Sınır ötesi askeri
bir harekât Türkiye’nin temel gündem maddesi haline gelmiş
bulunmaktadır. Türkiye’de hemen hemen tüm siyasal çevre ve kişiler bu
konuyu tartışmakta ve olası sonuçları hakkında görüşler ortaya
koymaktadırlar.Tabi ki, ifade edilen tüm bu görüşler tartışma
konusudurlar. Yeri geldikçe de tartışılacaktır da. Ancak burada,
belirtilmesi gereken başka hususlarında olduğunu da unutmamak
gerekmektedir.
Türkiye’de kamuoyu, Türk devleti tarafından PKK’ye
karşı düzenlenmiş olan sınır ötesi askeri harekâtların yeni
başlamadığını, otuz yılı aşan bir geçmişe sahip olduğunu iyi
bilmektedir. Böylesi bir askeri harekâta ilk defa 1983 yılında tanık
olunmuştur. O zaman Türk savaş uçakları tarafından PKK’nin Güney
Kürdistan’da üstlenmiş olduğu alanlara yönelik saldırılar
gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bu saldırıyı 1992’nin son aylarında
karadan ve havadan gerçekleştirilen saldırılar izlerken, 1993 yılında
Zele’ye yönelik elliden fazla savaş uçağının katıldığı hava harekâtı
takip etmiştir. Ardından da 1993’den bugüne kadar da gerek havadan
gerekse de karadan Türk devletinin PKK’ye yönelik sayısı onlarla ifade
edilen sınır ötesi saldırıları gerçekleşmiştir.
Bugünde yapılan
tartışmalardan ve kamuoyuna sızdırılan bilgilerden de anlaşıldığı
kadarıyla bu saldırılara bir yenisi daha eklenmek istenilmektedir.
Özellikle de Türk egemen basın-yayın organlarında bu konu sürekli
gündemde tutulmakta ve böyle bir saldırı için psikolojik harekât
kapsamında kamuoyu buna hazır hale getirilmeye çalışılmaktadır. Mevcut
durumda, kamuoyunda yaratılan bu psikolojik algıya bağlı olarak, “ha
bugün, ha yarın” Türk devletinin karadan sınır ötesi askeri bir
harekâtının yapılacağı an meselesi olarak görülmeye başlanılmıştır.
Bunlar
açıktan görünen, basın-yayın organlarına yansıyan ve tartıştırılan
hususlar olmaktadır. Ancak bunlarla birlikte sorunun görülmesi ve
tartışılması gereken başka boyutları da bulunmaktadır.
Burada
öncelikle görülmesi ve tartışılması gereken konuların başında; birinci
olarak; “davulla-zurnayla” gidilir gibi kamuoyuna yansıtılan “sınır
ötesi operasyon” görünümünün ifade ettiği asıl anlam gelmektedir.
Aslında yaratılan bu hava içerisinde, böyle bir harekâtın
gerçekleşip-gerçekleşmeyeceğine dair kuşkuların oluşmasına da neden
olunmaktadır. Böyle de olsa, genel kanı yeni bir sınır ötesi askeri
harekâtın kapı da hazır halde beklediğine dair olmaktadır.
Başta
da dikkat çekildiği gibi, sınır ötesi askeri harekâtlar Türk devleti
için yeni değildir. Defalarca denenmiştir. PKK’nin 15 Ağustos 1984 Eruh-
Şemdinli eylemlerini gerçekleştirmeden önce 1983’den bu yan Türkiye’nin
gündeminde yer almaya başlamıştır. Türk devletinin PKK’ye karşı her
saldırı planını gündeme getirdiğinde başvurduğu bir yöntem olarak öne
çıkarılmış ve her defasında da uygulamaya konulmadan önce üzerine büyük
gürültüler koparılmıştır. Bugüne kadar yapılan tüm sınır ötesi
harekâtlara dair basın-yayın organlarında çıkan haberlere, yazılara
bakıldığında bu gerçek daha yakından görülecektir.
Yapılan her sınır
ötesi saldırı öncesi ve sonrasında egemen basın-yayın organlarında
gerçek dışı haberler ve fotoğraflar sayfaları doldurarak yayınlanmıştır.
Yayınlanan bu haberlere bakılırsa her sınır ötesi hareketle birlikte
adeta “yer yerinden oynamış” ve PKK bir daha “belini doğrultamaz hale
getirilmiştir.” Sonuçta her sınır ötesi saldırı sonrası birbirinin
benzeri olan bu haber ve fotoğraflar artık öyle bir noktaya varmıştır
ki, toplumu usandırmış ve “Çobanın yalan hikâyesine” dönüşmüştür.
Kamuoyu içerisinde artık bunlara inanacak olan varsa da, artık onlarda
inanmaz/inanamaz bir hale gelmişlerdir. Bu gerçek İnternete düşen
Wikileaks belgelerine bile konu olmuştur. O belgelerde ABD’nin Ankara
Büyükelçisinin 4 Ocak 2008 tarihinde Washington’a gönderdiği kriptoya
yer verilmiştir. Orada Türk Genel Kurmay Başkanlığı tarafından 16-26
Aralık 2007 tarihleri arasında gerçekleşen hava saldırılarına ilişkin
yapılan açıklamalara ilişkin olarak, farklı bilgilendirmelerde
bulunulmuştur. Bahsi geçen 16-26 Aralık 2007 tarihleri arasındaki
saldırılarda Türk Genel Kurmay Başkanlığının açıklamalarından farklı
olarak, bu saldırılar da PKK’nin kaybının 150 değil. “Gerçek rakamın on
civarında olduğunu düşünüyoruz” denilerek karşıt istikamette bir görüş
dile getirilmiştir.
Bu belge ile de daha net bir şekilde
anlaşıldığı gibi, 1983’den bu yana sayısı onlarla ifade eden “sınır
ötesi” olarak adlandırılan askeri harekâtlarının sonuçları Türk egemen
basın-yayın organlarında gösterildiği gibi değildir.
Gelinen aşamada
da yapılan bu sınır ötesi askeri harekâtların sonuç vermediği ortaya
çıkmıştır. Bugün bu gerçeği, bir-çok kez basın-yayın organlarına da
yansıdığı gibi, bahsi geçen askeri harekâtlar da komuta düzeyinde görev
almış olan Türk Generalleri bile itiraf etmek zorunda kalmışlardır.
İkinci olarak; bugüne kadar gerçekleştirilen sınır ötesi askeri harekâtlar toplum üzerinde giderek daha fazla bir bıkkınlık derecesine varan bir etki yaratmaya başlamıştır. Öyle ki her yeni bir sınır ötesi askeri harekât gündeme getirildiğinde “yine mi?” sorusunu sorar hale gelmiştir. Buda giderek Türkiye’de toplumunda özel-kirli savaş karşıtlığının daha fazla gelişmesine neden olmuştur. Bunun bir sonucu olarak da, Türkiye’de toplum yeni bir sınır ötesi askeri harekât düşüncesine karşıt bir konum içerisinde bulunmaktadır.
Her gün sınır ötesine yönelik
gerçekleştirilecek olan “yeni bir askeri harekâtın” propagandası Türk
devlet yetkilileri ve egemen basın-yayın organları tarafından yapılıyor
olsa da; bu, toplum üzerinde etkili olamamaktadır. Artık Türkiye’de
özel-kirli savaş karşıtı bir kamuoyu giderek güçlenmekte olduğu rahatça
söylenebilmektedir.
Oluşan bu kamuoyunun etki alanı ise her gün daha
da genişlemektedir. Asker aileleri de giderek bu kamuoyuna dâhil
olmaktadırlar. Artık aileler çocuklarını askere göndermek
istememektedirler. Ölen askerlerin cenaze törenlerinde aile ve yakınları
savaş karşıtlıklarını dile getirmektedirler.
Türkiye toplumunda barıştan yana olan eğilim güçlenmektedir. Sadece Kürtlerin değil, aynı şekilde başta Türker olmak üzere Türkiye’de yaşayan diğer halk ve topluklarında demokratikleşmeden ve barıştan yana tutum belirlemeye başlamış olmaları da bunu göstermektedir. Egemen basın-yayın organları ve devlet yetkilileri de bu gerçeği görmekte ve bundan korkmaktadırlar.
Üçüncü
olarak; gelinen aşamada özel-kirli savaşın askeri ve siyasal boyutu
artık birlikte ele alınmaktadır. Bu gerçeklik artık gizlenemez bir hal
almıştır. Özellikle de AKP hükümetleri boyunca daha açık bir hale
gelmiştir.
Bugüne kadar Kürdistan’da yürütülen özel-kirli savaşın
daha çok askeri boyutu görülmüş, siyasal yönü gölgede kalmıştır. Bu daha
çok da AKP hükümetleri döneminde yapılmıştır. Bugün bunun bir aldatmaca
olduğu ortaya çıkmıştır.
AKP hükümet olurken, ona biçilen temel
misyon Kürt Özgürlük ve Demokrasi Mücadelesinin tasfiye edilmesi
olmuştur. R.T.Erdoğan’da Dolmabahçe Sarayında bunun sözünü vermiştir.
AKP’nin 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra yeniden hükümet olmasıyla
birlikte de bu doğrultu da harekete geçilmiştir. Meclisten sınır ötesi
askeri harekât teskeresinin geçmesi ile birlikte sınır ötesine de taşan
askeri saldırılara hız kazandırılmıştır. Zap’a yönelik askeri işgal
saldırısı gerçekleştirilmiştir. Ancak başarılı olunamamıştır. Awaze Çiya
Gurubunun ZAP Destanında dile getirdikleri gibi “atlı gelmiş yaya
gitmişlerdir.”
Yeniden gündeme getirilen yeni bir sınır ötesi harekât içinde bu gerçeklik geçerliliğini korumaktadır.
Dördüncü olarak; görülmesi ve üzerinde tartışılması gereken asıl konuda burada kendisini göstermektedir.
Bugün
başlatılması öngörülen sınır ötesi askeri harekât, askeri hedeflerden
daha çok siyasal hedefler gözetmektedir. Onun içindir ki hedeflerde buna
göre belirlenmiştir. Bunun komuta merkezinde de yer alan AKP
Hükümetinden başkası değildir. O nedenledir ki, gerçekleştirilmesi
öngörülen bu sınır ötesi askeri hareketin sadece siyasal değil, askeri
olarak da sorumlusu AKP Hükümetidir.
Artık, gerçekleştirilmesi ön
görülen yeni sınır ötesi askeri bir harekette AKP Hükümetinin Zap’ta
olduğu gibi yenilginin faturasını sadece askerlere çıkarma koşulları
tamamen ortadan kalkmıştır. Bu yönüyle gündemde tutulan yeni sınır ötesi
askeri bir harekâtın diğerlerinden farklı olan yönleri vardır.
Sorumluluk tamamen AKP Hükümetine aittir ve yaşanacak sonuç sadece bir
askeri harekâtın değil, AKP hükümetinin de kaderini belirleyecektir.
Bu
şekilde, Türkiye’de sınır ötesi yeni bir askeri harekâta dair
tartışmalar yapılırken, görülmesi gereken başka hususlarında bulunduğunu
da unutmamak gerekmektedir.
Cemal Şerik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder