21 Ekim 2011 Cuma

AKP’nin Yanlışı

Baki GÜL
Dün ve önceki gün Dersim, Bitlis, Doğubeyazıt, Çukurca ve Yüksekova’da HPG eylemleri oldu. HPG eylemlerinin kapsamı ve etkisi 1990’lı yıllardan daha büyük. Memleketin cumhurbaşkanı bile Bölge’ye gizli gizli gidiyor. Polis ve asker karakollardan çıkamıyor. HPG il ve ilçe merkezlerine asker ve polis hedeflerine yöneliyor. Yani savaş ve çatışmanın etkisi artık sadece Kürt illerinde değil, Türkiye’nin bütününü doğrudan etkiliyor. AKP ve Türk medyasındaki ağırlıklı kesim bu gerçeği gizlemeye kalkıyor. Bunun için Bitlis’te trafik kazasında ölen sivilleri kullanıyor. Çukurca ve Yüksekova’daki onlarca asker ve polis kayıplarını gizliyor. Devlet yetkililerinin “intikam ve çatışmayı derinleştiren” açıklamalarına yer vererek toplumu iyice geriyor. Oysa durum AKP’nin anladığı gibi değil. Gidişat daha da ağır bir hal alabilir. Hele kara harekatına girişmesi Türk ordusu için büyük bir yıkım, AKP için de tarihi bir hezimet anlamına gelir.

Peki, Tayyip Erdoğan kendisinden niye bu kadar emin? Halbuki Kürt meselesinde, olmuş olanlardan yani geçmişten çıkarmıyor. Olacak olanları da kestiremiyor. Sadece “an”ın iktidar hazzını yaşıyor. Çukurca, Gever, Dersim, Bitlis ve daha birçok bölgedeki çatışma da gösteriyor ki durum AKP için çok kötü. Kısacası Erdoğan’ın etrafındaki danışmanları, cemaat ulakları ve yeminli Kürt düşmanlarının aklı ile Kürt sorununu askeri çatışmalarının içine çekti.


Tayyip Erdoğan 2009 yılındaki yerel seçimlerde olduğu gibi 12 Haziran 2011 seçimlerinin sonuçlarını da doğru okuyamadı. KCK yetkililerinin açıklamalarını, İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çözüm için önerilerini, BDP’nin çözüm çırpınışlarını AKP iktidarı görmezden geldi. AKP, medyayı da kendisine göre ayarlayarak olup-biteni gizleme ya da iktidarın istediği gibi verilmesini istedi. Ama gerçek, özellikle Kürt sorununun gerçeği iktidarın sunmak istediği gibi değil. Birilerinin Tayyip Erdoğan’a bunu iyi bir şekilde anlatması gerekiyor.


Öcalan üzerinde tecrit ağırlaştırılarak başka Kürt temsillerine yol açmak; siyasi operasyonlarla BDP’yi tasfiye etmek, HPG üzerine askeri imha operasyonları ile giderek Kürt sorununu çözmek mümkün değildir.


Durum böyleyken AKP iktidarının bileşenlerinden Gülen cemaati, polis gücü ve tatlı su liberalleri Kürt sorununu Ergenekon sorunu ile özdeşleştiriyor. Onlara göre meselenin özeti şöyle: “AKP demokrasi getirecek, Ergenekon ve askerler engeldi ama operasyonlarla onlar etkisizleşti. Şimdi de PKK, AKP’nin demokrasisi önünde engelliyor. Bunun için de PKK’nin ve BDP’nin de Ergenekoncular gibi tasfiye edilmesi gerek.” İşte asıl sorun bu tespitten başlıyor. Zaman, Sabah ve Taraf gazetesindeki iktidarın tatlı su liberalleri bu tezi işliyor. Erdoğan da gaza gelmiş bu konuda atıp tutuyor. Ancak durum hiç de öyle değil. Ergenekon’dan tutuklalananlar PKK’ye karşı savaşta yenilen askeri komutanlar. Bölge’de kirli savaşı uygulayanlardan oluşuyor. Belki bir bölümü de AKP ile iktidar paylaşımı kavgası yürüttükleri için içeridedir. Ama işin özü Bölge’de yaşanan savaştaki başarısızlıkları ile askerler siyaset sahnesinden çakilmiştir. PKK ve Kürt siyasal hareketi ise varoluşu ve kendisini ortaya koyduğu karakteri nedeni ile Ergenekon gibi oluşumlarla bir tutulamaz. Aksine Ergenekon ekibi ile AKP arasında varoluşsal bir bağ ve benzerlik vardır. İkisi de Türk devlet iktidarının sahibidirler. PKK ise bu iktidar bloklarına karşı Kürt halkının temel hak ve özgürlükleri için mücadele eden bir yapılanmadır. Dolayısıyla AKP’nin psikolojik savaş konsepti gereği yapılan bu benzetmeler yaşanan çatışmaların nedeni konusunu belirsiz kılmayı hedeflemektedir.


Doğru olan, can kayıplarının daha fazla yaşanmaması için bu sorunu “1 haftada çözebilirim” diyen ve bunun gücüne ve potansiyeline sahip olan Abdullah Öcalan ile görüşmelerin devam ettirilmesidir. BDP’lilere yönelik tutuklama furyasının sona erdirilmesidir. Askeri operasyonların siyasal çözüme katkı olarak durdurulmasıdır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dünkü açıklamasında halkı katliamla tehdit ederek şunları söyledi: “Bu saldırıların intikamı çok büyük olacaktır ve misliyle alınacaktır. Silahla bir yere varılmayacağını eninde sonunda göreceklerdir. Bunlara yataklık edenler de derslerini çıkartmalı ve neticelerine katlanmaları gerekir.” Devletin başındaki kişi bu sözleri söylerse memlekette “iyi şeyler” olabilir mi? Başbakan’ın sorumsuz, ırkçı açıklamaları ile çözüme gidilebilir mi? Ya da HPG eylemlerinden sonra görevdeyken başarısız olmuş emekli askerleri konuşturup, hariçten gazel okuyan yayın yönetmenlerin attıkları manşetleri ile bu sorun çö-zül-mez!..

Hiç yorum yok: