14 Ekim 2011 Cuma

Beşar Esad’ın Tehdidi, Devlet ve PKK

Hasan Bildirici 
Suriye diktatörü Beşar Esad, Türkiye bizim yaşamakta olduğumuz sorunların daha ağırını yaşayacak demiş. Öyledir. Türkiye'de muhafazakar  Türk sünniliğinin faşist diktatörlüğü vardır. Bulgar devrimci Dimitrov'un faşizm tarifi Türklere uymaz.  Dimitrov faşizmi tekelci sermayenin kanlı diktatörlüğü olarak açıklar. Türkiye'de tekelci sermaye iktidarda olmadan önce de  faşizm vardı. Bir buçuk milyon Ermeni vatandaşı katleden İttihat-Terakki çeteleri, Türkçülük felsefesiyle donanmış burjuva cepçisi birer katildiler. Tek burjuva buluşları yoktu. Cineyet işleme konusunda çok becerikliydiler. Anadolu ve Kürdistan yıllarca ceset koktu.

Hiç bir tarife uymayan Türk faşizmi Andolu ve Kürdistan'da açıkta yaşayan tek Ermeni bırakmadıktan sonra bin yılın en büyük yalanını söyledi:
"Ermeniler bizi katletti!"

Kürtleri öldürüp aynı şeyi söylediler. Bir devlet düşünün ki, 20 milyon civarında olan Alevi yurttaşın inanç ve ibadetini yasaklamış. Yasaklamak yetmezmiş gibi, her biri Türkçülüğün ve sünniliğin militanı olan İmamların maaşlarını dilini ve inancını yasakladıklarına ödettirmiş.

Elbette Türkiye'nin sorunları Suriye'nin sorunlarından ağırdır. Fakat Araplar çağ açıp kapatan radikal bir halktır.  Müslümanlık bir şekilde Arap kökenlilere yakışır. Araplar dini bazen iktidar olarak kullanırlar, bazen de muhalefet olarak kullanıp rejimler yıkarlar. Türk sisteminde ve onun yarattığı kişide İslam tutuculuğun, paranın, rantın  ve iktidarın kaynağıdır. Radikalizm denen bir şey yoktur Türklerde. Türklerin radikalizmi komünistlere, Ermenilere ve farklı inançta olanlara karşı işler. Türkiye'de sistem bastırılmış pis kokulu bir konserve kutusudur.

Geçenlerde Neşe Düzel'in Şerif Mardin ile yapmış olduğu röportajı okudum. İsabetli tespitleri vardı. Atatürk'ün cumhuriyeti Müslümanlara ve onların toplum üzerindeki etkilerine hiç dokunmadı diyor. Bu nedenle de tarikatlar aldı başını gitti. Türk ırkçılığıyla donanmış İslamcılık 21. Yüzyılda Kürtlere ve Türklere yeni bir ekmek ve özgürlük kapısı olarak sunuluyor. 

Halbuki batılı toplumlar dini günlük yaşamdan azad ederek gelişti. Türklerin ve Kürtlerin üç kağıtçı liberalleri Türk faşizminin şu andaki uygulayıcısı AKP'ye övgüler düzüyorlar.  Her inanç ve etnik kimlikten derledikleri kelaynak kuşlarını sirk soytarıları gibi televizyonlarda ve gazetelerde dolaştırarak  ne kadar değişimci ve demokrat olduklarını kanıtlamaya çalışıyorlar. Otuz yıldır Kürtleri kışkırtıp dağa salan Kürt ve Türk aydınları da bu muhafazakar koronun içinde.

Benim devletlerle ilgili bir görüşüm vardır. Devletler de canlılar gibidir, doğar, genç olur, yaşlanır ve ölür... Türklerin cumhurbaşkanı forsunda bulunan 16 yıldız Türklerin kurduğu devletlerin sayısını işaret ediyormuş. Daha öncekiler neden yıkıldı? Bugün hala kanunlarının önemli bir kısmı kullanılan Roma imparatorluğu neden çöktü?

Soykırım suçlusu Türk devleti, uyduruk düzenlemelerle iyileştirilecek bir devlet değildir. Sistemler ve dinler arası çekişmelerden hayat bulan ucube bir organizmadır. Barış ve sükunetten nefret eder. Gerilim ve savaş olmalı ki, ara çelişkileri kullanarak Türk devleti yaşayabilsin.

PKK, Türk devleti Kürt sorununu çözsün derken, Kürt sorununu çözecek devletin hangisi olduğunu düşünürüm hep. 20 milyon Alevinin inancını yasaklamış olan devlet mi? Sınırları içinde yaşayan herkesi Türk ve sünni Müslüman ilan eden devlet mi, yoksa bir buçuk milyon Ermeniyi özürsüz ve üzüntüsüz soykırıma tabii tuttuktan sonra "Ermeniler Türkleri katteltti" diyen yalancı devlet mi? İşi sadece ırkçı Türklere, sünni Müslümanlara ve bunların her inanç ve kökenden işbirlikçi uşaklarına hizmet sunan devlet mi? Sahi hangi devlet Kürt sorununu çözecek?

Diktatör Beşar Esad, Türk devletinin sorunlarının kendi sorunlarından daha ağır olduğunu söylemekle abartılı bir tespit yapmış olmuyor.

PKK, Kürt sorununu yeni anayasanın çözeceğini sanıyor. Fena yanılıyor. Tepeden tırnağa çürümüş bir devlet, bürokrasi ve halka sahip bir sisteme İngiliz, Fransız veya Amerikan anayasası kar etmez.  Osmanlı bu anayasaları çok denedi olmadı. Bir devlet ve toplumda demokratik gelenek yoksa, hiç bir demokratik formül ve proje de kar etmez.

Ne olur?

Devlet baskıyla, şiddetle, kabadayılıkla muhalifi de zaman içinde kendine benzetir ve bunun adına iyileşme ve demokratikleşime denir . Kimler benzemedi ki Türk devletine?

Arayış halindeki bir toplum için en büyük talihsizlik, bütün iyilikleri, iyi adımları, demokrasiyi ve özgürlüğü devletten bekleyen tutumdur. Bir dönem Kürtleri kışkırtıp deli danalar gibi ortalığa salan "nice koca insan" muhafazakar devlet terbiyesinin donuna girdi.  Kendileri şurada burada konuşuyor ya, haklarında dava falan açılmıyor ya, o zaman her şey iyiye gidiyor demektir.

PKK'ye bağlı çalışan legal Kürt siyaseti yarım ağızla özerklik ilan etmişti. Türklerin devleti o gün bugündür özerkliği inşa edecek legal siyaset kadrolarına vurup duruyor. Şu anda "Özerk Kürdistan" kavramını ağzına alan var mı?

Süleyman Demirel'in ünlü bir sözü var:
"Yarım hamilelik olmaz!"

Kürtler hep yarım davrandılar. Ben bazı şeylerin çok kolay olduğunu söylemiyorum. Ama bu kadar zorlaştırmaya da bir anlam veremiyorum.

Yeni tutuklama dalgası gündeme geldiğinde Türk basınının köşe yazarları Kürtlerle alay ediyor ve şöyle diyorlardı:
"Tutuklamalara kitlesel tepki yok!"

Evet yok! Neden?

Kürtler bölük pörçük işlere canhıraş bir şekilde tepki göstermekten bıktı da onadan.

Bir ara Napolyon'un Rus seferini okumuştum. Rakam aklımda yanlış kalmamışsa yüzbin kişilik bir orduyla çıktığı Rus seferinden on bin kişiyle canını zor kurtarmıştı. Kışı hesaplayamamıştı.  
Moskova'da, girdiği Çarların sarayında derdini anlatacak bir Rus asker de bulamamış, gerisin geri kaçmıştı. İşgale gitmiş Fransız imparatoruyla Ruslar neyi konuşacaktı?

Kürt siyasetçileri, anadilini yasaklamış Türk devletine ve onun halkına sabahtan akşama kadar empati üflüyorlar. Mektuplar yazıp, aşk ilanlarında bulunuyorlar. Sonuç bir hiç.

Başkan Öcalan'ın Marks'ın teorisi ile ilgili bir görüşü vardı:
" Marks'ın teorisinden en  çok kapitalizm faydalandı," diyordu.

Türk devleti ve Türk basını PKK  mücadelesinden çok faydalandı.

PKK mücadelesinden Kürt halkından çok Türk devleti ve onun uşağı Kürtler iş çıkardı.  

 Açılımın emektarı PKK'lilere ise hapis, dağ, sürgün ve mezardan başka bir şey düşmedi.  Üstelik Türk sistemi içinde bir gelecekleri de yok.

Türk sistemi içinde bir gelecek yoksa, kendi sistemini kuracaksın. O sistem de bir türlü kurulamadı.

Beşar Esad, Türkiye'nin sorunları bizimkinden ağırdır derken Türk sistemini tanıyarak konuşuyor.

Büyük ideallerle yola çıkanlar; örgütler, aydınlar, liderler bir süre sonra çürümüş Türk rejimi içinde kendilerine ve örgütlerine yer arıyorlar...

Soykırım ve katliam suçlusu devleti yaşatan da bu...

PKK için de artık ufuk çok net görünüyor:
Ya adım adım iyi hesaplanmış kendi sistemini kuracak ya da Kürt sorununu Türk sisteminin yeni efendilerinin insafına terk edecek.

Üçüncü bir yol yok....

bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: