26 Eylül 2011 Pazartesi

Zeynep, Nergis, Kevser, Nurcan... Heron... Preditör...

Dr.Işık İşcanlı
 
Siirt’te bir silahlı saldırıda hayatını yitiren Zeynep Evin, Nergis Evin, Kevser Çekin ve Nurcan Olgaç’ın aillelerine, yakınlarına ve halkımıza başsağlığı diliyorum. Dört kızımızın HPG gerillalarının kurşunları ile hayatlarını kaybetmiş olmaları acımızı katlıyor, üzüntümüzü derinleştiriyor. Söylenecek çok şey var, hiç bir şey yok...

Her Kürt politikacısının önüne uzanan mikrofonlar da kınama bekleniyor. Öylesine bir ortam hazırlanıyor ki, ya da hazırlandı ki, Kürtlere kınamak dışında seçenek bırakılmadı. ‘Kınamak, kınamamak ve kınayamamak’ adlı makalesi ile bu gazetede D.Barış Abbasoğlu söylenmesi gereken her şeyi söylemiş, benim de ekleyecek fazlaca bir şeyim yok.. Okumayanlara önerim bu makaleyi okumaları…

Dört kızımızın hayatını kaybetmesine de neden olan ve son günlerde oldukça hızlanan ve sürekli can alan olaylar dizisi, son hızla ilerleyen savaş, kitlesel tutuklamalar, Kandil’e yapılan hava harekatının kalıcılaşması ve olağanlaşması, kara harekatının hazırlıkları, Türk medyasının etik sınırları olmayan manipülasyonları, BDP’ye yapılan baskınlar, tutuklamalar bir sürü soruya neden...

Her kes soruyor ve her kesin de bir cevabı ve yorumu var. Garip ve çok acayip olan, hepimiz aynı şeyleri okuyoruz, aynı olayları yaşıyoruz, ancak çok farklı yorumlar yapıyoruz. Ve bu yorumlardan yola çıkarak Devlete ve PKK’ye çözüm reçetesi sunan aklı taşanlar bile var.

Türkiye’de her gün kan dökülüyor, Kürdistan’da nerdeyse basılmadık polis karakolu kalmadı. Yeni konsept ile jandarmadan devir alınan polis karakolları kalbura döndü… Hani ordu da PKK ile çalışan ordu mensupları(!) jandarma karakollarını iyi korumuyorlardı ya, onun yerine saf, devletçi, sivil(!) AKP’li polis karakolları kuruldu ya (üstelik o polis karakollarının çoğu AB fonları ile başka amaçlar için kurulmuştu), işte onlar kalbura döndü… Devlet nerde... New York’ta… Ne yapıyor… Filistin devleti kurmakla meşgul…

Hem de o kadar meşgul ki... TC devleti Filistin devleti kurulsun diye ateşli bir konuşma yaparken... Mahmud Abbas bu konuşmayı dinleme ihtiyacını bile duymuyor... Devlet, bunu bile farkedemeyecek kadar gözü dönmüş…

Bu çok insafsız bir yorum oldu. Devlet New York’ta, Filistin Devleti kurma çabaları yanında kalan boş vaktinde, Preditör satın almayı becerdi. Hem de Amerika ile olan stratejik dostluğunu böylece pekiştirdi… Acaba Türkiye olmasa idi Amerika bu preditörleri başka hangi ülkelere satacaktı… Doğrusu merak edilen bir konu... Hangi akılı ülke kendi sınırları içinde kullanmak için bu pahalı aletleri satın alacak... Eh bu kriz döneminde de Amerika için bulunmaz fırsat… Bir taşla üç kuş vurmak... İki olmasa bile bir bankayı krizden kurtaracak bir para... Üstelikte Preditörler daha 2012 Haziran’ında teslim edilecek... PKK gerillarına müjdeli haber!.. 2012 Haziran’ına kadar preditör yok... Heron da yok... Termal kameralara da bulduğunuz çözüm, aklınızın eseri ...elinizi çabuk tutun...
Preditörler insansız hava uçakları, Heronların bir üst modeli imiş… Türkiye cari açığının yaklaşık üçte biri maliyetinde olan ve İsrail’den satın alınmış Heronların bir üst modeli... Sahi bu Heronlar nerde? Heronlar İsrail’de... Niye İsrail de..?

Bu uzun bir hikaye. Kısacası. Hani şu Heronlar var ya, Türk subayları onları kullanmayı yeterince bilmediklerinden değil, bilerek(!) gerilla grupları yerine TSK’nin gruplarına yönlendirip, AKP iktidarını düşürmek için çalışıyorlardıya!.. İşte o Heronlar... bozuk diye İsrail’e tamir için geri gönderildi… Bu arada Başbakanın Filistin sevdası ve fantazisi gençlik hayalleri uğruna kavgaya girdiği İsrail, kavgayı bahane ederek Heronlara el koydu... Tamir etti mi bilinmez... Ancak geri göndermiyor… Gitti paralar... Kimin cebinden ... tabii ki çalışanların- emekçilerin cebinden... Nerde bu ülkenin namuslu-vicdanlı aydınları… Niye Heronların hesabını sormuyor... Onlar sadece Heronları yöneten subayların niyetini sorgular... Dökülen kanlardan Türk’e ait olanının hesabını sorar, savaşa giden, cebimizden- cebinizden çalınan paraların hesabını değil… Bu ayrıntıya takılıp, ayrıntıyı büyütüp bütünu görmeyi engellemektir. Bu savaşı savunmanın en subtil ve en alçakca yöntemidir…
İşte savaş böyle bir şey…dipsiz bir kuyu... Her kıpırdadığında biraz daha derine düşersin.. Tıpkı TC’nin New York’ta içine düştüğü komik durum gibi... Tıpkı medyanın-aydının içine düştüğü komik durum gibi... Bu savaş sarmalını kırmanın tek bir yolu vardır… Amasız, şartsız.. savaşa hayır demektir... Temiz savaş olmaz...

Sorun bir olayı kınamak ya da kınamamak değil.
Bir ulusun kendini yönetme hakkının, amasız, şartsız ve savaşsız hayata geçirilmesini sağlamaktır… Ve savunmaktır…

isikiscanli@hotmail.com

Hiç yorum yok: