18 Ekim 2011 Salı

Baydemir Dağa Çıksın!

Cahit Mervan


Baydemir dağa mı çıksın? Bu soru bugün Diyarbakır belediye başkanı Osman Baydemir'in de dâhil olduğu çok sayıda Kürdün kendisine sorduğu ve Türk sistemiyle ciddi bir yol ayrımını da içeren sorunun ta kendisidir.

Şırnak’ta dışarıda kalan, neredeyse özgür belediye başkanı kalmadı. Şırnak merkez, ilçe ve belde belediye başkanları tutuklandı. Zindana gönderildi. En son Şırnak'ta ‘ifade vermeye çağrılan’ ancak daha sonra gözaltına alınarak Diyarbakır'a götürülen Balveren Belediye Başkanı Abdurrezak Yıldız, "Örgüte üye olmak" iddiasıyla tutuklandı. İş sadece bununla sınırlı kalmadı.

KÜRDİSTAN’DA MAHMUT ESAT BOZKURT REJİMİ

Tam da AKP’nin ‘Kürt kökenli’ ama Kürtlere karşı tıpkı Mehmet Ağar gibi ‘bin misillemeden’ bahseden ‘operatif bakanı’ Beşir Atalay ‘90’lı yıllara dönmeyeceğiz’ demagojisini kürsüden tekrarladığı zaman, Şırnak’a açıktan darbe yapıldı. Tutuklu 5 belediye başkanı ile hakkında yakalama kararı çıkartılan bir belediye başkanı, 15 belediye meclis üyesi, 3 belediye başkan yardımcısı, bir belediye başkanvekili ve 6 il genel meclis üyesi İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alındı.

Şırnak Darbesi sıradan, ‘hukuki’, hatta siyasi kavramlarla izah edilecek, bir iki açıklamayla kınanacak ve geçiştirilecek bir olay değildir. Hakkari’de, Şırnak’ta son dönemde uygulanan politika 17 Eylül 1930’da Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un ‘bu memleketin efendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır’ paradigmasının değişmediğinin en açık, en somut ifadesidir.

Bunun böyle olmadığını düşünenler halen varsa eğer şu ‘badem bıyıklı’ içişleri bakanının göreve geldiği ilk günlerde yaptığı açıklamalara bir baksınlar. Orada Mahmut Esat Bozkurt’un ruhu değil, kendisinin olduğunu göreceklerdir.

GERÇEĞE KARŞI KARA PROPAGANDA

Hiçbir demagoji, psikolojik savaş ve kara propaganda bu gerçeği gizleyemez. Açık, çıplak gözle görünen gerçek şudur; Türk devleti Kürtleri hala Cumhuriyetin ilk kurulduğu günlerdeki gibi ‘köle ve hizmetçi olarak’ görmek istiyor. Bunu kabul etmeyenleri, Kürtlerin bir ulus olarak hem doğuştan gelen ve hem de tarihsel süreç içinde edindikleri kolektif hakları-ki bunlar devredilemez ve bir başkası tarafından gasp edilemez haklardır-talep eden her Kürdü ya öldürerek, ya tutuklayarak, ya da sürgüne göndererek bertaraf etmek istiyor. Bunun gereğini de fazlasıyla yapıyor.

Mahmut Esat Bozkurt rejimin yeni şeflerinin ‘sivil-terörist ayrımı yapacağız’, ‘hukuk ve demokrasi çizgisinden sapmayacağız’ söylemleri ise bu ırkçı, tekçi, ret ve inkâr politikasını iç ve dış kamuoyundan gizlemek içindir. Başka hiçbir anlamı ve kıymeti harbiyesi yoktur.

Açık söylemek gerekirse mevcut ırkçı, tekçi ve egemen Türk kimliğinden olmayan herkesi düşman sayan bu sistemin de, rejimin de Kürtler açısından hiçbir meşruiyeti kalmamıştır.

Mevcut sistem sömürgecidir. Irkçıdır. Tekçidir. Türk olmayanın kendisini hiçbir şekilde ifade edemediği, özgür olmadığı, egemen olana boyun eğmek zorunda olduğu bir sitemdir. Dünde böyle idi. Bugünde esas olarak böyledir. Türk sistemi değişmeye, dönüşmeye, farklılıkları bir zenginlik olarak kabul etmeye ve onu içselleştirip, eşit bir ilişki kurmaya hazır değildir. Türkiye, İran, Suriye ve Irak’taki Kürtlerin de haklarına karşıdır.

ANKARA KÜRTLERİ YASA DIŞI İLAN ETTİ


Şırnak örneğinde olduğu gibi, Türk sistemi Kürtleri bir bütün olarak ‘yasadışı’ ilan etmiştir. Rejim Kürtlerin meşru haklarına saygı göstermemekle birlikte, kendisinin çizdiği yasal sınırlar içinde dahi, bin bir zorlukla seçilen belediye başkanlarına, milletvekillerine, belediye ve il genel meclis üyelerine saygı göstermemektedir. Rejim Kürtlere karşı silah, şiddet ve kanunun gücünü kullanarak sonuç alma çabası içindedir. Bu nedenle Ankara rejimi Kürdistan da meşruiyetini yitirmiştir. Hükmü geçersizdir.

Rejimin terörünün Şırnak’la sınırlı kalmayacağı çok açıktır. Erdoğan ve Türk rejiminin diğer şefleri teslim alamadıkları, diz çökertemedikleri her ‘kaleyi’ zorbalıkla almaya, Kürdistan’ı tekrardan işgal etme arzu ve iştahı içindeler. Bu nedenle sırada Amed, Van ve Siirt belediye başkanları vardır.

Özellikle de Diyarbakır, Erdoğan rejiminin hedefindedir. Erdoğan boşu boşuna ‘Alman vakıfları BDP’li belediyeler eliyle PKK’ye para aktarıyor’ ifadelerini kullanmadı. Bu Diyarbakır belediye başkanı Osman Baydemir zindana göndermek için kirli bir tezgahın acımasız propagandasıdır.

Amed ve onun belediye başkanı Osman Baydemir’in hedef alınması tesadüfü değildir. Erdoğan daha 2007 genel seçimleri akşamı bu niyetini açıkça dillendirdi. Kaleyi fethetmek için ne gerekiyorsa yapacağını söyledi. Çünkü daha önceki rejim şefleri gibi Erdoğan ve ekibi de çok iyi biliyor ki Amed düşürülmeden, teslim alınmadan Kürdistan tekrardan işgal edilemez. Fethedilemez. Kürtler tekrardan köle-efendi ilişkisi içine sokulamaz. Kürdistan özgürlük hareketi tasfiye edilemez.

BDP’li seçilmişler hakkında -dikkat buyurun lütfen- herhangi bir hırsızlık, ihaleye karışma, belediyenin parasını içetme gibi benzeri hiçbir yüz kızartıcı suçtan dava açılamıyor. Çünkü ortada böyle bir şey yok.

GENÇ BAYDEMİRLER DAĞI TERCİH EDİYOR

Baydemir Kürt hareketine, Kürtlerin değerlerine ve dolayısıyla kendisine yönelik saldırının farkındadır. Bilincindedir. Bu nedenle ‘Baydemir dağa mı çıksın?’ sorusuna geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada Türk halkına da seslenerek ‘Burada yaşanan bir zulümdür ve zulme karşı çıkmak en azından ‘kabul etmiyorum’ demek hepimizin boynunun borcudur. Belki de şurada ben de yakında E Tipi’ne gidebilirim. Benim başım ve gözüm üstüne... Zulme boyun eğmektense gider orayı tercih ederim’ diyerek yanıtlamış oldu.

Peki ya şimdi 17-18’de olan, ‘kavruk yüzlü’ kadın-erkek genç Baydemirler ne yapacak? Ve şimdi ne düşünüyorlar? Acaba bundan 23 yıl önce Osman Baydemir gibi ‘ova’yı mı tercih edecekler? Yoksa Kürdün köleliği üzerine kurulmuş bu sistemi, bu rejimi yıkmak ve bu yeni Mahmut Esat Bozkurt’lara anladıkları dilden derslerini vermek için ‘dağa’ çıkıp silah mı kuşanmayı mı düşünüyorlar?

Gerçek şu ki, bugün Kürdistan köy, kasaba ve şehirlerinde, hatta Avrupa metropollerinde sadece gençler arasında değil her yaştan Kürt kadın ve erkekleri arasında ‘dağ’ tercihi daha ağır basmakta. Bu sadece demir parmaklıklar ardına düşmemek için bir bireyin kendi koruma iç güdüsünden oluşan bir ruh hali değil. Kaldı ki dağ bir kaçış, saklanma ve korunma yeri değil. Kürtler açısından ‘dağ’ bir çaresizlik hiç değil. Ancak dağ her zamandan çok işi kökünden çözmek, açıkçası bu rejimi yıkmak ve özgür Kürdistan’ı kurmak için daha cazip gelmektedir.

Çünkü Kürtlerde her dağın bir dili, her dağın bir sevdası, her dağın bir hikayesi ve her dağın bitmez bir aşkı vardır.

Hiç yorum yok: