28 Eylül 2011 Çarşamba

Sınır Ötesi Askeri Harekât

Sınır ötesi askeri bir harekât Türkiye’nin temel gündem maddesi haline gelmiş bulunmaktadır. Türkiye’de hemen hemen tüm siyasal çevre ve kişiler bu konuyu tartışmakta ve olası sonuçları hakkında görüşler ortaya koymaktadırlar.Tabi ki, ifade edilen tüm bu görüşler tartışma konusudurlar. Yeri geldikçe de tartışılacaktır da. Ancak burada, belirtilmesi gereken başka hususlarında olduğunu da unutmamak gerekmektedir.

Türkiye’de kamuoyu, Türk devleti tarafından PKK’ye karşı düzenlenmiş olan sınır ötesi askeri harekâtların yeni başlamadığını, otuz yılı aşan bir geçmişe sahip olduğunu iyi bilmektedir. Böylesi bir askeri harekâta ilk defa 1983 yılında tanık olunmuştur. O zaman Türk savaş uçakları tarafından PKK’nin Güney Kürdistan’da üstlenmiş olduğu alanlara yönelik saldırılar gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bu saldırıyı 1992’nin son aylarında karadan ve havadan gerçekleştirilen saldırılar izlerken, 1993 yılında Zele’ye yönelik elliden fazla savaş uçağının katıldığı hava harekâtı takip etmiştir. Ardından da 1993’den bugüne kadar da gerek havadan gerekse de karadan Türk devletinin PKK’ye yönelik sayısı onlarla ifade edilen sınır ötesi saldırıları gerçekleşmiştir. 

Bugünde yapılan tartışmalardan ve kamuoyuna sızdırılan bilgilerden de anlaşıldığı kadarıyla bu saldırılara bir yenisi daha eklenmek istenilmektedir. Özellikle de Türk egemen basın-yayın organlarında bu konu sürekli gündemde tutulmakta ve böyle bir saldırı için psikolojik harekât kapsamında kamuoyu buna hazır hale getirilmeye çalışılmaktadır. Mevcut durumda, kamuoyunda yaratılan bu psikolojik algıya bağlı olarak, “ha bugün, ha yarın” Türk devletinin karadan sınır ötesi askeri bir harekâtının yapılacağı an meselesi olarak görülmeye başlanılmıştır.

Bunlar açıktan görünen, basın-yayın organlarına yansıyan ve tartıştırılan hususlar olmaktadır. Ancak bunlarla birlikte sorunun görülmesi ve tartışılması gereken başka boyutları da bulunmaktadır.
Burada öncelikle görülmesi ve tartışılması gereken konuların başında; birinci olarak; “davulla-zurnayla” gidilir gibi kamuoyuna yansıtılan “sınır ötesi operasyon” görünümünün ifade ettiği asıl anlam gelmektedir. Aslında yaratılan bu hava içerisinde, böyle bir harekâtın gerçekleşip-gerçekleşmeyeceğine dair kuşkuların oluşmasına da neden olunmaktadır. Böyle de olsa, genel kanı yeni bir sınır ötesi askeri harekâtın kapı da hazır halde beklediğine dair olmaktadır. 

Başta da dikkat çekildiği gibi, sınır ötesi askeri harekâtlar Türk devleti için yeni değildir. Defalarca denenmiştir. PKK’nin 15 Ağustos 1984 Eruh- Şemdinli eylemlerini gerçekleştirmeden önce 1983’den bu yan Türkiye’nin gündeminde yer almaya başlamıştır. Türk devletinin PKK’ye karşı her saldırı planını gündeme getirdiğinde başvurduğu bir yöntem olarak öne çıkarılmış ve her defasında da uygulamaya konulmadan önce üzerine büyük gürültüler koparılmıştır. Bugüne kadar yapılan tüm sınır ötesi harekâtlara dair basın-yayın organlarında çıkan haberlere, yazılara bakıldığında bu gerçek daha yakından görülecektir.

Yapılan her sınır ötesi saldırı öncesi ve sonrasında egemen basın-yayın organlarında gerçek dışı haberler ve fotoğraflar sayfaları doldurarak yayınlanmıştır. Yayınlanan bu haberlere bakılırsa her sınır ötesi hareketle birlikte adeta “yer yerinden oynamış” ve PKK bir daha “belini doğrultamaz hale getirilmiştir.” Sonuçta her sınır ötesi saldırı sonrası birbirinin benzeri olan bu haber ve fotoğraflar artık öyle bir noktaya varmıştır ki, toplumu usandırmış ve “Çobanın yalan hikâyesine” dönüşmüştür. 

Kamuoyu içerisinde artık bunlara inanacak olan varsa da, artık onlarda inanmaz/inanamaz bir hale gelmişlerdir. Bu gerçek İnternete düşen Wikileaks belgelerine bile konu olmuştur. O belgelerde ABD’nin Ankara Büyükelçisinin 4 Ocak 2008 tarihinde Washington’a gönderdiği kriptoya yer verilmiştir. Orada Türk Genel Kurmay Başkanlığı tarafından 16-26 Aralık 2007 tarihleri arasında gerçekleşen hava saldırılarına ilişkin yapılan açıklamalara ilişkin olarak, farklı bilgilendirmelerde bulunulmuştur. Bahsi geçen 16-26 Aralık 2007 tarihleri arasındaki saldırılarda Türk Genel Kurmay Başkanlığının açıklamalarından farklı olarak, bu saldırılar da PKK’nin kaybının 150 değil. “Gerçek rakamın on civarında olduğunu düşünüyoruz” denilerek karşıt istikamette bir görüş dile getirilmiştir.
Bu belge ile de daha net bir şekilde anlaşıldığı gibi, 1983’den bu yana sayısı onlarla ifade eden “sınır ötesi” olarak adlandırılan askeri harekâtlarının sonuçları Türk egemen basın-yayın organlarında gösterildiği gibi değildir.

Gelinen aşamada da yapılan bu sınır ötesi askeri harekâtların sonuç vermediği ortaya çıkmıştır. Bugün bu gerçeği, bir-çok kez basın-yayın organlarına da yansıdığı gibi, bahsi geçen askeri harekâtlar da komuta düzeyinde görev almış olan Türk Generalleri bile itiraf etmek zorunda kalmışlardır.

İkinci olarak; bugüne kadar gerçekleştirilen sınır ötesi askeri harekâtlar toplum üzerinde giderek daha fazla bir bıkkınlık derecesine varan bir etki yaratmaya başlamıştır. Öyle ki her yeni bir sınır ötesi askeri harekât gündeme getirildiğinde “yine mi?” sorusunu sorar hale gelmiştir. Buda giderek Türkiye’de toplumunda özel-kirli savaş karşıtlığının daha fazla gelişmesine neden olmuştur. Bunun bir sonucu olarak da, Türkiye’de toplum yeni bir sınır ötesi askeri harekât düşüncesine karşıt bir konum içerisinde bulunmaktadır.

Her gün sınır ötesine yönelik gerçekleştirilecek olan “yeni bir askeri harekâtın” propagandası Türk devlet yetkilileri ve egemen basın-yayın organları tarafından yapılıyor olsa da; bu, toplum üzerinde etkili olamamaktadır. Artık Türkiye’de özel-kirli savaş karşıtı bir kamuoyu giderek güçlenmekte olduğu rahatça söylenebilmektedir.

Oluşan bu kamuoyunun etki alanı ise her gün daha da genişlemektedir. Asker aileleri de giderek bu kamuoyuna dâhil olmaktadırlar. Artık aileler çocuklarını askere göndermek istememektedirler. Ölen askerlerin cenaze törenlerinde aile ve yakınları savaş karşıtlıklarını dile getirmektedirler.

Türkiye toplumunda barıştan yana olan eğilim güçlenmektedir. Sadece Kürtlerin değil, aynı şekilde başta Türker olmak üzere Türkiye’de yaşayan diğer halk ve topluklarında demokratikleşmeden ve barıştan yana tutum belirlemeye başlamış olmaları da bunu göstermektedir. Egemen basın-yayın organları ve devlet yetkilileri de bu gerçeği görmekte ve bundan korkmaktadırlar.

Üçüncü olarak; gelinen aşamada özel-kirli savaşın askeri ve siyasal boyutu artık birlikte ele alınmaktadır. Bu gerçeklik artık gizlenemez bir hal almıştır. Özellikle de AKP hükümetleri boyunca daha açık bir hale gelmiştir.

Bugüne kadar Kürdistan’da yürütülen özel-kirli savaşın daha çok askeri boyutu görülmüş, siyasal yönü gölgede kalmıştır. Bu daha çok da AKP hükümetleri döneminde yapılmıştır. Bugün bunun bir aldatmaca olduğu ortaya çıkmıştır.

AKP hükümet olurken, ona biçilen temel misyon Kürt Özgürlük ve Demokrasi Mücadelesinin tasfiye edilmesi olmuştur. R.T.Erdoğan’da Dolmabahçe Sarayında bunun sözünü vermiştir. AKP’nin 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra yeniden hükümet olmasıyla birlikte de bu doğrultu da harekete geçilmiştir. Meclisten sınır ötesi askeri harekât teskeresinin geçmesi ile birlikte sınır ötesine de taşan askeri saldırılara hız kazandırılmıştır. Zap’a yönelik askeri işgal saldırısı gerçekleştirilmiştir. Ancak başarılı olunamamıştır. Awaze Çiya Gurubunun ZAP Destanında dile getirdikleri gibi “atlı gelmiş yaya gitmişlerdir.”

Zap’ta yaşanan, sadece askeri anlamda bir yenilgi değildir. Belki de askeri yenilgiden daha fazla siyasal alanda yaşanılan bir yenilgidir. Bu yenilgiyi AKP hükümeti yaşamıştır. AKP Hükümeti bu gerçeğinin üzerini örtmüş ve faturayı askerlere çıkarmış olsa da bunu başaramamıştır. ,
Yeniden gündeme getirilen yeni bir sınır ötesi harekât içinde bu gerçeklik geçerliliğini korumaktadır.
Dördüncü olarak;  görülmesi ve üzerinde tartışılması gereken asıl konuda burada kendisini göstermektedir.

Bugün başlatılması öngörülen sınır ötesi askeri harekât, askeri hedeflerden daha çok siyasal hedefler gözetmektedir. Onun içindir ki hedeflerde buna göre belirlenmiştir. Bunun komuta merkezinde de yer alan AKP Hükümetinden başkası değildir. O nedenledir ki, gerçekleştirilmesi öngörülen bu sınır ötesi askeri hareketin sadece siyasal değil, askeri olarak da sorumlusu AKP Hükümetidir.

Artık, gerçekleştirilmesi ön görülen yeni sınır ötesi askeri bir harekette AKP Hükümetinin Zap’ta olduğu gibi yenilginin faturasını sadece askerlere çıkarma koşulları tamamen ortadan kalkmıştır. Bu yönüyle gündemde tutulan yeni sınır ötesi askeri bir harekâtın diğerlerinden farklı olan yönleri vardır. Sorumluluk tamamen AKP Hükümetine aittir ve yaşanacak sonuç sadece bir askeri harekâtın değil, AKP hükümetinin de kaderini belirleyecektir.

Bu şekilde, Türkiye’de sınır ötesi yeni bir askeri harekâta dair tartışmalar yapılırken, görülmesi gereken başka hususlarında bulunduğunu da unutmamak gerekmektedir.     

Cemal Şerik

Hiç yorum yok: