Amerika
Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği Ortadoğu'daki zengin kaynakları
ellerine geçirmek/tutmak istiyorlar. Bu nedenle Afganistan rejimini
militarist zoru kullanarak değiştirmekle başlangıç yapıp Irak rejimini
aynı yöntemlerle değiştirip devam ettiler. Kullandıkları yöntem
hepinizin bildiği gibi doğrudan askeri müdahaleydi ve doğal olarak
maliyeti çok yüksek oldu.
Zengin kaynaklara ulaşmanın daha ekonomik olması için Büyük Ortadoğu
Projesi oluşturuldu. Bu projenin eş başkanlığına bölgenin içinden bir
ülke olarak Türkiye seçildi/tercih edildi. Bunun birçok nedeni ve boyutu
olduğu muhakkak, ancak en önemlisi Türkiye'de Milli kurumların
özelleştirilmesi, global kapitalizme açılması, global kapitalizme
sunulması, liberal ekonomik düzenin hakim kılınmış olmasıdır.
Türkiye'nin Demokrasi ve insan hakları karnesi bölgenin en
zayıflarından, ırkçı/ulusalcı ideoloji egemenliğinin liberalizmle
çekişmesi ve buna rağmen özelleştirmelerin devam etmesi, Milli
kurumların satılması ideolojik özelliklerini ortadan kaldırmamıştır.
Yine de emperyalizm Türkiye'yi bu büyük projenin eş başkanlığına
atamakta sakınca görmedi. Buna Kaleyi içerden fethetme hesabı da
diyebilirsiniz.
Bölge Devletleri rejimleri çağımızın sahip olduğu insan hakları ve
demokratik değerlerle derin çelişkilere sahiptir. Batının Demokratik
değerleri ile çelişmeleri ve taşıdıkları bu farklı özelliklerden dolayı
halkların nefretini kazanmış olmaları yeni yöntemin, projenin en önemli
ayağıdır. Batı, Emperyalizmi bu çelişkiden yararlanıp halkları
ayaklandırmaktadır.
Mısır, Tunus, Libya ve sıradaki Suriye... Daha bu başlangıç, esas fırtına İran'la kopacak, henüz kopmadı.
Bu değişim göreceli olarak bölge halklarına şeker uzatabilir, fırtına
dindikten sonra özellikle ülkelerin ekonomik zenginlik değerlerine
inecek kamçı ile feleğini şaşırabilirler.
Mevcut rejimler ve ideolojiler emperyalizme bu olanağı adeta altın
tepside sunmaktadır. Yağmurdan kaçıp doluya yakalanmak, halkların
beklentileri, ihtiyaçları ve talepleri global kapitalist düzenlerle
karşılanamaz. Şimdi bölge halkları genel olarak yoksulluk içindedirler
ve diktatörlerin zulmünden dolayı acı çekiyorlar. Global kapitalizm
yanlısı Hedeflenen, liberal iktidarlarla yine yoksul kalacaklardır.
Libya'da on binlerce yoksul iç savaşta hayatını kayıp etti ve hayal
ettiği, uğruna canını verdiği düzen, sistem hiçbir zaman
kurulamayacaktır. Çünkü onların hayal ettiği düzenin sosyal ve siyasal
altyapısı oluşmamış, emperyalizm, oluşmasına da asla müsaade
etmeyecektir. Ülkedeki zengin kaynakları şimdiden paylaşmaya ve talan
etmeye başladılar bile, küçük bir azınlık zengin olmaya devam edecek,
diktatörlüğün yıkılması için canını veren ve çoğunluk olanlar, emekçi ve
yoksul sınıflar ise yine aç ve hasta kalmaya devam edeceklerdir.
Suriye rejimi Demokratik uygarlık felsefesini kavrayabilirse,
ittifaklarını seçebilirse, bölgenin talihini derinden etkileyebilir.
Fırtınalar değil, bölgede meltemler yaratabilir ve emperyalizmi, global
kapitalizmi hayal kırıklığına uğratabilir. Bu da milyonda bir olasılık,
olmayacak duaya amin demek gibidir.
İran rejimi de yıkılacağı sırasını bekliyor, bölgede iktidardaki
diktatörler hayal kurmaya devam ediyor, global kapitalizme
direnebileceklerini düşünüyorlar.
Gerçekten rejimler halklara dayanırlarsa, zorun rolü olmadan, gönüllü
olarak halklara dayanırlarsa bunu başarabilir varlıklarını
sürdürebilirler. Bugüne kadar yaptıkları gibi zorun araçlarını
kullanarak, militarizm ve para militarizm baskı ve şiddet güçlerine
dayanarak halkları kontrol ederek iktidarda kalacaklarını düşünüyorlarsa
bu imkansızdır. Döktükleri kan ve zulümle sadece global vahşi
kapitalizme imkan sunmaktan başka işe yaramadığının en güzel örneği
Afganistan, Irak, Mısır ve Libya rejimleridir, yıkıldılar, şimdi
halkları tarafından nefretle anılıyorlar.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı
Türkiye'yi ülkede yaşanan ayaklanmaların en önemli destekçisi olarak
görmeye başlaması ve İran'ı arkasına alma çabaları var. Türkiye'nin
emperyalizmle birlikte, ıslah edilen Bağdat hattını yanına alıp,
konumunu Suriye ve İran'a karşı güçlendirme arayışlarına sahne oluyor.
Görünürde dört ülkenin karıştığı bu ikili kamplaşmanın en önemli
kozlarından birini bölgenin Kürt siyasal hareketi oluşturuyor.
Kürt halkı Demokratik uygarlık projesi ile bölge halklarına alternatif bir proje sunmuştur. Merkez noktada duran, bir tarafında vahşi kapitalizmin Büyük Ortadoğu Projesi, diğer tarafta ırkçı/ulusalcı diktatörlükler.
Ortadoğu üç değişik sistemin çatışma seslerinin, yakıcılığı altında yön bulmaya çalışıyor.
Irkçı/ulusalcı rejimlerin yıkılıp yok olacağı gün gibi ortadadır.
Çünkü halklar istemiyor, sosyal sınıflar istemiyor, farklı kültürler bu
rejimleri istemiyor. Bu sosyal kesimlerin istemediği bir rejimin zorla
ayakta kalması, varlığını sürdürmesi mümkün değildir.
Bundan önceki dayanakları Emperyalizmdi, Sovyetler Birliği bloku ve
karşı her iki tarafa tampon görevi nedeniyle kabul edilebilir bir
noktada tutuluyordu. Sovyet rejiminin yıkılıp global kapitalizme
sığınması ırkçı/ulusalcı rejimlere olan ihtiyacı ortadan kaldırdı.
Ortadoğu halkları şimdi kendi seçimlerini yapmak zorundadırlar.
Mevcut ırkçı/ulusalcı rejimleri tarihin çöplüğüne atılacak, bunun
aşağısı, yukarısı, lamı, cimi yok. Önlerinde kalan seçenek global
kapitalist veya demokratik uygarlık düzenidir. Global kapitalizm
herkesin bildiği, tanıdığı bir düzen ve Ortadoğu'ya yerleşme çabasını
hızla sürdürüyor.
Demokratik uygarlık ise yeni bir anlayış, yeni bir düzen/sistemdir.
Demokratik uygarlık kısaca her türlü bitkinin, nesnenin, toplumun,
canlının öz değerleri, kökü üzerinde yeşermesi, hayat bulmasıdır.
Devletleşme özgür özerk halkların gönüllü ortaklaşması sonucu oluşacak
örgütlenmedir. En küçük birimden en büyük topluluğa kadar milliyet ve
inançların özgürlüğü ve özerkliği ve paylaşımcı ekonomik sistem olarak
tarif edilebilir.
Demokratik uygarlık sisteminde vahşi kapitalizme geçit yok ve
kaynaklar değerlendirilirken çevrenin doğal haliyle kalması sağlanır.
Enerji, madenler elde edilirken ekolojiye uygun çalışmalar yapılır.
Vahşi kapitalizmin dünyamıza, canlılara verdiği zararı
gözlemlediğimizde ciddi ve büyük bir vahşetin yaşandığını, geleceğin kar
ve para hırsı ile yok edildiğini görebiliyoruz.
Dünyamızın bitki popülasyonu ve hayvan popülasyonu ağır tahribat
altında ve yok olma ile yüz yüzedir. Demokratik uygarlık sistemi buna
asla müsaade etmeyen bir düzen meydana getirir.
Vahşi kapitalizmin yer altından çektiği fosil yakıtların yerine
dünyayı yok edebilecek galeriler, boşluklar, mağaralar oluştuğu
biliniyor. Vahşi kapitalizm yaşam kaynaklarını aşırı hoyratça
kullanıyor. Gelecekte çok büyük yıkımlara neden olabilecek şekilde
kullanmaya devam ediyor.
Global vahşi kapitalizm yeryüzündeki halklar ve toplumlar arası
savaşın ana nedeni olarak değerlendirilebilir. Yüksek düzeyli stratejik
iş birliği bölge üzerindeki hesaplara dayalı olarak hız kazanmıştır.
Demokrasi adı sıkça kullanılarak sürecin şekillendirilmesine hız
verilmiştir. Hiç kimse bir diğerine demokrasi getirmiyor, yönetimsel
bazda göreceli bazı değişiklikler olacak, sürü zihniyeti ile yönetilip
hiçbir hakkı olmayan halklara insan oldukları hatırlatılacak, ancak
yaşam kaynakları olan değerler iliğine kadar sömürülecektir. Geçmişte
örnek olarak Afrika halklarına uygulandı, şimdi tümü açlıkla karşı
karşıyadır.
Ortadoğu'da fırtına öncesi sessizliğe kanmamalıyız. Bu yalancı bahar,
bunun ardından tufan gelebilir. Medeniyeti kurtarmanın, huzurun,
özgürlüğün ilacı Demokratik uygarlık sisteminin anlaşılması ve
inşasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder