17 Ekim 2011 Pazartesi

Kongre Hareketi Tek Tekçi AKP’nin Sonunu Getirecektir

Devrimci demokratik hareketi bir çatı altında toplayan kongre gerçekleşti. Bu kongre daha şimdiden AKP iktidarını korkutmuştur. Basının bir taraftan görmezlikten gelmesi, diğer taraftan yıpratıcı değerlendirmeler yapılması bunun kanıtıdır. 

AKP bir demokratik çatı hareketinden ve bunun giderek bir parti haline gelmesinden korkuyor. Çünkü Türkiye’de en ucuz ve kolay hükümet olan ve devleti ele geçiren parti AKP’dir. AKP’nin darbeler ürünü olduğunu en iyi onu iktidara götüren sürece bakarak anlayabiliriz. 

AKP iktidara demokrasi, özgürlük ve refah sloganlarıyla geldi. Sol güçlerin söylemini kullanarak iktidar oldu. Solun güçsüz olduğu ortamda bunu yaptı. Eğer sol demokratlar alternatif olabilseydi AKP hiçbir zaman hükümet olamazdı. 

12 Eylül darbesi geldi solun üzerinden buldozer gibi geçti. Zaten 12 Eylül solun ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin bir daha belini doğrultmaması için gelmişti. Bu konuda idam dahil her türlü baskı yöntemini kullandı. Sol üzerindeki baskılardan önemli düzeyde sonuç da aldı. Solun hala kendini toparlayamamasında bunun belirleyici etkisi vardır. Kürt özgürlük hareketi ise bu baskılara rağmen örgüt olarak kendini ayakta tuttu ve mücadeleyi geliştirmesini bildi. 12 Eylül, Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezme hedefinde başarılı olamadı. Başarılı olamayınca 12 Eylül anayasasına dayalı sistem daha baştan darbelenmiş ve meşruiyeti zayıflamış biçimde doğmuş oldu. 

12 Eylül sol güçleri ezince siyasal alan tamamen klasik siyasi güçlerle siyasal İslamcılara kaldı. Turgut Özal hükümeti bir yönüyle de 12 Eylül sonrası ilk siyasal İslamcı iktidardı. Özal dört eğilimi birleştirdim dese de hükümeti zamanında esas güçlenenler Fetullahçılar başta olmak üzere siyasal İslamcılar oldu. Zaten 12 Eylül askeri darbesi siyasal İslam’ın önünü açmıştı. Bunda ABD’nin Ortadoğu’da ılımlı işbirlikçi İslamcıları tercih etmesinin de rolü vardır. 

Özal belki öldürüldü, ancak 1990’lı yılların başında Kürt Özgürlük Hareketinin Kürtler içinde etkili olmaması için siyasal İslamcıların özellikle Kürtler içinde örgütlenmesine göz yumuldu, hatta teşvik edildi. Kuşkusuz bu dönemden yararlanan siyasal İslamcılar sadece Kürtler içinde değil, her alanda kendini örgütleyip güçlendirmeye çalıştılar. Öte yandan hizbulkontrayı da yurtsever demokratların üzerine sürerek Kürt demokratik hareketinin örgütlenmesinin ve güçlenmesinin önünü kesmeye çalıştılar.  Bu yıllarda devlet Kürt hareketinin sol güçlerle birleşmemesi için birçok yolu denedi. Bir taraftan sola göz açtırılmazken öte yandan sol güçlerin Kürt Özgürlük hareketiyle bir araya gelmemesi için solu manipüle etmeye çalıştılar. Böylece sol bu yıllarda da başını kaldıramadı; bir gelişme gösteremedi. 

1990’lı yıllarda Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen kirli savaşta klasik iktidar bloklarının baskıcı ve antidemokratik yüzü hiçbir dönemde olmadığı kadar ortaya çıktı. Bu ortamda siyasal İslamcılar dışındaki tüm siyasi güçler yıpranıyordu. Öte yandan siyasal İslamcıların önleri de açıldığından 1995 yılında ilk defa yüzde 25 civarında oy aldılar. Ancak Erbakan ABD’nin ve Türkiye’deki asker ve sivil bürokrasinin istediği İslamcı şablona tam uymuyordu. Bu nedenle 28 Şubat 1997’de siyasal İslamcı harekete postmodern denilen bir darbe yaptılar. Siyasal İslamcılara eğer kendinizi değiştirmezseniz iktidar olamazsınız denildi. Böylece içeriden bir muhalefet geliştirerek siyasal İslamcı hareketi işbirlikçi ve ılımlı çizgiye çektiler. AKP, 12 Eylül’de önü açılan ve 28 Şubat darbesiyle işbirlikçi çizgiye getirilen bir sürecin ürünüdür. Bu yıllarda da solun üzerinde her türlü baskı ve psikolojik savaş yürütülerek belini doğrultmasını engellediler. 

Kürt Halk Önderinin komployla İmralı’da esaret altına alınmasıyla birlikte Türkiye yirmi yıllık savaşın ekonomik yükünü halkın üzerine yıktılar. 2001 devalüasyon denilen gerçek budur. Bu devalüasyon iktidardaki DSP, ANAP ve MHP’yi bitirmiştir. Zaten savaş içinde Doğru Yol Partisi bitmişti. Böylece siyaset meydanı tamamen siyasal İslamcılara kalıyordu. 

Savaş ortamının halkta yarattığı demokrasi özlemi ve ekonomik sıkıntılardan kurtulma beklentisi esas olarak da bir sol partiyi iktidara getirme koşullarlıydı. Ne var ki sol demokrat güçler hem 12 Eylül darbesinin etkisini üzerinden atmamaları hem de özel savaş güçlerinin Kürt hareketiyle buluşmalarını önlemek için uyguladığı özel savaş yöntemleri sonucu bu ortamdan yararlanamadılar. Bırakalım sosyalistler ve diğer radikal demokratları, gerçek bir sosyal demokrat hareketin ortaya çıkmasını bile istemediler. Seçimlerden önce İsmail Cem ve Kemal Derviş’in etrafında bir araya getirilmek istenen sosyal demokrat hareket iç ve dış müdahalelerle dağıtıldı. Derviş bu oluşumdan çekilip CHP’ye dahil olunca kemikleşmiş sosyal demokrat oylar CHP’de kaldığı gibi, bu birliğin yarattığı sinerji de ortadan kalktı. Böylece 2002 seçimine katılan AKP daha seçimden önce ucuz bir zafer kazanma imkanına kavuştu. 

AKP 2002 yılında kolay bir zafer kazandığı gibi, daha sonraki seçimlerde hükümet imkanlarını da kullanarak daha kolay başarılar elde etti. Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi karşısında asker ve sivil bürokrasi başarısız kalınca AKP’yi durduracak hiçbir güç kalmamıştı. Dış desteği de alınca tek iktidar alternatifi olarak kalmıştı. 

Sol güçlerin ezildiği ve başını kaldırmasına izin verilmediği ortamda Kürt Özgürlük Hareketi’yle devlet arasındaki savaştan aradan sıyrılan ve güçlenen AKP olmuştur. Eğer bu dönemde sol güçlerle Kürt demokratik hareketi ittifak yapabilseydi kesinlikle Türkiye’de etkili siyasi güçler sol güçler olur ve Türkiye Kürt sorununu çözerek demokratikleşebilirdi. Bu olmayınca klasik iktidar bloklarının Kürt Özgürlük Hareketi karşısında yenildiği ve diğer siyasi güçlerin de eski politikalarda ısrar ettiği ortamda AKP ucuz seçim başarıları elde etmeye devam etti.  Dünyada mücadele etmeden AKP kadar ucuz başarılar elde eden başka bir siyasi hareket görülmemiştir. Kürt Özgürlük Hareketi ve sol güçler mücadele etmiş, ama bunun sonuçlarından AKP yararlanmıştır.
Şunu açıkça söyleyebiliriz; AKP’nin ucuz başarılar elde etmesinden birinci dereceden sorumlu olanlar sol güçlerdir. Kuşkusuz Kürt Özgürlük Hareketi de yürüttüğü mücadeleyi daha da iyi geliştirip sonuç alıcı kılmadığı için de sorumludur. Eski klasik güçleri yenilgiye uğratmış, ancak diğer demokrasi güçleriyle etkili bir ortak demokrasi hareketi yaratıp bu büyük mücadelesini demokrasi güçlerinin zaferiyle taçlandıramamıştır. Mücadeleyi bu noktaya getiremediği için klasik güçlerin yenilgisinden yararlanan AKP olmuştur. Eğer son 20 yılın ve özellikle son 10 yılın siyasal analizi yapılacaksa bu gerçekler görülmelidir. Sol güçler kendilerinin güç olamamalarını ve AKP’nin iktidarı ele geçirmesini iyi analiz etmezlerse bundan sonra da başarılı olamazlar. 

Sol güçler az mücadele etmediler. Herhalde AKP’den çok fazla demokrasi ve Özgürlük Mücadelesi yürüttüler, ama ideolojik alandan politik alana geçememe ve dar siyasi yaklaşımlar solun etkili olmasını engelledi. Kuşkusuz baskılar ve dış güçlerin etkisi mutlaka sonuç üzerinde çok yönlü etkili olmuştur. Ancak buna rağmen sol güçler başarılı olabilirdi. Kürt Özgürlük Hareketi’nin sistemi bu kadar sarstığı ortamda sonuç alma imkanları vardı. İç ve dış koşullar buna uygundu. Nitekim Latin Amerika’da iç ve dış baskılar olmasına rağmen sol birçok yerde etkili oldu. Kuşkusuz ideolojik ve siyasal eksikleri var, ama onlarca yılların mücadelesinin ürününü kısmen de olsa topladılar. Türkiye’de neden olmuyor denilirse bunun üç nedeni var. Birincisi; 12 Eylül ve sonrası baskılar. İkincisi; Kürt hareketiyle bir araya gelmelerinin çok yönlü çabalarla engellenmesi. Bu engeller içinde devletin çeşitli yollardan yaptığı manipülelerle yapılan engellemeler de vardır. Üçüncüsü; sol güçlerin birlik oluşturamamaları. Böyle olunca AKP’nin ucuz başarısı gerçekleşmiştir. 

AKP devlet içi ve dışından bazı güçler tarafından desteklendi. Bunun için de sol güçlerin kafasını kaldırmaması için her türlü baskı uygulandı. Ancak Türkiye’deki klasik iktidar blokları içinde olan bir kesim AKP karşıtı da belki sonucun böyle olacağını kestiremiyordu. AKP karşıtı bu kesimler de Kürt korkuları nedeniyle AKP’yi kullanmak istediler. Bu AKP karşıtları içinde kendilerine sosyalist, sol ya da sosyal demokrat diyen bir kesim de vardı. Ancak sonunda kullanılan AKP onları da saf dışı etti.  Tüm bu gerçekler Türkiye’de gerçek demokrasinin gelmesi ve Kürt sorununun çözümü için sol güçlerin bir araya gelmesinin zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Bir araya gelinip alternatif asgari bir programda -buna radikal demokrasi programı da diyebiliriz- bir araya gelinirse sol demokratlar kısa sürede güçlenir. Türkiye kendine demokrat kendine Müslüman AKP iktidarından ancak böyle kurtarılır. Kürt sorununu gerçek anlamda çözüm yoluna sokacak olan da budur.

AKP bugün eski iktidar güçlerinin programını kendi programı haline getirmiştir. Kürt sorunu başta olmak üzere temel konularda AKP klasik devletten ayrı düşünmüyor. Eski iktidar bloklarının siyasi etikleri en aza indirilmiştir. Ancak AKP bunu devlet zihniyetini kendi müktesebatı yaparak elde etmiştir.  Ucuz zafer kazanmasının bir nedeni de mutasyona uğrayarak eski iktidarı yeni biçimde sürdüren güç haline gelmiştir. Şu anda AKP hükümeti 1930’lu yılların CHP’si gibi tek partili bir iktidardır. Diğer partiler bu gerçeği örtmek için var olan özel savaş partileri durumundadır.   Kürt demokratik hareketi, sosyalistler ve tüm radikal demokratlar bu gerçeği görerek kongre hareketini her gün daha da güçlendirmelidirler. Eğer sorumlu ve ciddi olunacaksa bu hareketi titizlikle geliştirmeleri gerekir. Bunu başaramazlarsa 12 Eylül tarafından yenilerek iradesi kırılmış ve hiçbir şey yapamayan güçler haline gelmiş olarak tarihe geçerler. 

Bazı sol güçlerin ayrı ayrı örgütler olarak güçlenelim sonra birleşiriz yaklaşımı tamamen yanlıştır. Bu yaklaşım aslında solun Kürtlerle buluşmasını engellemek isteyen devletin oyununu bozmamak olur. Doğru olan, ortak hareket ederek güçlenmektir. Tek tek sol ve demokrasi güçlerinin artık Türkiye’de güçlenme şansları yoktur. Aksine güçsüzlüğe mahkum olmaktan kurtulamazlar.  Biz Kongre Hareketini selamlıyoruz. Türkiye’nin kurtuluşu bu hareketedir. Bu açıdan Ertuğrul Kürkçü’nün tekçilik toprağa gömülmüştür sözü anlamlıdır. Tek tek örgütlerin geleceği de güçlenmesi de kongre çatısı altında demokrasi ve özgürlük mücadelesinin yükseltilmesinden geçmektedir. Eğer Türkiye radikal demokratların etkisiyle gerçek demokratik bir ülke haline gelirse o zaman toplumun ihtiyaçlarına cevap veren siyasi güçlerin kısa sürede gelişmesi imkanı doğar. Böylece kendi öngördükleri ideolojik ve siyasi sistemin etkisinde bir siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürle düzen kurma çabaları anlamlı hale gelir. 

Kongre Hareketi gerçekleşirken Kürt hareketini parçalamak için çaba gösteren Kemal Burkay için de bir şeyler söylemek istiyoruz. Kendisi ne kadar itiraz etse de AKP’nin, daha doğrusu devletin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı kullanılmak için Türkiye’ye çağrıldığı her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. On binlerce şehidi olan gerillalar ve yürüttükleri kahramanca mücadele hakkında devletin istediği biçimde kuşku uyandırmak için konuşmalar yapması; yine 13 yıldır zindanda en ağır koşullarda yaşayan Kürt Önderine özel savaş ağzıyla saldırması yüklendiği misyonu göstermektedir. 

Kürt Halk Önderinin daha ilk yıllardan itibaren örgüt içindeki tüm toplantı ve eğitimlerde ifade ettiği Pilot Necati konusundaki kuşku ve değerlendirmelerini PKK gibi bir hareketi devlet ve istihbarat örgütleriyle ilişkilendirme biçiminde kullanması siyasi ahlaktan yoksun oluğunu ortaya koymuştur. On yıllardır sürdürdüğü Apo ve PKK düşmanlığını Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin en kritik döneminde Kürt siyasi hareketine karşı siyasal soykırım sürdüren AKP ile birlikte yapması gerçekten de ibret vericidir. Binlerce siyasetçinin tutuklandığı bir yerde AKP hükümetinin elinde oyuncak olmak ancak psikolojik bir vaka olmakla izah edilebilir. Herhalde Kemal Burkay da Tayyip Erdoğan’ın artık inkar ve asimilasyon bitti sözüne inanmakta ve bu nedenle AKP’nin bu demagoji ve aldatma politikasına itiraz eden Kürt Özgürlük Hareketi’ne saldırmaktadır.

Eğer Kemal Burkay Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen bu özel savaşın bir parçası olmaktan kendini kurtaramazsa bundan sonra kendisi hakkında daha çok fazla şeyler yazacağımız anlaşılmaktadır. 

MUSTAFA KARASU

Hiç yorum yok: