27 Eylül 2011 Salı

Zulüm ve Direniş

Tam iki aydır Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatları ve yakınlarıyla görüştürülmüyor. Altmış gündür ne durumda olduğuna dair hiçbir bilgi yok. Ne yapıyor? Sağlık durumu nasıl? Olayları nasıl yorumluyor? Kimse bilmiyor. Halkın “Ağırlaştırılmış tecrit” dediği tam bir izolasyon uygulanıyor. Var mı, yok mu, belli değil. Hem var, hem yok gibi çok garip bir durum yaşanıyor. Bu durum, Kürt halkı üzerinde uygulanan inkâr ve imha sisteminin, yani Kürt soykırımının çok tipik bir örneğini oluşturuyor.

Peki ne oldu da böyle bir uygulamaya geçildi? İki ay öncesine kadar avukat görüşü her hafta düzenli bir biçimde yapılırken, sekiz haftadır neden yapılamıyor? Hatta her ay düzenli bir biçimde bir devlet heyeti gidip görüşürken, şimdi neden olmuyor? Bunun için ne değişti? Marmara Denizi mi geçit vermez oldu? Türkiye’nin hukuk sisteminde mi değişiklikler yapıldı?

Tüm bu sorulara sorumlu mercilerin verdiği iki cevap var: “Koster bozuk” veya “Hava muhalefeti var”. Bu nasıl bir koster ki siyaset isterse çalışıyor, istemezse bozuluyor! Ne oldu, Ağustos ve Eylül aylarında Marmara Denizi altüst mü olduki hava muhalefeti olsun! Belliki tüm bunların boş söz olmaktan öteye bir değeri yok. İki aydır Meclis tatilde olduğuna ve kanun değişikliği yapılmadığına göre, mevcut uygulamaların hiçbir hukuksal dayanağı da yok. Geriye apaçık bir siyasi uygulama kalıyor. Tamamen Başbakan’ın ve hükümetin kararı temelinde Kürt Halk Önderi avukatları ve yakınlarıyla görüştürülmüyor.

Bunun açık bir siyasal baskı ve zulüm olduğu tartışmasızdır. Bir halkın önderine yapılan zulüm de tüm halka yapılıyor demektir. Bugün tecrit ve psikolojik baskıyı da aşarak İmralı zulmü haline gelmiş olan uygulamalar, tüm Kürt halkı üzerindeki ağır zulüm uygulamaları olmaktadır. İmralı işkence sisteminin onüçüncü yılında zulüm uygulamalarının bu düzeye varması, AKP Hükümeti’nin gerçek yüzünü ve politikalarını ortaya koymaktadır.

Burada Önder Abdullah Öcalan şahsında ve onunla birlikte tüm Kürt halkına AKP Hükümeti tarafından söylenen tek bir söz vardır: Teslim olun! İki aydır Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukat ve yakınlarıyla görüştürülmemesinin bir tek siyasi anlamı vardır ki, o da “Teslim ol” baskısı ve zulmü olmasıdır. Zaten Almanya gezisinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bunu açıkça ifade etmiştir. Sanki sonunda aileleriyle romantik bir kucaklaşma yapabilmek için insanlar dağa çıkmış gibi, “Gelin pişmanlık yasasından yararlanarak ailelerinizle kucaklaşın” demiştir. Halbuki kız-oğlan o gençlerin hepsi ailelerinin yanından ayrılarak dağa çıkmışlardır, AKP hükümetinin uyguladığı Kürt soykırımı nedeniyle ailelerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır. Abdullah Gül’ün bu gerçeği görüp anlayamaması, kendi göz ve zihin kusuru olmaktadır.

Böyle görme özürlü ve zihin kusurlu olan sadece Abdullah Gül de değildir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile iki aydır avukatlarının ve yakınlarının görüştürülmemesini ilginç nedenlere bağlayan sözde yazar-çizerler de vardır. Bazılarına göre, İmralı’daki görüşmeleri PKK engellemektedir! “PKK Öcalan’ı İmralı’ya gömdü” diye başlık atanlar bile vardır. Başlangıçta bu görüşü yoğunca dillendirmeye çalışanlar, kendilerine göre bir Kandil-İmralı karşıtlığı yaratma peşinde koşmuşlardır. Buna karşı “O halde devlet niye İmralı’daki görüşmeleri engelliyor, öyle olsa Kürt Halk Önderi’nin daha çok konuşmasını istemez mi?” diye sorulunca, bu tür görüş sahipleri susmayı yeğlemişlerdir.

Yine bazılarına göre, İmralı’daki her türlü görüşmenin engellenmesi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı korumak ve güvenilirliğinin zedelenmesini engellemek için yapılıyormuş! Yani mevcut çatışmalı ortamın dışında tutularak Kürt Halk Önderi korunmak isteniyormuş! Bu çatışmalı süreçte yıpranmaması için İmralı’daki görüşmeler yaptırılmıyormuş! Ne diyelim, ağzı olan konuşuyor işte! Başlangıçta bu tür sözlerin bir tür alaya alma maksadıyla yapıldığını sanmıştık. Fakat ciddi ciddi ve inanılarak yazıldığını görünce buraya almak zorunda kaldık. Bir kişi üzerinde en ağır zulüm uygulanarak nasıl korunabilir? Zihinsel özürlülük işte buna denir. Zulmü yapanla sözde “koruyan” aynı güç olduğuna göre ve her türlü yetki de bu gücün elinde bulunduğuna göre, o halde sorunları çözümlesin ki, o zaman ne zulüm uygulamaya ve ne de korumaya ihtiyaç kalsın! Kısaca bu tür aldatıcı ve kafa karıştırıcı propagandalara karşı Kürt halkı artık çok bilinçli ve duyarlıdır. Kürtlerin kolayca kandırılma devri sona ermiştir.

AKP zulmü sadece İmralı’daki ağırlaştırılmış tecritle de sınırlı değildir. AKP Hükümeti asker ve polis operasyonlarını yoğunlaştırarak her gün Kürt gençlerini ve çocuklarını katletmekte ve Kürt halkına derin acılar yaşatmaktadır. Dahası cumhurbaşkanı ve başbakan gibi devletin en üst yetkilileri sözkonusu bu katliamları daha da çoğaltıp sürdüreceklerini açıkça ifade ve ilan etmektedirler. Hükümet toplantılarında Kürtlere karşı savaşın yoğunca tartışıldığı, Başbakan ve yardımcılarının askeri kavramlara ve silah adlarına tam hakimiyetlerinden anlaşılmaktadır. “Perodatör” sözü son günlerde AKP Hükümeti’nin ağzından hiç düşmemektedir. Yeni silah ve cephane alabilmek için ABD’ye adeta yalvarılmaktadır.

Bir de halk ve demokratik siyaset üzerinde uygulanan polis zulmü var. Mevcut polisin tam bir Kürt düşmanlığı temelinde eğitildiği ortada. Halkın en küçük bir demokratik gösterisine en ağır baskı ve terörle karşılık veriliyor. Her gün onlarca insan gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. Tutuklular cezaevi araçlarında cayır cayır yakılıyor. BDP Eşbaşkan Yardımcısı’nın yaptığı açıklamaya göre, son altı ayda 1350 civarı Kürt insanı tutuklanmış. Halk üzerinde terör, demokratik siyaset üzerinde soykırım operasyonları yoğunlaştırılarak sürdürülüyor. Tüm bunların da halk üzerinde uygulanan zulüm olduğu açık.

Örneğin bir Hatip Dicle olayı var. Amed’te en çok oy alarak milletvekili seçilmesine rağmen, küçük bir hukuk hilesiyle vekilliğini düşürüverdiler. Bu da tıpkı İmralı gibi Kürt halk iradesi üzerindeki baskı ve zulmü gösteriyor. Kürt halkının doğrudan oy vererek tek tek seçtiği milletvekilleri halâ zindanlarda tutuluyor. Bir yandan seçilmiş milletvekillerini zindanda tutup serbest bırakmıyorlar, diğer yandansa “Niye meclise gelmiyorsunuz” diyorlar. Peki zindandaki insan nasıl meclise gelecek?

AKP Hükümeti’nin Kürt halkı üzerindeki uygulamalarının faşist terör ve zulüm olduğu tartışmasızdır. Bu uygulamaların insan haklarıyla, demokrasiyle, Müslümanlıkla, kardeşlikle hiçbir ilişkisi yoktur. Bunlar açık terör, zulüm ve soykırımdır. Kürt halkı, Önderliği, gençleri, kadınları ve çocuklarıyla işte böyle bir insanlık dışı zulüm ve soykırıma karşı direnmektedir. Kürt direnişi kadar insani, demokratik, haklı, kardeşliği öngören, kutsal bir direniş yoktur. Bir yerde zulüm ne kadar vahşiyse, direniş de o kadar hakça ve adildir. Zalimler ne kadar saldırgansa, mazlumlar da o kadar cesur, fedakâr ve direnişçidir. Kürdistan’da bugün yaşanan durum işte budur. İmralı zulmüne karşı Kürt Halk Önderi direnmektedir. Asker zulmüne karşı Kürt gerillası direnmektedir. Polis zulmüne karşı tüm halk, gençler, kadınlar ve çocuklar direnmektedir. Zindan zulmüne karşı demokratik siyaset ve tüm tutuklular direnmektedir. Kısaca AKP zulmüne ve faşizmine karşı her yerdeki tüm Kürtler direnmektedir.

Kürt direnişi zulüm ve soykırıma karşı var olma ve özgür yaşama duruşudur. Baskı ve zulme boyun eğmemeyi, teslim olmamayı, insanlık onuruyla başı dik yaşamayı ifade etmektedir. Bu nedenle insanlığın en haklı direnişlerinden biridir. Bunun içindirki, kadın-erkek, yaşlı-genç, çocuk-büyük tüm toplumu içine almaktadır. Her türlü kan ve acıya rağmen büyük bir coşku ve heyecan içinde, tam bir bayram havasında yaşanmaktadır.

Kürt direnişine “terörizm” diyenler, tüm Kürt halkını “terörist” olarak görmektedir. Yetmiş yaşındaki ninenin yürüyüşünden onbeş yaşındaki kızın dağa çıkışını, yediden yetmişe bir halkın varlık ve özgürlük haykırışını “terörizm” olarak damgalamaktadır. Faşizm, sömürgecilik ve soykırımcılık işte budur. Bütün tersi söylemine rağmen AKP Kürt sorununda böyle bir tutumun sahibidir. Bu tutumun sonuç vermesi mümkün değildir. AKP zulmü de, tarihin bütün zalimleri gibi, Neronları gibi yıkılıp gidecektir.

Kazanacak olan Kürt halkının varlık ve özgürlük direnişidir. Kürt çocuklarının ve gençlerinin meydanlardaki haykırışıdır. Beyaz tülbentli Kürt kadınlarının zulüm karşısındaki kahramanca yürüyüşüdür. Kürt Halk Önderi’nin, Kürt demokratik siyasetinin ve Kürt gerillasının yiğitçe direnişidir. Kürtler AKP gerçeğini görmüş, zulme karşı direnişten başka bir yolun kalmadığını anlamıştır. O halde Kürt direnişi gelişecek ve bir kez daha direniş kazanacaktır!

SELAHATTİN ERDEM

Hiç yorum yok: