19 Ekim 2011 Çarşamba

Katliam Silsilesi ve ‘Bebek Katilleri’-3

Nuri FIRAT


20 Nisan 1992’de Tinate’de katliam yapılırken, aynı zamanda PKK’nin 6 köy korucusu, 2 asker ve 1 subayı alıkoyması üzerine Savur’un 7 köyü havadan ve karadan bombalanıyordu ve köylüler öldürülüyordu. Tinate Katliamı sonrasında daha cenazeler kaldırılmamışken, başka bir yerde daha katliam yapılıyordu. Tinate’ye yakın Turgali’de çocukların da içinde bulunduğu araç taranmış, 4 kişi öldürülmüştü. Bugüne kadar kimse bu katliamı görmek istemedi.


Katliam sırası Turgali’deydi


Savcı Recep Kibar’ın 21 Nisan 1992’de Tinate Katliamı’nın yaşandığı yerde mermi kovanlarını topladığı sırada yakın köy olan Turgali’den de bir katliam haberi gelmişti. Bu katliam gerçekten kuşkulu muydu? Kimsenin pek bilmediği ya da bilmek istemediği katliamlar arasında yer alan bu olay, yıllar sonra gelecek olan bir itirafla aydınlığa kavuşacaktı, ancak yine de kimse görmek istemedi. İlk kez burada bu katliama da dikkat çekmiş olacağız.

 
20 Nisan 1992’de Tinate’de katliam yapılırken, aynı zamanda PKK’nin 6 köy korucusu, 2 asker ve 1 subayı alıkoyması üzerine Savur’un Cirzey (Taşlık), Kuzeri (Yazır), Deriş (Soylu), Dengiza (Serenli), Elfan (Yaydere), Kınufır ve Kırdirek köylerinin havadan ve karadan bombalandığını ve köylülerin öldürüldüğünü yazmıştık. Tinate Katliamı sonrasında daha cenazeler kaldırılmamışken, başka bir yerde daha katliam yapılıyordu. Tinate’nin hemen yakınında bulunan Turgali Köyü’nde gerçekleştirilen katliam sadece bir kez şöyle basında yer bulabildi: “Midyat Savcısı Recep Kibar kovan toplarken Midyat’ın bir başka köyünde, Turgali yakınlarında bir aracın önü kesiliyor ve yaylım ateşi açılıyor. Minibüste 3 yaşındaki Hamza Bulut, 12 yaşındaki Abdurrahman Yeşilmen ile Mehmet Candan ve Hacı Bedur ölü olarak çıkarılıyorlar. Yedi de yaralı var. Olay kuşkulu.” Olayın kuşkulu olmadığı, Tinate Katliamı’na katılan koruculardan Ethem Seyhan’ın 26 Şubat 2010’da DİHA’ya konuşmasıyla ortaya çıktı. Ancak yine de kimse bu katliamı görmek istemedi.
 
26 Şubat 2010 tarihinde, Tinate Katliamı’ndan 18 yıl sonra, katliama katılanlardan ve bu nedenle yargılananlardan korucu Ethem Seyhan, Dicle Haber Ajansı’na (DİHA) çarpıcı itiraflarda bulundu. Korucu Seyhan yaktıkları ve katliam, işkence, hakaret yağdırdıkları köylerin ve köylülerin listesini veriyordu: “Korucu olduğumuzda Kutlubey Köyü Jandarma Karakol Komutanı Haydar Kürekçi ve o dönem Mardin’de korucubaşı olan Cengiz Kaçmaz ile birlikte Turgali, Çele, Gültepe (Bizgure), Koyular (Cibilgirabê), Kovanlı (Miştîne), Dalaç (Barbej), Unsallı (Sade), Kayabağlı (Karmete), Çalpınar (Site), Kersibanê, Şakumlu (Gunde Şex Alî), Kayabaşı (Keberzute), Hayalpınar (Mikre), Toptepe, Çanlıdere (Hevîrne), Bacinî, Denkê, Aferê Gunde Halit, Goma Berana ve daha ismini bilmediğim birçok köyü biz yaktık. Köylülere ‘Ya korucu olursunuz ya da buraları terk edersiniz’ diyorduk. Köy meydanında toplayıp çırılçıplak soyarak dövüyorduk. Birçok köylüyü de sulardan geçerken ıslanmamak için yanımızda götürüp sırtlarına biniyorduk. Ben bunlara bizzat şahit oldum ve kendim de yaptım.”

Korucu Seyhan da Tinate’yi itiraf etti


Tinate Köyü korucularının yaptığı bütün kirli işlerin başını korucubaşı Cengiz Kaçmaz’ın çektiğini anlatan Ethem Seyhan, katliamla ilgili olarak da şunları anlatıyordu: “Korucubaşı Cengiz Kaçmaz, akşam korucuları toplayarak ‘Yarın Çalpınar Köyü’nden Midyat’a 3 PKK’li gidecek. Biz de arabaların önünü keserek onları yakalayıp devlete teslim edeceğiz ve bizi mükafatlandıracaklar’ dedi. Sabah saat 05.00 gibi arabalarla 27 korucu ve Kutlubey Köy karakolundan Uzmançavuş Ali ve Arif de bizle birlikte geldi. Alkadasuse bölgesine geldik, burada pusuya yatarak Çalpınar arabalarının gelmesini bekledik. Aradan bir saat geçti ve araba geldi. Hemen önünü kestik ve yolcuları indirdik. Cengiz Kaçmaz, bütün yolcuları tek sıraya dizerek, onlara ‘Ben kimin ismini okusam öne çıkacak’ diye bağırdı. Daha sonra 4 ismi saydı, onlar öne çıktılar. 4 kişiyi yan yana dizen korucubaşı, silahının namlusunun en başta bulunanın karnına dayayarak ateş etti. 4 kişi orada yere yığıldı. Daha sonra hepimiz arabayı taradık.”


Ethem Seyhan, olayla ilgili tam bilgi vermekten kaçınıyordu, o yüzden de maddi olguları tam olarak yerli yerine koymaktan çekindiği anlaşılıyordu. Nitekim son derece kaygılı bir şekilde konuştuğu anlaşılan ve üstten de olsa, aynı zamanda hâlâ vahşeti tam olarak itiraf edememenin hazımsızlığını barındırsa da, korucu Ethem Seyhan, anlattıkları bu bilgilerin haber olarak gazetelerde yayınlanması ardından itiraflarını geri çekti ve böyle bir açıklamada bulunmadığını ileri sürdü. Dicle Haber Ajansı’nda ses kayıtları bulunmasına rağmen korucu Ethem Seyhan’ın böyle bir tutum içine girmesinin daha sonra birlikte çalıştığı korucuların ve “devlet bağlantılarının” haberin yayınlanması ardından kendisini tehdit etmesinden kaynaklandığı ortaya çıktı.


‘Neden katliamı anlattın’ tehdidi


Nitekim Ethem Seyhan, 6 Eylül 2011’de Fırat Haber Ajansı’na (ANF) neler yaşadığını şöyle anlatacaktı: “Gazeteciye anlattıklarım bir gazetede (Günlük Gazetesi) çıkmıştı. Bunun için gözaltına alındım. Cengiz Kaçmaz da (Tinate Köyü korucubaşı) orada oturuyordu. Önce haberin bana ait olup olmadığını sordular. Ben de haberin bana ait olduğunu söyledim. Bunun üzerine yanımda duran iki korucu bana vurmaya başladılar. Sonra askerler bizi ayırdı. Daha sonra karakol komutanı bana ‘Sen kimsin lan! Bu anlattıkların Ankara’yı karıştırdı’ dedi. Ben de dedim, ‘Siz bizi kullandınız yıllarca sonra da bütün suçu bize yüklediniz.’ Bunun üzerine bana hakaretler edip, beni ölümle tehdit ettiler. Sonra da beni Midyat Savcılığı’na götürdüler. Savcı bana haberi sordu, ben de aynen kabul ettim, beni serbest bıraktı. Korucular tarafından defalarca tehdit edildim. Tehditler artınca geri ailemle birlikte İzmir’e geldim. Can güvenliğim tehlikede köyüme gidemiyorum. Devlet beni yıllarca kullandı, sonrada bu hale getirdi. Ne benim ne de ailemin can güvenliği yok. Birkaç sefer savcılığa gitmeyi düşündüm. Sonra dedim ki, beni bu hale getiren devlet bana ne kadar yardımcı olur ki? Halkımın adaletine sığınıyorum.”


Burada her zamanki saçmalık durumu ise, verilen beyanların soruşturulması yerine neden bu beyanları veriyorsun şeklinde sorgulamanın yapılmasında kendisini gösteriyordu. Son derece vahim olan iddialarla ilgili hiçbir hukuki girişim başlatılmadı. Bu durumu not etmekte fayda var.


Goma Berana’da vahşet yaşatıldı


Her şeye rağmen korucu Ethem Seyhan’ın anlattığı bazı olaylar da (yine maddi olguları tam olarak yerli yerine koymadan ve üstten anlatsa da) insanın kanını donduruyordu.


“Cengiz Kaçmaz, köyümüzün yakınında bulunan Goma Berana denilen bir yerde 16 kişiyi çırılçıplak soyarak onların ellerini kollarını bağladı, daha sonra da traktörlerin arkasından Kutlubey Köy Karakolu’na kadar sürüklemişti. Köy karakoluna getirilen 16 kişinin koruculuğu kabul etmemesi üzerine evleri yakıldı ve köyden çıkartıldı. Daha sonrada o 16 kişi de köyden çıkartıldı. Cengiz Kaçmaz ve Yüzbaşı Hasan bütün köyleri dolaşarak korucu olmayan köylülere işkenceler edip onların evlerini yakıp köyden çıkartıyorlardı. Köyde hata yapanlara ise birer silah getirme cezası veriyordu. Cengiz Kaçmaz’a silah getirmeyen kişiye ise günlerce işkence ediliyor ve adamın o yılki bütün gelirine el konuluyordu. Cengiz Kaçmaz, işkence ettiği ve evlerini yaktığı kişileri tehdit ederek, olayı PKK’ye yüklemelerini istiyordu. Köylüler de korkudan tutanaklara öyle imza atıyorlardı. O dönem Cengiz Kaçmaz sıkıyönetim ilan etmiş ve koruculuğu kabul etmeyenleri zorla korucu yapmaya çalışıyordu. Cengiz Kaçmaz, 3 kişiyi karakola götürerek günlerce işkence etmiş daha sonra Kayseri’den gelen askerlere teslim etmişti. Askerlerin korucu olmayan üç kişiyi PKK’li olarak göstererek cezaevine attığını duydum. Yine köy evlerini basarak, kaçak olan silahları evin içine koyup sonra da onları ‘PKK’li yakaladık’ diye devlete teslim ediyorduk.”


Gazetecinin ölümü ve ölüm kuyuları


Hatırlayabildiği olayları sistematik olmasa da anlatan korucu Ethem Seyhan’ın dile getirdiği bazı olaylar, yaşananları aydınlatmaya yardımcı oluyor. Ethem Seyhan’ın gazeteci İbrahim Polat’ın öldürülmesine ilişkin tanıklığı da şöyle: “Biz araziye çıkmıştık. Dohmuk mezrasında birini yakaladık, korucubaşı Cengiz Kaçmaz bize yakalananın bir gazeteci olduğunu belirterek, askerlere haber vermemizi istedi. Tam o sırada Midyat Alayı’na bağlı 3 askeri araç bizim yanımıza geldi. Hepimizi oradan uzaklaştırdılar. Daha sonra odunlarla yakalanan kişiyi vurmaya başladılar. Kısa bir süre sonra sesler kesildi. Sonra öğrendik ki o gazeteci orada işkence ile öldürülmüş. Bir gün yine aynı yöne doğru gittik, korucubaşı elinde bulunan 2 tane kaçak kalaşnikofu soyadını bilmediğim Hamit diye birinin evine koymamızı ve daha sonra evi arayıp o silahları ona yüklememizi istedi. Biz de yaptık ve Hamit’i yakalayıp askeriyeye teslim ettik.”


Şırnak Silopi’de BOTAŞ kuyuları, faili meçhul cinayete veya gözaltında kaybedilenlere mezar olmakla artık meşhur. Nusaybin ve Midyat bölgesinde bulunan su kuyularının da benzer amaçlarla kullanıldığı Ethem Seyhan’ın itiraflarından anlaşılıyor: “1993 yılında Kutlubey Köyü ve Cibirnak Köyü arasında Ahmet isimli bir dolmuş şoförünü PKK’ye yardım ettiği gerekçesi ile korucubaşı Cengiz Kaçmaz, Kutlubey Köyü Karakolu’ndan Uzmançavuş Aslan ile birlikte köyün yakınında bulunan Bugarge mevkiine götürüp öldürdüler ve orada bulunan su kuyusuna attılar. Daha sonra da bizi konuşmamakla tehdit ederek, kişiyi görmediğimizi söylememizi istediler. O kuyuda belki 10’nun üzerinde ceset vardır. Çünkü birinin ölümü olacaksa orada yapılıyordu.”


Tinate Katliamı’nın bugüne uzanan bağı


Korucu Ethem Seyhan’ın da katıldığı Tinate Katliamı, birçok yönüyle aydınlatılmış durumda ve kamu vicdanı, yakınlarını kaybederin adalet hisleri tam olarak tatmin edilmese de, belli bir yargılama sonucuna vardırıldı. Ancak kuşkusuz bu yargılama oldukça zoraki sonuçlar doğurdu ve neredeyse ortaya çıkan karar da imkansızın başarılması düzeyinde ele alınabilir ki, belki de en fazla bu yönüyle önemsenebilir. Çünkü benzer onlarca olayda, bırakın yargılamanın yapılması ve zoraki de olsa bir kararın çıkması, hiçbir şekilde davaların açılması bile söz konusu olmadı. Ancak bu olayla ilgili verilen karar, her ne kadar bu yönüyle önemsenebilir bir haldeyse de, yine de Ethem Seyhan’ın anlattıkları ve bağlantılı birçok husus hâlâ aydınlatılmayı bekliyor. Bu nedenledir ki, aynı sistem sürdürüldüğü ve sistemin yürütücü gücü olarak kontr-gerilla, asker ve korucu aklandığı, kollandığı için, aradan yıllar da geçse benzer sonuçları görmemiz mümkün oluyor.


Tam da bu noktada bir hususa dikkati çekmekte fayda var ve bu durum hakikaten katliamlar zincirinin ve bunun devlet sistematiğinde ve Kürt sorunu bağlamında nereye oturtulduğunun anlaşılması bakımından son derece önemli.


Tinate Katliamı sonrasında köye giden Özgür Gündem Gazetesi’nin muhabiri Mehmet Şenol’a, isminin açıklanmasını istemeyen bir korucu son derece dikkat çekici bilgiler veriyordu. Bu bilgilerin, elbette, yıllar sonra başka bir dramın bağlantıları olarak karşımıza çıkacağını kimse kestiremezdi ve bu nedenle sadece bir ayrıntı olarak kalmıştı. Ancak yıllar sonra hem Kürdistan’da yaşanan dramların esasında zincirleme ve bir sistem bütünlüğü içinde ele alınması hem de adaletin yerini bulmamasının vahim sonuçlar doğurması açısından üzerinde durmayı hak ediyor.


İsminin açıklanmasını istemeyen köy korucusu Özgür Gündem Gazetesi’nin muhabirine verdiği şu bilgiye dikkatle bakmakta fayda var: “Cengiz Kaçmaz ve İsmail Taş binbaşının helikopteriyle köyden ayrılırlar bazen üç gün bazen yirmi gün gelmezler... Asker elbisesiyle bazı olaylara karıştıklarını biliyoruz. Bunların ayrıca Midyat’ta Mala Çelebi Aşireti’nin Reisi Korucubaşı Süleyman Çelebi ile de çok yakın ilişkileri olduğu biliniyor.”

Hiç yorum yok: