteklenen gazeteler ise, Kürt kamuoyuna “gerilla kılığına girmiş kontra” gibi sızma şanslarını adm adım yitirdiler.


Medya artık “Türke Türk propagandası yapan” ve Türk kamuoyunu çürüten bir devlet aygıtıdır.

Hiç yorum yok: