17 Ekim 2011 Pazartesi

Ahmet Altan'a Zorunlu Bir Yanıt

Geçen hafta Taraf gazetesinde Sayın Ahmet Altan’ın iş cinayetleri konulu bir yazısı yayınlandı.

Yazı objektif olmaktan uzak olduğu gibi, BDP’yi ve Kürt basınını suçlayıcı bir dilde kaleme alınmıştı.

Ahmet Altan belli ki ne işçi sınıfı mücadelesi hakkında, ne de Kürt hareketinin emek yaklaşımları konusunda bilgi sahibi değil.

Sayın Altan’ın iş cinayetlerine yönelik duyarlılığı olumlu olmakla birlikte, Kürt kurumlarını “aynı fotoğrafın siyahıyla beyazı” deyip ırkçılıkla suçlamasının etik olmadığı gibi iyi niyetle bağdaşmadığı kanısındayım.

Kuşkusuz Kürt hareketini bir aydın tutarlılığı ile eleştirmesinde sakınca görmüyorum.

Ama asıl sorun Ahmet Altan’ın sanki BDP’nin ve Kürt basınının, Kürtlerden başka diğer halklardan emekçilerin sorunlarına eğilmedikleri ve herhangi bir duyarlılık dayanışma göstermediklerini söylemesidir.

Sayın Altan’ın makalesinden Kürt hareketini iyi tanımadığını ve Kürt kurumlarına bu nedenle kötü niyetli yaklaştığını söylemek mümkündür.

Zira Ahmet Altan’ın görmediği ya da görmezden geldiği şey şudur: Devletin tüm dışlama ve ötekileştirme politikalarına rağmen, Kürt siyasal hareketi, Türk halkı ve emekçileriyle birlikte omuz omuza bir mücadeleyi önüne koymuş ve bu tutumunu hiç değiştirmemiştir.

12 Haziran seçimlerinde BDP’nin Türkiye’nin ezilen, dışlanan kesimleriyle birlikte, “Özgürlük ve Demokrasi Bloku”nu oluşturması ve bloğun önemli bir başarı sağlayarak Meclis’te grup kurması, Türkiye emekçi sınıfları açısından bir umut yaratmıştır.

Kuşkusuz şimdilerde “Kongre Hareketine” dönüşen bu birlik sıradan bir ittifak değildir. Aksine stratejiktir ve tüm işçilerin, işsizlerin, ekoloji hareketlerinin, kadınların, gençlerin, dini azınlıkların, halkların ortak örgütlülüğünü ifade etmektedir.

Ayrıca Sayın Altan’ın Kürt kurumlarının, kendi halkının acılarını paylaşmalarını bile sanki ırkçılıkmış gibi göstermesi de tam bir talihsizliktir. Oysa Kürtler otuz yıldır süren savaş boyunca, devlet tarafından ekonomik, ekolojik siyasal, kültürel soykırıma tabi tutuldular. 4 milyon Kürt doğup yaşadıkları topraklarından kovuldu. Sermaye bu otuz yılda güvencesizlik, kayıtdışılık yani ucuz işgücü üzerinden zenginliğine zenginlik kattı. Kentlere yığılan Kürtler, büyük ‘işsiz kıtaları’ oluşturdu ve en güvencesiz, en riskli işleri yapmak zorunda bırakıldılar.

Sayın Altan; işte bahsettiğiniz ölümlü iş kazalarının önemli bir kısmına bu çaresiz, her türlü sömürüye açık, güvencesiz Kürt emekçilerinin maruz kaldığını biliyor musunuz?

Elbette BDP ve Kürt basını, Kürtlerin yaşadıkları bu trajediye sessiz kalmıyor, yaşananlara tepki gösteriyor. Ne var ki Kürt kurumları sadece Kürtlerin mağduriyetini değil, tüm mazlum ve mağdurların sesi olmaya gayret gösteriyorlar.

Ancak Sayın Altan, siz Kürt kurumlarını ırkçılıkla suçlarken, acaba ülkenin muhtelif yerlerinde, sırf Kürt oldukları için iş verilmeyen, linçlere maruz kalan Kürtler için Allah aşkına çıkıp bir söz ettiniz mi? Ya da siz veya gazeteniz, acaba Türkiye emekçilerinin 18. yüzyıl koşullarında çalıştırılmalarına ve eğitim, sağlık, sosyal güvenlik sisteminin piyasalaştırılmasına karşı bir tutum aldınız mı? Örneğin: 47. insanın öldüğü silikozis hastası kot taşlama işçileri ile ilgili hiç dayanışma gösterdiniz mi? Ya da tersanelerde, madenlerde ölüme atılan onlarca işçi için kılınız kıpırdadı mı?

Sayın Altan peşinen söyleyelim; vahşi kapitalizmin ezdiği kitleler ne sizin, ne de gazetenizin umurunda. Kaldı ki kırk yılda bir, emekçilerin yaşam koşullarının aklınıza gelmesi duyarlılığınızı ifade etmez. Ancak ırkçılıkla suçladığınız Kürt basını ve BDP, tüm halkların acılarını, kendi acısı olarak gördüğü, bu nedenle tüm ezilen dışlananların yanında yer aldığını bilmenizi isterim. Kürt siyasal hareketi nerede bir grev, bir direniş varsa gücü oranında dayanışma sağlamıştır. Son olarak; BDP’nin emek sorunları hakkında Meclis’e verdiği soru önergelerini, Meclis araştırmalarını araştırdığınızda, asıl ırkçılığın kendi kafanızda olduğunu göreceksiniz.


Murat Işık / Özgür Gündem

Hiç yorum yok: