13 Eylül 2011 Salı

Suriye'de Kürtler Yol Haritası Çıkartıyor

Mart ayından bu yana gösterilerin sürdüğü Suriye’de muhalefetin önde gelen temsilcilerinden PYD konferansa hazırlanıyor. Suriye'de ‘Demokratik Özerklik ve Kürtlerin haklarının anayasal güvence altında alınması’ için mücadele eden PYD Başkanı Salih Muhammed, ‘’Suriye'de olan bitenler dışarıya tek taraflı yansıtılıyor. Bunların hepsi bir merkeze bağlı’’ dedi.

Özgür Politika gazetesine konuşan Muhammed, Suriye’deki silahlı muhalefetin arkasında Suudi Arabistan ile Türkiye’nin olduğunu söyledi. Suriye’de Kürtlerin bu süreçten kazançlı çıkmaması için Türkiye’nin ciddi girişimleri olduğunu kaydeden Muhammed, ‘’Türkiye muhalifleri Antalya'da, İstanbul ve Ankara'da toplamalar bu planın bir parçası. Mavi Marmara meselesi de bununla ilgili’’ dedi.

* Suriye'desiniz ve öncelikle orada yaşananları birinci ağızdan öğrenmek istiyoruz.

- Suriye'de onlarca yıldır rejimin zulmüne direnen bir halk var. Bugüne kadar dağınık, örgütlenmemiş, baskı altında olan halk bir fırsatını bulup bunu dile getirmeye başladı. Suriye'de halk ayaklanması rejimin değişebileceğine inananlar tarafından çıkarıldı. Halk rejimin değişebileceğine göre hazırlandı. Diğer taraftan halkın ayaklanmasını hazmedemeyen bir rejim var. Bütün ordunun denetimini sağlayan, halka işkence eden öldüren, bütün hassas noktalara kendi elemanlarını koyan bir rejim var. Rejimin, özel savaş yürütebilecek 150-160 bin kişilik bir gücü var. Baskı rejimini devam ettirmek için bütün bunları halka karşı kullanıyor. Ordudan yoğun bir şekilde ayrılmalar olduğunu düşünmüyoruz. Yani bir başçavuş, bir teğmen ya da bir binbaşı ordudan ayrılabilir ama bu ordunun parçalandığı anlamına gelmez.

Şimdi Suriye'deki halk ayaklanmasından nemalanmak isteyen uluslararası güçler var. Planları tutmaması üzerine Suriye'de olan bitenler dışarıya tek taraflı yansıtılıyor. Bunların hepsi bir merkeze bağlıdır.

Biz PYD olarak Suriye'de değişiklik isteyen uluslararası bu planı halkların lehine olmadığını düşünüyoruz. Ancak haberlerin tek kanaldan verilmesi nedeniyle bizim ve bizim gibi düşünenlerin sesi dışarıya yansımadı.

* Peki öne çıkan muhalif gruplar halkla aynı paralelde mi yürüyor. Halkı temsil edebiliyor mu?

- Bu örgütlerin söylemleri, bağlılıkları, sloganları hepsi halkın talepleridir. Ancak bunlar halkı savunabilecek bir güçte değiller. Bunlar zayıf ve dağınık olduklarından direnişi sürdürmek için bir güçleri yok. Müslüman Kardeşler'den tutalım diğer örgütlere kadar. Örgüt olarak isimleri var ancak halkın arasında yok. Tabi bu durum hem kendilerinden hem de Esad rejiminin baskılarından kaynaklı. Rejim her türlü baskıyı uyguluyor, insanları öldürüyor, özgürlükleri kısıyor. Çeşitli oyunlara başvuruyor. Komplolar yürütüyor.

Tabi uluslararası güçlerle irtibatlı olan muhalifler de var. Bu güçler muhaliflere müdahale edebiliyor. Türkiye'nin rolü burada açıkça görülüyor. Türkiye kendisine verilen görevi yerine getirmek için muhalifleri kullanıyor. Nedir bu görev? Ortadoğu'da ılımlı İslam'la yönetilen rejimler kurmak veya muhaliflerin üstüne gidebileceği bir plan yürütmek. Tabi Türkiye Suriye'deki muhalifleri kullanma karşılığında uluslararası güçlerden Kürtleri bastırma, Kürtleri yok etmede ve Kürtlerin kazandığı hakları geri alma konusunda tam destek görüyor. Bunun için Türkiye, Suriye ile bu kadar yakın ilişkili. Türkiye dediğimiz zaman NATO'yu da kastediyoruz, onların arkasındaki güçleri kastediyoruz. Bunların iki hedefi var. Birincisi ılımlı İslam rejimleri kurmak ikincisi de Kürtleri yok etmek. Bunun için her türlü propagandaya başvuruyorlar.

* Peki hem dağınık ve güçsüz hem de uluslararası güçlerin talimatıyla hareket eden muhaliflerin 'Ulusal Geçiş Konseyi'ni nasıl değerlendirmek gerekir. Bunlar Suriye'nin sorunlarını çözebilir mi?

- Şimdi Suriye'de istikrarı sağlamak, düzeni kurmak zordur. Bu kadar dağınık güçlerin politikaları Suriye içerisinde de kendini gösteriyor. Bunlar ne Kürt sorununu çözebilir ne Alevi, Sünni meselesi çözülür.

Bunlar masa başında oturup birçok kararlar alırlar. İşte 94 kişilik bir Konsey kurdular. Bu Konseyin içerisinde Kürt işbirlikçileri de var. Bu Konsey ülkedeki muhaliflerin haberi olmadan kuruldu. Bunlarla hareket etmeyen örgütleri de bu konseye dahil ettiler. Birçok isim masa başında yazıldı ve Konsey'in bir üyesi gibi görüldü. Bizim 10-20 arkadaşımızın ismini de yazmışlar haberimiz olmadan. Bizler de, bizimle hareket etmeyen başka Kürt örgütü ve yine başka oluşumlar bu Konsey'i yalanladı. Bunların arkasında Suudi Arabistan ve bir de Türk devleti var. Biz PYD olarak demokratik güçlerin -eşit temsiliyet olmak üzere- bir araya gelerek halkın taleplerini çok açık tartışarak bir sonuca varacağını düşünüyoruz. Ülkede yaşayan bütün etnik grupların temsilcileri bir araya gelmeli. Suriye'de sorunların tek bir çözümü demokratik yollardan geçer.

* Bu öneriniz diğer muhalif örgütler tarafından nasıl algılandı? Muhaliflerle ilişkileriniz nasıl? PYD olarak basında fazla yer almıyorsunuz. Kendinizi anlatamıyor musunuz?

- Şunu söyleyeyim Kürtlerin direnişi özellikle de PYD'nin direnişi 2003 yılından bu yana kesilmedi. Bütün düşüncelerimizi dile getiriyorduk. 15 Mart'tan sonra direnişimiz daha da fazlalaştı. Kürt kentlerinde hergün muhakkak bir gösteri, yürüyüş oluyor. Taleplerimizi isteklerimizi haykırıyoruz. Sloganlarımızı söylüyoruz. Ama bunlar dışarıya yansımıyor. Çünkü Suriye'de kurulmak istenen yeni sistemde Kürtlere yer verilmiyor. Mesela burada belli başlı 5-6 kanal var Arapça yayın yapan. Ancak bunlar hiçbir zaman Kürtlerin rengi, Kürt bayrağı olduğu eylemleri öne çıkarmıyor.

Halep'te, Kobani'de Afrin'de Qamişlo'da her Kürt kendinde sokağa çıkmamıza rağmen basın bizi yok sayıyor, bizi bir türlü göstermek istemiyorlar. Tabi bunun arkasında Türkiye var. 1920'lerde oluşan devlet devlet politikasının bir parçası bu. Biraz önce de söyledim Suriye'deki haberler tek bir odaktan yönlendiriliyor. Kürtlerin direnişini, taleplerini görmek istemiyorlar. Ancak Kürtlerin kanı dökülmesi için provokasyonlar var. Bize karşı propaganda yürütüyorlar. Bizim rejimle ilişkilerimizi olduğunu ileri sürüyorlar. Hiç öyle bir şey yok. Oysaki bu rejimden en çok çeken halk biziz. Bize karşı savaştı, şehitlerimiz var, zindanlarda işkenceyle öldürülen insanlarımız var. Bizler Kürtlerin kanı dökülsün istemiyoruz. Rejime bağlı tankların kentlerimize girmesini de istemiyoruz.

Tabi bize karşı propaganda yapanların bir başka niyeti de, olası bir rejim değişiklikten sonra Kürtlerin hiçbir hak elde etmemesi. Bugüne kadar- rejimi bize karşı kullandılar şimdi de bizi muhalefetten ayırmak istiyorlar. Muhalefetin yanında antiKürt propagandası yürütüyorlar. Bizim rejimle ilişkilerimiz olduğunu öne sürüyorlar.

* Kürtler Esad'la görüştü mü?

- Olayların başlamasından sonra Devlet Başkanı Esad'ın bizimle görüşmek istediği söylendi. Ancak biz kan dökülürken, halka şiddet uygulanırken görüşmeyeceğimizi söyledik. Olay öyle kapandı. Daha sonra bize yerel komiteler aracığıyla mesaj gönderdiler. "Talepleriniz nelerdir? gelin konuşalım" dediler. Ancak biz bu yerel komitelerle de görüşmedik.

* Suriye'deki 11 Kürt örgütü biraraya gelerek birlikte hareket etme kararı aldınız. Bu kararı nasıl aldınız? Bu ittifakın gücü?

- Biz PYD olarak ilk günden itibaren diğer Kürt partileriyle görüşüyorduk. PYD Kürtlerin birlik olması, birlikte hareket etmesini istedi. Suriye'deki 11 Kürt partisi olarak bir araya geldi. Bu ittifak içerisinde Kürt sorununa tam hakim olamayan partiler de var. 14 Mayıs'ta partiler olarak bir araya gelip bir Suriye'deki durum ve Kürt çözümü konusunda neler yapabileceğimizi konuştuk ve sonuçta protokol imzaladık. Şimdilik bu protokole sadık kaldık. Ancak sorunlarımız halen devam ediyor. Bir parti gibi hareket edemiyoruz halen. Çünkü nihai sonuçta farklılıklarımız var. Kimi partiler otonomi istiyor. Herkesin talepleri değişik değişik. Şimdi bir konferans düzenlemeye çalışıyoruz. Bunun hazırlık çalışmalarında ilerleme kaydettik. Bir parti gibi hareket etmek istiyoruz. Eğer bir sorun çıkmazsa bir ay içerisinde bu konferansı düzenleyeceğiz. Konferansa katılımların yüzde 45'i siyasi partilerden yüzde 55'i halk delegelerinden oluşacak. Delegeler seçimlerle belirlenecek. Burada oluşacak bir meclis, Kürtlerin en üst düzeydeki merciisi olacak.

* PYD olarak siz ne istiyorsunuz?

Biz, Suriye'de Demokratik Özerklik istiyoruz. Suriye'de Demokratik Özerklik uygulanmasının çok zor olmayacağını düşünüyoruz. Kürtlerin varlığı ve haklarının anayasal güvence altında olmalı. Biz önce Kürtlerin varlığını kabul ettirme, sonra da Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesini istiyoruz. PYD olarak demokratik bir devlet talep ediyoruz.

* Peki Kürtler, Suriye'deki olayları nasıl değerlendiriyor. İlk baştaki tepkileri ne oldu?


- Batı Kürdistan halkı kendisini Suriye'nin bir parçası sayıyor. Bu olanları bir demokrasi mücadelesi olarak görüyor. Ve bunun sınırlarından bahsediyor. Halk ayaklanması ilk başladığı zaman yoğun bir propaganda içindeydiler. Kendilerini kaptırmışlardı. Ancak daha sonra Kürtlerin daha aklı başında davranmaları gerektiğini düşündü. Ve zamanla bizim politikamızın doğru olduğuna inandılar.

Tabi diğer taraftan Kürdistan'ın diğer parçalarıyla ilgililer. Zaten Batı Kürdistan halkı, kendisini Kuzey Kürdistan'ın Suriye içerisindeki uzantısı olarak görüyor. Kürt sorununun çözümünün diğer parçalarla bağlantılı olduğunu düşünüyor. Uluslararası güçlerin Kürt sorunu karşısındaki pozisyonunu görüyorlar, Kürtlerin varlığını kabul etmeyen Kürt düşmanı rejimlerin olduğunun bilincindeler ve Kürtlerin de bunlara karşı ortak bir politikası yürütmesini istiyorlar. Türkiye ve İran'ın saldırılarını kınadılar.

* Suriye'de gösterilerin yoğunlaşmasından sonra rejim bazı 'reformlar' hayata geçirdi. Bunlar içerisinde dikkat çekici olan kimliklerin iadesiydi. Batı Kürdistan'a yüzbinlerce Kürt de kimliksiz. Kürtler, Esad'ın bu adımını nasıl yorumladı?


- Şimdi kimlik vermek ayrı bir şey reformlar ayrı bir şey. Diğer reformlar hayat bulmadı. Çok kısır kaldı. Kimlik iadesinde konusunda da rejim hatasını düzeltti. Şimdi bir halkın kimliğini elinden alıyorsun ve "sen kimliksizsin" diyorsun. Bu çok büyük bir hataydı. Bunun gibi çok hatalar var. Rejim bu hatalardan bir tanesini düzeltti. Rejimin 300 bin kişiden almış olduğu kimliği iade etmesi bir hatanın son bulmasıdır. Bunu bir hak verme veya Kürt sorunu bununla sınırlı değildi. Şimdi 30-40 bin insanımız kimliklerini geri aldı. Daha da alacak olanlar var. Tabi insanlar kimliklerinin geri verilmesinden dolayı sevinçli. Daha önce hiçbir yere gidemiyorlardı bir şey yapamıyorlardı. Şimdi ise bir kimliği-pasaportu oluyor. Kimlik alanların birçok Kuzey Kürdistan'daki akrabalarını ziyaret etti. "Ben artık serbestim, gezebilirim gidebilirim" diyorlar. Bunun için seviniyorlar.

Rejim kalkıpta Kürt sorununu sadece bir kimlikle ya da birkaç hatadan dönüşle sınırlandırması asla kabul edilemez. Onlarca yıldır devam eden kırgınlıklar, hatalar var. Suriye'de demokratikleşme, Kürtlerin varlığını tanımakla, Kürtlerin bütün haklarını vermekle başlar.

* Peki daha düne kadar Beşar Esad'a 'kardeşim' diyen Türkiye Başbakanı Erdoğan neden birden Esad'a sırtını döndü. Muhaliflere kapılarını sonuna kadar açtı?

- Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın ve partisinin bir misyonu var. Erdoğan'ın misyonu, ılımlı İslam rejimleri kurmak ve Kürtleri dıştalamak. Bu misyonu Erdoğan'a uluslararası güçler ve NATO tarafından verildi. Kendi iktidarının devamı için bu misyonu hayata geçirmek olacak. Erdoğan'a görev, (ABD eski Başkanı George W.) Bush'la 2007 yılının Kasım ayında yaptığı görüşme sırasında verildi. Şimdi gündemde olan Mavi Marmara olayı hepsi bu misyonun bir parçası. Erdoğan, partisini Ortadoğu'ya kabullendirmek istiyor.

Erdoğan'ın Esad'a 'kardeşim' dediği zaman Suriye'deki oyun daha sahneye konmamıştı. Ne zamanki Suriye'de olaylar başladı Erdoğan değişmeye başladı. Erdoğan misyonunu yerine getirmeye başladı. Suriye rejiminin yıkılması ve buraya uluslararası güçlerin politikasını yerleştirmek için çaba sarfediyor.

Bir de Suriye'de Kürtler var. Dolayısıyla Erdoğan'ın Suriye'ye ilgilenmesi için iki nedeni var. Şimdi Erdoğan, misyonunu yapmanın yanısıra Kürtlerin de bu süreçten kazançlı çıkmaması için elinden geleni yapıyor. Muhalifleri Antalya'da, İstanbul ve Ankara'da toplamalar bu planın bir parçası. Muhaliflerin içerisinde yer alan Müslüman Kardeşler üyeleri, örgütün en ılımlı kesimi. Ve bunlar AKP'yle yakın ilişki içerisinde. Yine bu muhalifler içerisinde Kürt işbirlikçileri var. Böyle güçleri toplanmış Türkiye'de. Erdoğan da Kürt sorununu çözmek istemiyor bilakis bu durumu kendi lehlerine çevirmek istiyor. Batı Kürdistan'ın bütün kentlerinde ısrarla bize karşı anti propaganda yapıyorlar. Bu öyle tesadüfü falan değildir.

* Peki Esad'a destek veren İran'ın pozisyonu ne? Kürtler sözkonusu olunca onlar da Esad'a kapıyı gösterecekler mi?

- Zaten çok acayip bir durum var. Bütün ülkelerin ne kadar çelişkisi varsa sözkonusu Kürtler olunca hepsi birden birleşiyor. Kim düşünebilirdi ki, İran uçakları ABD'nin yardımıyla bilgi toplayacağını. ABD, topladığı bilgileri Türkiye'ye veriyor Türkiye de bu bilgileri İran'a veriyor. İran da kalkıp bu bilgilerle Kürtleri bombalıyor. Şimdi İran, Suriye rejiminin yıkılmasını istemiyor. Çünkü iki rejim müttefiktir. Ama Kürt meselesi oldu mu farklı davranıyor. Türkiye'yle birlikte hareket ediyor. Türkiye ile İran, Ortadoğu'ya kim hakim olacak yarışında-kavgasında. Ama buna rağmen ikisi Kürtler karşısında birleşiyor. Kürtleri yok etmek istiyorlar.

* Uluslararası güçler ittifak halindeki Kürtlerle bir teması oldu mu?

- Elbette oldu. Bizim bu duruşumuz kendilerine uymuyor ve onlarda kendi Kürtlerini yaratmak istiyorlar. İşte bunu Kürdistan'ın diğer parçalarında yapmaya çalıştı. 2003'ten beri Amerika, Kürtlerle uğraşıyor. Hatta ABD, 1994 ve 1995 yıllarında onlarca Kürdü Amerika'ya götürdü eğitti ve sonra bunları getirip Kürdistan'a yerleştirdi. Bizlerle ilgilenmeleri de bu yönde. Ya onların Kürdü olacağız ya da hiç. Biz özgürlüğü tercih ediyoruz.

Ortadoğu'da çok güçlü ve hassas bir süreçten geçiyoruz. Bir çok oyun oynanıyor. Osmanlı entrikalarında kalma tecrübelerimiz var. Kürtlerin birlik olması gerekiyor. Uyanık olmalıyız. Yoksa bu süreçte çok zararlı çıkarız. Dört parçadaki örgütler, ulusal bir konferansta bir araya gelmeli. Bütün güçler katılarak Kürtler için ortak bir politika yürütmeliyiz.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: