11 Ekim 2011 Salı

Haiti: İşgal Altında Bir Ülke

Haiti'nin kendi sefalet ve talihsizliklerini çoğaltmak için kimsenin yardımına ihtiyacı yok. Ülkenin sadakaya ihtiyacı yok. Çünkü eski bir Afrika atasözüne göre, veren el her zaman alan elin üstündedir.

Herhangi bir anseklopediyi alıp Amerikan kıtasındaki ilk özgür ülkeyi sorun. Alacağınız basmakalıp cevap şudur: Amerika Birleşik Devletler (ABD). Ancak ABD bağımsızlığını ilan ettiğinde, 650 bin köleli bir ulustu. Ve o köleler bağımsızlık ilanından sonra bir yüzyıl daha köle kalacaklardı. ABD’nin ilk anayasasında siyahi bir insanın, bir kişinin beşte biri değerinde olduğu belirlenmişti. Köleliği ilk hangi ülkenin kaldırdığını sorduğunuzda da, her anseklopedi size aynı yanıtı verecektir: İngiltere. Ancak köleliği ilk kaldıran ülke İngiltere değil, günümüzde hala onuru için bedel ödemek zorunda olan Haiti’dir.

Haiti’nin siyahi köleleri, o zamanlar Napoleon Bonaparte’ın şanlı ordusunu yendi. Avrupa bu yenilgiyi hiçbir zaman kaldıramadı. Haiti, özgürleşmek gibi bir suç işlediğinden, 150 yıl boyunca Fransa’ya devasa bir tazminat ödemek zorunda kaldı. Ama bütün bunlar yetmedi. Bahsi geçen siyahi küstahlık dünyanın beyaz efendilerine hala acı veriyor.

Köleliği Haiti yendi

 
Bütün bunlar hakkında çok az, daha doğrusu hiçbir şey bilmiyoruz. Haiti, görünmez bir ülkedir. 2010 yılındaki trajik deprem, 200 bin Haitilinin hayatına mal olduğunda kısa bir süreliğine tanınmış oldu. Trajedi, ülkeyi kısa bir an için kitle iletişim araçlarının manşetlerine taşıdı. Haiti, hurda demirin sihirbazları olarak çöpten olağanüstü güzel şeyler yaratan yerli sanatçıların yeteneğinden ötürü tanınan bir ülke değil. Aynı şekilde kölelik ve sömürgeci zulüme karşı savaştaki tarihi kahramanlıkları ne yazık ki pek bilinmiyor.

 
Namlı sağırlar da duysun diye bir kez daha hatırlatalım: Haiti, Amerikan bağımsızlığının kurucu ülkesi olduğu gibi, köleliği yenme başarısını gösteren ilk ülkedir de. Felaketlerle yaratılan bir ilgiden çok daha fazlasını hak ediyor. 

 
Haiti mevcut durumda hala bir çok ülkenin - buna benim ülkem de dahildir - askerlerince işgal altında. Bu askeri istila nasıl gerekçelendiriliyor? Deniliyor ki, Haiti uluslararası güvenlik açısından tehdit oluşturuyor. 

 
Bu yeni bir şey değil... Haiti örneği, köleci devletlerin güvenliğini 19’uncu yüzyıl boyunca tehdit etti zaten. Thomas Jefferson bile isyan vebasının Haiti’den geldiğini söylemişti. Örneğin ABD’ye bağlı Güney Karolina’da her siyahi gemici, gemisi limanda iken gözaltına alınabiliyordu çünkü başka insanlara antiköleci vebayı bulaştırma riskini taşıyordu. Brezilya’da bu veba hastalığına “Haitinizm” deniliyordu.

Kara büyünün ülkesi...

 
Haiti 20’nci yüzyılda, yabancı yatırımcılar için güvenli bir ülke oluşturmadığından deniz kuvvetlerinin saldırısına uğradı. İstilacılar önce bütün gümrük dairelerini işgal etti. Sonra ulusal bankayı New York Ulusal Şehir Bankası’na devrettiler. Ve hazır gelmişken 19 yıl daha ülkede kaldılar. 

 
Dominik Cumhuriyeti ile Haiti arasındaki sınır geçidine İspanyolca’da “yanlış adım” deniliyor. Belki de o isimle uyarı yapmak istemişlerdir: Dikkat! Kara büyünün, büyücülüğün kara dünyasına adım atıyorsunuz...

 
Köleler tarafından Afrika’dan getirilip Haiti’ye yerleştirilen din olan Voodoo, uygarlığın sahipleri açısından siyahilerin bir meselesidir. Boş inanç, ilkel, cahil. Her zaman azizenin tırnaklarını ve Başmelek Cebrail’in tüylerini satabilecek dindarları bulunan katolik kilisesi, bu boş inancı 1845, 1860, 1896, 1915 ve 1942 yıllarında resmi olarak yasaklamayı başardı. 

 
Birkaç seneden beri de protestan tarikatlar, Haiti’deki batıl inanca karşı savaşla ilgileniyor. Bu tarikatlar, binaların 13. kata sahip olmadığı ve uçaklarda 13. sıranın bulunmadığı bir ülke olan ABD’den geliyor. Tanrının dünyayı bir haftada yarattığına inanan uygar Hıristiyanların ülkesi.  

 
Haiti’nin kuzeyindeki bu ülkede protestan vaiz Pat Robertson televizyonda 2010’da meydana gelen depremi izah etti. Hıristiyan ruhların bu çoban kamuoyunu aydınlatırken, siyahi Haitililerin Fransa’dan bağımsızlığı bir voodoo ayini sayesinde elde ettiğini söyledi. Ona göre insanlar o ayin esnasında Haiti ormanlarının derinliklerindeki şeytandan yardım diledi. Şeytan ise depremle bu özgürlüğün faturasını çıkardı.

Gerçek dayanışmaya ihtiyaç var

 
Yabancı askerler daha ne kadar Haiti’de kalsın? Sözde yardım etmek ve istikrar getirmek için gelmişlerdi. Ancak gerçekte, onları istemeyen ülkeyi yedi yıl boyunca istikrarsızlaştırdılar. Haiti’nin askeri işgali BM’nin yılda 800 milyon Dolar’ına mal oluyor. Birleşmiş Milletler bu imkanları teknik işbirliği ve sosyal dayanışma için kullanıyor olsaydı, Haiti kendi yaratıcı gücüne dayanarak kalkınabilirdi. Ve Haitililer böylece kendini, sürekli tecavüz etme, öldürme ve korkunç hastalıklar getirme eğilimini gösteren silahlı kurtarıcılardan da kurtarabilirdi. 

 
Haiti’nin kendi sefalet ve talihsizliklerini çoğaltmak için kimsenin yardımına ihtiyacı yok. Ülkenin sadakaya ihtiyacı yok. Çünkü eski bir Afrika atasözüne göre, veren el her zaman alan elin üstündedir.
Haiti’nin gerçekte ihtiyaç duyduğu şey dayanışmadır, doktorlardır, okullardır, hastanelerdir ve IMF, Dünya Bankası ve başkalar tarafından yıkılan gıda egemenliğini yeniden inşa etmesine fırsat tanıyacak gerçek bir ortak çalışmadır. Biz Latin Amerikalılar için bu dayanışma aslında bir şükranlık vazifesidir. 1804 yılında bulaştırıcı bir örnekle özgürlüğe kapıyı açan bu ufak büyük ulusa teşekkür etmenin en iyi yolu budur.


EDUARDO GALEANO

* Uruguaylı tarihçi ve yazarın 28 Eylül 2011’de Montevideo’daki Haiti konulu forumda yaptığı konuşmayı Meral Çiçek çevirdi.

Hiç yorum yok: