14 Ekim 2011 Cuma

AKP’nin Kürtlerle Savaşı

HÜSEYİN ALİ

AKP hükümeti PKK Önderinin ailesiyle görüşmeye 6 ay sonra izin verdi. 3 aya yakındır da avukatlarıyla görüştürülmüyor. Başbakan avukatlarla görüştürülmeyeceğini söyledi. Herhalde aile görüşmesini 6 ay sonra yaptırarak şantaj ve tehdit olarak uyguladığı bu tecridi gözden uzak tutmak istiyor.

Türk devleti yüz yıllık Kürt politikalarını değiştirmeden sürdürüyor. Kürtleri ne toplum ne de insan olarak görüyor. Kürt toplumunun hiçbir talebini ve değerini ciddiye almıyor. Dün olduğu gibi bugün de irade kırma savaşı yürütüyor. Kürt halkının dört milyona yakın imza toplayarak siyasi irademdir dediği bir Öndere yapılan uygulamalar bunun kanıtıdır. Bu yaklaşım ortadayken “biz Kürtlere saygılıyız, Kürtleri insan yerine koyuyoruz” denemez. Bugün Kürt sorununu önemli gören ve bu yönlü taleplerde ısrarlı olan Kürtlerin büyük çoğunluğu tartışmasız olarak Abdullah Öcalan’ı Lider olarak kabul etmektedir. Zaten Kürt sorununu ortaya çıkaran da bu kitlenin talepleridir. Eğer Kürtlerin büyük çoğunluğunu oluşturan bu kitlenin “Önderim” dediği insana şantaj ve tehdit uygulanıyorsa bu Kürtlere karşı açıkça savaş yürütmektir. Kim ki “İmralı’ya bu yaklaşım Kürtlere karşı meydan okumak ve savaş açmak değildir” diyorsa onlar gerçeğe gözlerini kapayanlardır.

Bir halka yaklaşım, Önderlerine ve temsilcilerine yaklaşımla belli olur. En temel ölçü budur. Kürt halkının siyasi irademdir dediği birine yaklaşımın ne olduğu ortadadır. Milletvekillerine yaklaşım ise “sen kimsin, ya da milletvekiliysen milletvekilisin” sözcüklerinde tüm çıplaklığıyla ortaya konuluyor. Kürt milletvekillerinin Türk devleti ve onun görevlileri için hiçbir değeri yoktur. Bu sözler bir polisin değil, devletin yaklaşımıdır.

Kürtlere yaklaşım her zaman Kürtlerin Önderlerine yaklaşımla gösterilmiştir. Şeyh Sait ve Seyit Rıza’ya nasıl yaklaşıldığı ve ne yapıldığı biliniyor. İhsan Nuri Paşa da yakalansaydı idam edilecekti. Bu idamlarla Kürtlere neyin hak görüldüğünü göstermişlerdir. Şimdi kim diyebilir bu Önderlere yaklaşımın Kürtlere yaklaşımın olmadığını? O isyanlar hem sınırlı bir coğrafyada hem de 6 aylık bir sürede gerçekleşmişti. Sayın Abdullah Öcalan ise sadece kuzey Kürdistan’da değil, Kürdistan’ın tüm parçalarında Önder görülüyor. Tarihte eşi ender görülen kırk yıllık bir direnişin liderliğini yapmaktadır.

Türkiye’de tarafsız olan herkes Sayın Abdullah Öcalan’ın Kürtler üzerindeki en itibarlı kişi ve Kürt sorununun çözümünde anahtar olduğunu kabul etmektedir. Zaten bu nedenle yıllarca devlet yetkilileri İmralı’ya gidip görüşme yapmışlardır. Başbakan ise her sıkıştığında heyetini göndererek İmralı’dan isteklerde bulunmuştur.

Sadece Türkiye’de değil, dünyada da bir halka, bir topluma ve bir siyasi harekete yaklaşım Önderlerine yaklaşımla gösterilir. Türkiye bu konuda daha da çarpıcı bir örnektir. Toplumları ve halkı talepli kılan ve bu talepler etrafında harekete geçiren Önderleri ölümle cezalandırmayı bir gelenek haline getirmiştir. Sadece Kürt Önderlerini değil, Türkiye devrimci hareketin Önderlerini de topluma Önderlik yaptıkları için cezalandırmıştır. Şimdi aynı yöntemi İmralı’da uygulamaktadırlar.

İmralı üzerinden Kürt halkının özgürlük mücadelesini tasfiye etmeyi hedefliyorlar. Kürt Halk Önderi’ni itibarsızlaştırıp etkisizleştirerek Kürt Özgürlük Hareketi’ni zayıflatacaklarını düşünüyorlar. Ancak bu defa evdeki hesap Kürt halkının direnişinden dönüyor. Öte yandan karşılarında öyle bir Önderlik var ki artık bir kişi olmaktan çıkmış, düşüncesi, siyaset yapma ve mücadele etme tarzı ve yaşamıyla halklaşmıştır. Zaten “ister dört duvar arasında, ister mezarda olayım rolümü oynarım” diyerek bu gerçekliği ifade etmektedir.

Kürt halkı Önderliğine sahiplenemezse varlıklarına, özgürlüklerine ve demokrasilerine de sahiplenemeyeceğini çok iyi bilmektedirler. Hiçbir halkta olmadığı kadar Önderlerine sahiplenmeleri gerektiği bilincine varmışlardır.  Türk devleti Kürt halkının mücadelesinde Önderlik gerçeğinin ne anlama geldiğini o kadar iyi bilmektedir ki şimdi sahte Önderlikler yaratmaya çalışmaktadır. Elindeki tüm imkanları dış destek almasına rağmen müflis tüccar gibi tüketen kişilikleri yeniden cilalayıp Kürtlere Önder olarak sunmaya çalışmaktadırlar. Hem de Kürtlere en büyük düşmanlığı yapan Türk devleti ve onun AKP hükümetinin yayın organları tarafından! Herhalde Türk devleti ve cilaladıkları kişiler Kürtleri hiçbir şeyden anlamaz yerine koyuyorlar.

Zaten Türk devleti ve basını her gün Kürtleri aptal yerine koyan bir örnek veriyorlar. KCK Yürütme Konseyi Başkan’ı Murat Karayılan’ı İran yakalamış, Türkiye’ye vermiş! Bu nasıl operasyonmuş ki İran binlerce gerilla içinde, hem de en fazla korunan bir kişiyi hiçbir mukavemetle karşılaşmadan kaçırıp götürüyor. Bunu da dünyada sadece Türk basını öğreniyor. İran bırakalım gerilla içine girmeyi, bir tepeyi bile tüm askerlerini seferber etmesine rağmen alamamıştı. Herhalde bu tür yalan haberlerle Türk devletinin PKK’ye karşı yürüttüğü savaştaki başarısızlığın üstünü örtmek istiyorlar. Sadece başarısızlıkların üstünü örtmek de istemiyorlar, olumsuz uygulamalarının üstünü de gündem değiştirerek örtmeye çalışıyorlar.

Bir yalan da kavaklı diye hayali bir kampın yaratılmasıdır. Sonra da hayali olarak yarattıkları bu kampı yerle bir etmişler! Gerçek hayatta kazanamadıkları başarıyı sanal dünyada kazanmaya çalışıyorlar. Bu durum bile başlı başına Türk devletinin acizliğidir. Herhalde bu sanal haberler gerillaları güldürüyor ve moral kazandırıyordur. Çünkü Türkiye hiçbir zamanda olmadığı kadar kendi zayıflığını böyle yalan haberlerle örtmeye çalışmaktadır.

Kuşkusuz AKP hükümeti ve basının bu kadar yalan söylemesinin en önemli bir nedeni de gündem saptırmasıdır. Son zamanlarda İmralı üzerinde ağır bir şantaj ve tehdit politikası izlediği gibi, demokratik siyaset ve halk üzerinde yoğun bir baskı uyguluyor. Bu yalan haberlerle de gündem saptırılıp bu baskılar gözden uzak tutulmaya çalışılıyor.

Türk devleti için utanç verici bir yaklaşım da Barış Gruplarına verilen ağır cezalardır. Hem kendileri çağırıyorlar hem de bu kadar ceza veriyorlar. Türkiye’nin siyasi karakteri ve ahlakı Barış Gruplarına yaklaşımda bir daha görülmüştür.

Hiç yorum yok: