2 Ekim 2011 Pazar

Gazetemiz Diyeceksek

"Bebek mezara, BDP Meclis’e” manşeti, düşünenin-bulanın-onaylayanın-karşısında sessiz kalanın; perşembe günü yayımlanmasına katkıda bulunan herkesin niyetleri ne olursa olsun, korkunç utanç verici bir seferberlik gazeteciliği örneği olmuştur.

Üstelik tarihidir.


Bu dilin, bu eşleştirme anlayışının ve ardındaki hissiyatın benzerini Radikal arşivlerinde bulamazsınız.


Kimi namlı sağcılarla, gizli MHP-BBP milletvekilleriyle yan yana yazılarım çıktı. Buna katlanmak zordu. Ama Radikal’in böyle bir manşetinin altında sessiz sedasız yazmayı sürdürmek imkânsız.


Bu manşetten sonra Sözcü’den, Yeni Şafak’tan, Orta Doğu’dan, Vakit’ten farklı bir gazetede yazıyormuş gibi davranmayı kendime yakıştırmam.


Şu an tam da karşısında durmamız gereken vahşi bir parmak görüyorum, bu manşetin ardında.


BDP’nin, yasal Kürt siyasetinin önünü tıkamayı, çözümü Sri Lanka katliamıyla aydınlatmaya çalışan tasfiyecilerin sırtını tapışlamayı hedefleyen bir niyet seziyorum. Bu da kabul edersiniz ki benim sezgilerimin kuvvetini göstermiyor.


Henüz açıklığa kavuşmamış, kanıtları kamuoyuna sunulmamış bir katliamın adresini, hiçbir belge ve bilgiye dayanmadan büyük bir özgüvenle gösteriveren Eyüp Can’la gazetecilik etiği tartışmasına girmek, burada kalacaksak, boynumuzun borcudur.


Ezgi Başaran’ın Batman’a giderek saatler boyunca önce ikna ederek birer birer konuştuğu insanların sözlerinin-tanıklıklarının Eyüp Can tarafından bir çırpıda geçersiz sayılması, bana elbette Başbakan’ın yöre halkı hakkındaki düşüncelerini hatırlatıyor.


Eyüp Can, henüz çıkmamış bir otopsi raporundan bahsederken gazeteciliğin hangi düsturunu ihlal ettiğini bilir elbet.


Ama hepimizin unutmaması gereken bir şey var:


On yıllar boyunca Kürt illerine Genelkurmay’ın bültenleriyle, ‘andıç’larıyla, açıklamalarıyla bakmış olan gazetecilik Ergenekon davalarıyla birlikte çöktü. Şimdi geçmiş günahlarını konuşuyoruz Hürriyet gazetesi ve şanlı Özkök’ün. Ana akım medyanın ısrarla ve askeri bir ruhla görmezden geldiği devlet ve uzantılarının zulmü, işkenceleri, katliamları birer birer dökülüyor ana akım meydanına.


Yüzlerce tutuklusu-hükümlüsü bulunan basın emekçileri ve yazarların ‘özgür’ basın camiasından derdest edilip götürülmelerinin nedeni, çoğunluk bu görmezden gelinen hakikatleri kamuoyuna aktarmaktı.


Şimdi, bir zamanlar Genelkurmay bülteni gibi çıkan gazetelerde bile bu konularda bir toparlanma görülüyor.


Polisin sunduğu istihbaratla beslenen gazetecilik, ‘özgür’ kalan bu alanı işgal etmekte.


İlle resmi devlet kurumlarının açıklamalarını referans kabul ederek yapılan habercilik anlayışı temsilcileri, okuru salak yerine koymakla hep çok büyük hata etmişlerdir.


Rencide etti


Bir gazete, çok tartışmalı hadiseler karşısında sürekli karşımıza yalan-yanlış-manipülatif polis dosyalarını, tanıdık polis beyanatlarını sürüyorsa, bir gün bunun da özrü dilenmek zorunda kalacaktır.


Bu manşet, bu gazetede gazetecilik konusunda dev adımlarla ilerlediğine inandığım Ezgi Başaran’ı Batman halkına karşı mahcup etmekle kalmamış, onurlu bir barışa gönül vermiş, insan kalmış herkesi rencide etmiştir.


Meclis’e girmesiyle bütün halklara bir nefes aldıran BDP’nin kararını bebeğin katliyle birlikte sunmak, eski Star, Hürriyet gazetelerinin hedef gösterme-nefret örgütleme üslubuna yakışırdı. Benim gazeteme yakışmıyor.


Eyüp Can’lı Radikal, Barış Kampanyası’yla yola çıkmıştı.


Bu manşetle gelmiş olduğu nokta, AKP’nin gözü yaşlı Ape Musa-Ahmet Kaya soslu açılımından kalkıp şimdi gelmiş olduğu, BDP seçmeninin oylarına küfreden Sri Lanka muhibbi noktasıyla zoraki bir koşutluk içindeyse bunu bu gazeteyi okuyan, bu gazetede yazan hepimizin bilmesi gerekiyor.

Yıldırım Türker - Radikal

Hiç yorum yok: