16 Eylül 2011 Cuma

Uluslararası Komplonun Bölgeselleşmesi

İçerisinden geçmekte olduğumuz süreç, tarihsel diyebileceğimiz bir öneme sahiptir. Bu sadece özgürlük ve demokrasi mücadelemiz açısından değil, Ortadoğu hakları içinde bir gerçekliği ifade etmektedir. Küresel sermaye güçlerinin Ortadoğu’ya yönelik askeri ve siyasal müdahaleleri yoğunluk kazanmıştır. Tunus’la başlayan halkların özgürlük ve demokrasi istemlerini dile getiren mücadeleleri, küresel sermaye güçleri tarafından fiilen harekete geçmek için bir vesile olarak görülmüştür. Bu doğrultu da Mısır’da başlayan demokratik hareketliliğe tersinden bir müdahalede bulunularak, yaşanan toplumsal kalkışma askeri bir cunta ile sonuçlandırılmak istenilmiştir. Küresel sermaye güçlerinin gerçekleşen bu karşı-devrimci müdahalesi Libya’da daha ileri boyutlara ulaştırılırken, Suriye’de benzeri bir yaklaşım içerisinde olunduğu anlaşılmaktadır. Mevcut süreçte yaşananlar ise, küresel sermaye güçlerinin Ortadoğu’ya yapmış oldukları bu müdahalenin daha da yoğunlaşacağını ve bölgede giderek daha da yaygınlaşacağını göstermektedir.

Ortadoğu’da yaşanan bu gerçeklik daha önce Kürt Özgürlük ve Demokrasi Güçleri tarafından öngörülmüştü. Önder Apo’ya karşı 9 Ekim 1998’de devreye konan Uluslararası Komplo ile bu gerçeklik ifadelendirilmişti. O süreçte yapılan değerlendirmelerde Önder Apo’ya karşı gerçekleştirilen bu komplonun aynı zamanda Ortadoğu halklarına karşı da yapılan bir komplo olduğuna dikkat çekilmiş ve Kürt Halkı için olduğu kadar Ortadoğu halkları içinde yeni bir sürecin başladığı bir tespit olarak dile getirilmişti. Bugün Ortadoğu’da yaşananlardan öyle anlaşılıyor ki, böylesi bir süreç Ortadoğu halkları açısından somutlaştırılan bir olgu haline getirilmektedir.

Günümüz dünyasında, 20. yüzyılın başların da masa başında, harita üzerinde cetvellerle o günkü konjonktürel duruma bağlı olarak emperyalist güçler tarafından belirlenen Ortadoğu halklarının geleceği, yeniden belirlenmekle karşı karşıya getirilmiştir. Küresel sermaye güçleri 20.yy’ ın başlarında olduğu gibi bugünde Ortadoğu haklarının geleceğini adına Büyük Ortadoğu Projesi dedikleri emperyalist-sömürgeci planı hayata geçirerek belirlemek istemektedirler. Uluslararası Komployla birlikte uygulamaya koydukları bu sürece ise günümüzde daha fazla hız kazandırmış bulunmaktadırlar. 

Bu anlam da 20.yy’ ın başları ile 21.yy’ın başlarının birbirine benzediğini söylemek olanaklı hale gelmiştir. Ancak o günkü dünya gerçekliği ile bugünkü dünya gerçekliğinin birebir aynısı olduğunu söylemekte mümkün değildir, farklılıkları vardır. O süreçte emperyalist güçlerin Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda düzenlemek istemeleri karşısında, bir mücadele ve karşı koyuş yoktu. Bugün Ortadoğu’da Küresel sermaye güçlerinin “Büyük Ortadoğu Projesi” adı altında “Yeni Dünya Düzeni”ni pratik bir olgu haline getirme adımları karşısında Halkların iradesi ve tercihi olan Demokratik Uygarlığın İnşa gerçekliği de bir alternatif olarak belirlenmiş bulunmaktadır. Bu Önder Apo tarafından ortaya konulmuştur. Bu gerçeklik 21. yy’ın başlarının 20. yy’ın başlarından olan farkını ortaya koymaktadır. Artık halklar Küresel sermaye güçlerinin karşısında kendi seçeneklerini ortaya koyma ve alternatiflerini çıkarma koşullarına kavuşmuşlardır.
Bugün, Küresel sermaye güçlerinin Ortadoğu’ya fiilen yöneliminin derinleştiği, yaygın askeri boyutlara vardığı ve bunu asıl seçenek olarak öne çıkarttıkları bir ortam da Kürt Özgürlük ve Demokrasi Hareketine, onun öncü gücüne, Önderliğine yönelik tırmandırılan, yoğunlaştırılan saldırıları da bu gerçeklikten ayrı düşünmek mümkün değildir. Aksine onun en somut bir gerçekleşme biçimi olma özelliğine sahiptir. 

Önder Apo’ya karşı uluslararası komplonun boşa çıkarılması gerçeği, küresel sermaye güçlerini telaşlandırmış ve onların korkuya kapılmalarına neden olmuştur. Çünkü uluslararası komplo ile Ortadoğu devrimci bir önderlikten, Ortadoğu halklarının küresel sermaye güçleri karşısında kendi alternatiflerini ortaya çıkarma ve kaderlerini belirleme gücünden mahrum bırakılması hedeflenmişti. Komplonun boşa çıkarılması ve Kürt Özgürlük Hareketinin yeni bir hamlesel çıkış gerçekleştirerek Mücadele de dördüncü stratejik dönemi başlatmış olması onların böylesi bir hedefe ulaşmalarını engelledi. Bu gerçeklik nedeniyledir ki, küresel sermaye güçlerinin fiilen Ortadoğu’ya askeri müdahalelerinin geliştirildiği bir süreçte, Türk Özel savaş rejimi tarafından da Kürdistan’da yürütülen kirli savaş daha da yoğunlaştırıldı. 
 
Buradan hareketle de, küresel sermaye güçlerinin Ortadoğu’ya yönelik askeri-siyasi müdahalesi ile Türk özel savaşının Kürdistan’da yoğunlaştırılmasını bir planın parçaları olarak görmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Aslında var olan bu gerçekliğe, gelinen aşama da Önder Apo’ya karşı uygulamaya konan Uluslararası komplonun Pratik anlamda bölgeselleştirilmesi/Ortadoğulaşması demekte mümkündür. Bugün tam bir seyirlik haline gelen, özünde ise bir çarpıtmayı ifade eden TC-İsrail “gerginliği” de bu gerçekliği değiştirmemektedir.

TC ve İsrail’in ikiz kardeş oldukları inkâr edilemeyecek kadar bir gerçekliktir. Her ikisi de küresel Siyonist sermayenin çocuğu durumundadırlar. Bunu bugün dünyada kabul etmeyen de yok gibidir. Beyaz Türklerin öncülük ettiği Kara Gladio yerine, AKP’nin rol sahibi kılındığı Yeşil Gladio’nun bugün iktidar da kendini kurumlaştırıyor olması da bu gerçeği değiştirmemektedir. Aksine onu daha da perçinlemektedir. İsrail-TC “gerginliği”nin yandaş-işbirlikçi medya gurupları tarafından öne çıkarılarak göz boyanmaya çalışıldığı bir süreçte, Türkiye’ye İsrail’i korumak amaçlı “Füze kalkanlarını” yerleştirme planlamasının devreye konulması da bunun en somut bir kanıtı olma özelliğine sahiptir. Tüm bunlarla birlikte Önder Apo’ya karşı geliştirilen uluslararası komplonun mimarlarından birinin İsrail olduğu ve Kürdistan’da yürütülen özel savaşın askeri teknik donanımının yine İsrail tarafından sağlandığı unutulmamalıdır.
 
TC-İsrail “ikiz kardeşliği”nin üzerinin örtülmeye, demagojik bir ortamın yaratılmaya çalışıldığı, asıl olarak da imha amaçlı özel-kirli savaşın yoğunlaştırıldığı bir süreçten geçmekteyiz. Önder Apo’ya karşı uygulanan izolasyon artarak devam etmektedir. Bunun bir sonucu olarak da Önder Apo’dan yaklaşık iki aydır haber alınması engellenmektedir. Sistemin sözcüleri de Önder Apo’ya uyguladıkları izolasyonun asıl nedeninin “ne olduğunu” gizlememekte ve itiraf etmektedirler. Yeni kitlesel tutuklamalar için yapılan hazırlıklar devreye konulmuş bulunmaktadır. Yasal-siyasal zemin işlemez kılınmaya ve bir teslimiyet havası yaratılmaya çalışılmaktadır. Askeri ve siyasal soykırım saldırıları tırmandırılmakta ve bunlara her gün yeni boyutlar eklenmektedir. 

Polis sokak ortasında açık hedef gözeterek infazlar gerçekleştirmektedir. Halk içerisinde öne çıkan etkin kişiler tutuklanmakta, katledilmektedir. Psikolojik harekât kapsamında; yıpratma ve itibarsızlaştırma temelinde saldırılar geliştirilmektedir. Zindanlarda bulunan tutsaklar üzerindeki baskılar artırılmaktadır. Tüm bu yaşananlar da göstermektedir ki; R.T.Erdoğan’ın Özel-kirli savaşçı AKP hükümeti, 1990’lara Çiller-Güreş-Ağar dönemine bir dönüş yapmıştır. 

Bununla birlikte bölgesel ve uluslararası alanda saldırılar da yoğunlaştırılmıştır. Özel-kirli savaşçı AKP Hükümeti tarafından, ABD-AB- İsrail ve İran-Irak- Suriye ile bu temelde ilişkiler geliştirilmeye ve antlaşmalar yapılmaya çalışılmaktadır. 16 Temmuz’da İran’ın başlattığı saldırıları ve Danimarka’da Roj TV hakkında süren mahkemeleri bu gerçeklikten ayrı düşünmek olanaklı değildir. Önümüzdeki günlerde de özel-kirli savaş kapsamında içerde ve dışarı da sürdürülen bu saldırıların daha da artacağı açıktır.
 
Cemal Şerik

Hiç yorum yok: