8 Ekim 2011 Cumartesi

Büyük Komplodan Geriye Kalan -2

Kürt halk Önderi Öcalan Suriye’de iken, 1997 yılında, 300 üyeli Yunan parlamentosunda, 175 Yunan parlamenter, imzalı bir çağrı ile Öcalan’ı Yunanistan’a davet ediyordu. Suriye’den ayrıldıktan sonra Öcalan 9 Ekim 1998’de Yunanistan’a gitti ve iltica başvurusunda bulundu. Öcalan’ın iltica başvurusu parlamento ikinci Başkanı Ziguridis tarafından yırtılıp atıldı. Bu Öcalan’ın ilk gidişiydi, daha sonra ikinci kez, 29 Ocak 1999 tarihinde Yunanistan’a geldiğinde de benzer bir yaklaşımla karşılaşacaktı.

Öcalan Yunanistan’dan ayrılarak Rusya’ya geçtiğinde Duma, Öcalan’ın Rusya’da kalmasını 298 oyla kabul etmiş, bir oy çekimser çıkmıştı. Devlet Başkanı Boris Yeltsin kararı onaylamadı. Öcalan 33 gün sonra Rusya’dan da ayrılmak zorunda kaldı.

12 Kasım 1998 tarihinde Öcalan uçakla Roma’ya geldi. Roma İstinaf Mahkemesi Öcalan hakkında gözetim altı kararı aldı. Bu karar Almanya Carlsruhe Federal Mahkemesi’nin Öcalan hakkında verdiği, 12 Ocak 1990 ve 1 BSJ 195/88-3 BGS 9 /90 sayılı kararına dayandırılıyordu. Alman Devleti bu karara dayanarak Öcalan hakkında yakalama ve tutuklama kararı almış, 1990 yılının haziran ayında bu kararı İnterpol Genel Sekreterliği’ne iletmiş, İnterpol de tüm ülkelere iletmişti. İtalya hükümeti, uluslar arası hukukun kendisine yüklediği sorumluluğun gereğini yerine getiriyordu. İtalya yasalarına göre gözetim altında tutulan kişinin, bu karardan sonra İtalya dışına çıkması da mümkün değildi. Böylece İtalya’nın önünde sadece üç seçenek kalmıştı:

1. Öcalan, hakkında kararı veren Almanya’ya iade edilecekti.

2. Öcalan, Uluslararası bir mahkemede yargılanacaktı.

3. İtalya Öcalan’ı kendisi yargılayacaktı.

İtalya hükümeti bu durumun farkındaydı ve sorunu Avrupalı ortakları ile paylaşmak istiyordu. Bu çerçevede İtalya Başbakanı D’Allema Almanya Başbakanı Gerhard Schöder’le, daha sonra AB Komisyon Başkanı Jacques Santer’le, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’la, İspanya Başbakanı Jose Aznar’la peş peşe Öcalan’ın durumunu görüştü.

İtalya ve Almanya başbakanları 27 Kasım 1998 günü Bonn’da bir araya geldiler. İki saatlik görüşmeden sonra D’Allema ve Schröder, Kürt sorununun barışçıl çözümü için, Avrupa’nın harekete geçeceğini belirtiyor, iki ülke dışişleri bakanlarının çalışmaları başlatmak üzere görevlendirildiklerini açıklıyordu.

Bu açıklamanın ertesi günü 28 Kasım 1998 günü ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Sandy Berger, Öcalan’ın uluslar arası hukuk çerçevesinde yargılanamayacağını, Türkiye’ye teslim edilmesi gerektiğini belirterek İtalya’yı suçluyordu.

ABD’nin bu açıklamasına rağmen İtalya Dışişleri Bakanı Dini ve Almanya Dışişleri Bakanı Fischer bir gün sonra, 29 Kasım 1998 günü Roma’da bir araya geldiler. Toplantı sonrasında iki bakan, “Kürt sorununa Avrupa çözüm inisiyatifi çalışmalarına başladıklarını, Öcalan konusunda ise uluslar arası bir mahkeme kurulması konusunda görüş birliğine varıldığını” açıkladılar. İki ülke uzmanlarından oluşan komisyonun, mahkemenin oluşturulması ve işleyişini incelemek üzere bir hafta içinde çalışmalara başlayacağı da basın önünde açıklanıyordu.

27-28-29 Kasım 1998 tarihlerinde, derinden ama diplomatik teamüllere göre hayli radikal bir restleşme yaşanıyordu. Almanya ve İtalya, Öcalan ve Kürt sorunu konusunda ABD’nin istediklerini değil, Avrupa’nın inisiyatif almasında diretiyorlardı.

3 Aralık 1998 günü AGİT Bakanlar Konseyi toplandı. Toplantı sonrasında bir açıklama yapan Almanya Dışişleri Bakanı Jocka Fischer, “İtalya ve Almanya Öcalan konusunda uluslararası bir mahkeme kuramazlar” dedi. Böylece Fischer 29 Kasım günü bizzat kendisi yaptığı Öcalan için uluslar arası mahkeme kurulması fikrinden vazgeçildiğini açıklamış oluyordu.

7 Aralık 1998 günü istisnai bir olay yaşandı. Fransız Savcı Jean François Richard sınır ötesi bir operasyon gerçekleştirdi. Roma’da Öcalan’ın kaldığı evi bastı. Evde arama yaparak, Öcalan’ın ifadesini almak istedi. Öcalan savcıya ifade vermeyi reddetti. Fransız savcısı İtalya’ya kadar güya soruşturma ya gelmesinin iki amacı vardı. Kürt Halk Önderi Öcalan’a mesaj veriliyordu: İtalya’da veya başka bir Avrupa ülkesinde kalsa dahi rahat edemeyecekti. İkinci mesaj, ihtimal de olsa Öcalan Fransa’ya gelmemeliydi.

Aynı tarihte, yani 7 Aralık 1998 günü İtalya Başbakanı D’Alema’nın İngiliz Danışmanı Philip Robins, Londra’ya giderek Başbakan Tony Blair ile görüştü. Robins, Blair ve diğer İngiliz yetkililerinin kendisine, “Avrupa’nın Öcalan’ı kabul etmeyeceğini” kesin bir dille belirttiklerini söyledi.

Bu arada İtalya ve Rusya arasında da kritik bir görüşme yapıldı. İtalya Dışişleri Bakanı Dini ve meslektaşı İgor İvanov Öcalan konusunda Moskova’da bir araya geldiler.. Bu görüşmede Dini, Öcalan’ı kabul etmeleri halinde, Rusya’nın İtalya’ya olan 8 milyar dolarlık borcunu silmeyi vaat ediyordu. Bu pazarlık Giornale gazetesine yansıdı. Anlaşılmıştı ki İtalya hükümet de bir biçimde Kütlerden ve Öcalan’dan kurtulmak istiyordu. Ama Rusya bir taraftan Türkiye ile “Mavi Akım” adı ile bilinen, doğal gaz projesi ortaklığı görüşmeleri yapıyor, diğer yandan ABD’nin yoğun baskısı altındaydı. O günkü Rusya’nın pozisyonu “kim daha çok para verirse onunla olurum” düzeyindeydi.

Aralık ayının ilk günlerinde, İsviçre devleti de bir aracı yoluyla PKK yetkililerine haber gönderiyor, Öcalan’ın İsviçre’ye gidemeyeceğini bildiriyordu. Oysa ne İsviçre’ye gitmek isteyen birileri ne de böyle bir talep vardı.

Bu süreçte Öcalan’ın avukatları, Hollanda hükümetine, Öcalan adına iltica başvurusu ve ülkeye giriş izni talebinde bulundular. Hollanda hükümeti, aynı gün bu başvurulara yanıt vererek talebi kesin bir dille reddetti.

Avrupa devletleri, Kürt sorunu ve Öcalan konusunda inisiyatif alamamış, ABD’nin politikalarına teslim olmuş, geliştirilen komploya müdahil olma yolunu seçmişlerdi. Avrupa devletleri hep birlikte, Öcalan’a “Avrupa’da sana yer yok” mesajı veriyordu.

Mel Gibson “eğer komplo ispatlanıyorsa hata yapılmıştır” sözü, 9 Ekim komplosuna çok uyuyor.

Çünkü komplo tahminler, yüksek şüpheler ve yakın olasılıklar üzerine inşa edilir. Eksik kanıtlara rağmen komplo teorisi kanıtlanmaya çalışılır, hiçbir zaman mutlak sonuçlara ulaşılamaz. Öyle herkesin göreceği veya anlayacağı şekilde açıklanması da zordur. Bu işlerle uğraşanların sevdikleri bir deyimle, “en iyi komplo ispatlanmamış komplodur”. Ama Öcalan şahsında Kürt halkına karşı geliştirilen 9 Ekim komplosu, komplo olmaktan çıkmış; organizatörleri, payandaları, taraftarları ve kanıtları ile tamamen teşhir olmuş, ipliği pazara çıkmış, hukuk ve ahlak dışı, uluslar arası bir açık tezgah olarak tarihteki yerini almıştır.

* Yarın: Türk Devleti Öcalan’a destek veren 3 tanınmış kişiyi kendi ülkelerinde katletti

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: