Medyanın
savaş/çatışma konseptine destek verici bir şekilde başlatmış olduğu
psikolojik propaganda harbinin bombardımanı arasında kim gerçeği fark
edebilir? Bunca yalan, belli yerlerce servis edildiği sırıtan bilgi
kirliliği içerisinde hakikatin hangisi olduğunu kim bulabilir?
Medyanın
verdiği haberlerin gerçeği saptırma amaçlı olduğuna inandığımız için,
gerçeği araştırmak ve Şemdinli’deki son çatışmanın üzerindeki perdeyi
aralamaya ve bunu yaparken de adaletten ayrılmamaya çabaladık. Bunun
için tarafların söyledikleri ve görgü tanıklarının ifadelerini
önemsedik. Devlet erkanı genel anlamda böyle bir görüşmeye yanaşmadı ve
Ankara’dan yapılan görüşme randevularına red cevabı verdi, buna rağmen
onların kapılarına dayandık. Ancak “o geceyi siz yaşamadınız, kimin kime
ateş ettiği belli değildi. Daha olayı araştırmadık ve dolayısıyla bir
şey söylemek zordur…” şeklinde beyanda bulunan yetkililerin, bizden daha
fazla bilgi sahibi olmadıklarını gördük. En uzak Asya ülkelerinden,
Afrika’ya, Libya’ya, Tunus’a, Bosna’ya veya Gazze’ye çıkarma yapan,
buralara heyetler halinde gitmeyi ve sıkıştıkları zaman da kendilerini
sorunun tarafı olarak tanıtmayı marifet bilen bazı dostlarımız, onlarca
insanın katledildiği, büyük bir kasabanın bir gece boyu ateş altında
kaldığı, insanların düşman kamplara ayrılarak ayrıştığı ve büyük bir
insanlık dramının yaşandığı Şemdinli’ye kadar gelemediler, burada neler
olduğunu anlamaları için gözlemlerimizi, belki onlar da duyar diye
burada beyan etmek istedik. Şemdinli’de ne oldu? Görgü tanıklarının
anlattıkları medyadan duyduklarımızdan çok farklıydı…
14.09.2011
günü, Diyarbakır, Van ve Hakkari Mazlumder, İHD ve Baro’dan insan
hakları heyeti çerçevesinde kalabalık bir grubla birlikte Şemdinli’ye
gittik. Herkes kendi alanında görüşmeler yaparak ve görgü tanıklarını
dinleyerek not alma çalışmasını yaptı. Olayları analiz etme ve kanaat
belirtmenin yerine tanıkların ifadesinden ne olduğunu kavramaya
çalışmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Görüşmeleri, kimsenin
etkisinde kalmamaları için çoğunlukla sadece görgü tanığının katıldığı
bir toplantıyla yaptık. Ancak şunu belirtmek sanırım kaçınılmaz. Ulusal
kanallarda verilen PKK’nin düğün bastığı ve iki sivili katlettiği
şeklindeki haberlerin doğru olduğuna dair her hangi bir delile
ulaşamadık. Görgü tanıklarının büyük bir bölümü, medyanın başlatmış
olduğu psikolojik savaştan dolayı duydukları rahatsızlığı dile
getiriyorlardı.
Olayda yaşamını yitiren 4 sivil var. Üçü şehrin ve çatışma alanının yaklaşık 6 km
dışında, evlerinin bahçesinde iken düşen bir havan mermisi sonucu
yaşamını yitirmiş. Ölenlerin kardeşiyle konuştuk. Havan topu
zannettikleri merminin ölenlerin yaklaşık 5 metre ve kendisinin ise 7 metre
yakınına düştüğünü söyledi. Heronların kendilerini PKK’li sanıp merkeze
bildirmesi üzerine atışın yapılmış olabileceği ihtimali üzerinde
duruyorlardı. Bunun yanında ölenlerin yakınları PKK’ye karşı tepkili
olmadıkları gibi güvenlik güçlerinden şikayetçi olduklarını her
görüşmede dile getiriyorlardı. Bir genç ise belediyenin bahçesinde
yapılan ve bitmiş olan düğünde iken, emniyet müdürlüğü tarafından açılan
yoğun ateşten davetlileri binaya soktuktan sonra, kendisi de belediye
binasına girmek üzereyken vurulmuş.
Ulusal
basında yayınlanan haberler sonrasında halkın PKK’ye tepkili olmasını
bekliyorduk. Ancak ölen 4 sivilin taziyesinin bir halı sahada
yapıldığını, altta ölen üç kişinin resimlerinin bulunduğunu üstte ise
Abdullah Öcalan’ın posterinin ve bir PKK bayrağının bulunduğunu görünce
ve bir de görgü tanıklarının, cenaze sahiplerinin konuşmalarına şahit
olunca medyanın zihnimiz üzerinde ne kadar rahat oynayabildiğini
yaşayarak anladık. Taziye çadırı o ağır çatışmaya rağmen, PKK ve Öcalan
posterleriyle süslenmişti. Bir km ileride içişleri bakanı İdris Naim
ŞAHİN esnafı ziyaret ediyordu, elbette büyük bir güvenlik çemberi
altında. Kasabayı dolaştı ve kendisi bu taziyeye gelmedi. Gelmemesini de
anlayışla karşıladık. Çünkü gelemezdi, gelse PKK bayrağının altında
oturmak ve fatiha okumak zorunda kalacaktı ve medya da içine düşmüş
olduğu bu paradoksu (belki) işleyecekti.
Güvenlik
noktalarının duvarlarında çok yoğun mermi ve roket izleri vardı. Herkes
30 yıllık çatışmalı bu dönem boyunca, düzenlenen bu eylemin yaşanan en
büyük, en kapsamlı, en şiddetli ve en uzun süreli şehir baskını olduğu
konusunda adeta hem fikirdi. Baskın 21.48 de başlamış. 21.30 gibi
ellerinde ağır silahlar bulunan 6-7 kişilik PKK’li militanın şehrin en
merkezi ve ana caddesinden geçtiğini ve caddede bulunan birkaç gencin
yanından geçerken “herin malêt xwe em ji bo şer hatine. Emê şer biken.”
(Evlerinize gidin, biz savaşmaya geldik) dediğini, birçok görgü tanığı
aktardı. Başka görgü tanığı, PKK‘li militanların bir kahvehanenin
yanından geçerken kahvedekilere “şevbaş heval, emê şer bikin herin malêt
xwe” yani “iyi geceler arkadaşlar, biz savaşacağız evlerinize gidin”
diyerek geçtiğini anlattılar. 21.48’de şehir merkezinde başlayan çatışma
24.00 a
kadar sürmüş. Sabaha karşı 03.00 civarında ise PKK’lilerin çekilmesi
ile birlikte, çatışmalar son bulmuş ve silah sesleri kesilmiş. Bugün
Şemdinli’de ölümün ve devlet ile halkın ayrışmasının soğukluğunu
iliklerimize kadar hissettiğimiz zorlu bir gündü.
Şepetan
Tepesi’nden aşağıya doğru hareket halinde olduğumuz esnada Şemdinli
üzerinde çok sayıda helikopterin hareket halinde olduğunu gördük.
Merkeze vardığımız zaman da çatılarda ve çarşı içerisinde yoğun güvenlik
tedbirleri alındığını, sokakların panzer ve akrep denilen zırhlı
araçlarla kapatıldığını gördük. İçişleri bakanı bir marketten çıktığı
zaman biz de o alandaki lokantaya yemek yemeye gidiyorduk. Buradan
sonraki ilk durağımız, üç sivilin öldüğü alana yakın olan taziye alanı
olacaktı. Halı sahanın içerisinde taziye alanına gittiğimiz esnada, 11
Eylül gecesi Şemdinli’de çıkan çatışmada ağır yaralanan ve tedavi
gördüğü Van Yüzüncü Yıl Devlet Hastanesi’nde dün yaşamını yitiren 25
yaşındaki Resul Çetin’inin de hayatını kaybettiği duyuruldu.
İlk
önce taziye yerinde yakınlarını kaybedenlerle ve görgü tanıklarıyla
görüşme kararı alıyoruz. Heyet gruplar halinde görgü tanıklarıyla
görüşüyor. Çatışma esnasında dışarıda olduğunu ve ateş başladığı zaman,
olayın güvenlik güçlerinin dağlara doğru yaptıkları her zamanki normal
taciz ateşi olduğu düşüncesiyle fazla önemsemediklerini ve izlemeye
başladıklarını söyleyen Cevher Erbaş, “İsmimi gizlemeye gerek
görmüyorum. Ölenler komşumuzdu. Daha önce sonradan boşaltılan sınırdaki
köyde de komşuyduk. 9,25 civarında başlayan çatışmada şehir merkezine ve
çatışmanın olduğu alana uzak olmamıza rağmen komşularım atılan havan
topu olduğunu sandığım mermi neticesinde öldüler. PKK, altı güvenlik
noktasına doğru ateş ediyordu ve karşı dağdan roket ve uzun menzilli
“biksi” denilen silahlarla bu alanlara ateş ediyorlardı. Güvenlik
güçleri her tarafa ateş ediyorlardı. Helikopterlerle ve uzun menzilli
silahlarla ateş edilen alana yoğun bir ateş başladığını anlayınca eve
kaçmak zorunda kaldım.” dedi.
Vurulan
kardeşi ile birlikte olay gecesi dışarıda olduklarını ve çoğunlukla yaz
aylarında mahalle içerisinde arkadaşlarıyla dolaşma geleneklerini
sürdürmek maksadıyla evden çıktıklarını belirten
İlhami Gürelli olayı
şöyle anlattı:
“Ağabeyimle birlikte dolaşıyorduk. Normalde bulunduğumuz alan merkezden ve çatışma noktalarından 6 km
uzaktadır. Ağabeyin dükkânın orada bir tur atalım dedi ve Cevher
Erbaş’ın evinin yakınlarına gitmemizi istedi. Oraya vardık ve dışarıda
oturmaya başlayacağımız esnada silah sesleri geldi. Ama biz normal bir
taciz ateşi olduğunu zannettik. Ancak dağdan taraf da silah sesleri
gelince, olayın çatışma olduğunu anladık. Necati, Osman, Cihat, Erşat
Görelli ve Resul Çetin ismindeki arkadaşlarla birlikteydik ve hızlı bir
şekilde eve doğru harekete başladık. Çatışmanın yoğun olduğu esnada
alışık olduğumuz heron seslerini duymaya başladık ve ondan bir müddet
sonrasında üzerimize havan topu olduğuna inandığımız mermi gelince,
koordinatların heron tarafından verilmiş olabileceğini düşündük, çünkü
çatışma olan alandan çok uzaktaydık ve olayla hiçbir ilgimiz yoktu.
Havan topu ölenlerin 5 benim de 7 metre
yakınıma düştü. Patlamanın roket değil de havan topu olduğunu
düşünüyorum. Ben ve yeğenim kaçmaya başladık. Ancak çok uzaklaşmadan
geri döndük ve ağabeyimle birlikte birkaç kişinin kanlar içerisinde
yattığını fark ettik. Çarşıdan vurulanları hastaneye ulaştırmak için
araç istedik, akrabalarımız çatışmanın yoğun olduğunu ve saklandıkları
yerden çıkamadıklarını söylediler. Acil servis telefonlarından hiç biri
cevap vermediği için akrabalarımızdan yardım istedik, ancak onlar da
hareket edemiyorlardı. Tayyar Görelli ve Necat Göreli olay yerinde
hayatlarını kaybettiler. Tayyar ağabeyim evli ve üç çocuk sahibiydi,
kapısının önünde vuruldu. Necat da sözlüydü yakında evlenmeye
hazırlanıyordu. Daha sonrasında bir araç bulup ateş altında yaralıları
hastaneye ulaştırmaya çalıştığımız esnada, polis bize silah doğrultu.
Araba camından kendisini dışarı çeken bir imam, sivil olduklarını ve
arabadaki yaralıları hastaneye götürmek istediklerini söyledi. Buna
rağmen bazı insanların tartaklandığını, hakaret ve küfür edildiğini
gördük. Yaralıları hastaneye ulaştırdığımızda da içerideki polisler
hakaret ediyorlardı. Halk itiraz edince polislerden biri hastanenin
içerisinde dört el havaya ateş etti. Daha sonra gelen emniyet müdürü
“sesiniz çıkmasın, hepinizi taratırım” şeklinde tehditlerde bulundu.
Doktorlar hastaneye gelip ilk müdahaleyi yapamıyorlardı, yaralıları en
yakın şehrin hastanesine kaldırmak üzere ambulans istedik vermediler.
Çok geç saatlerde yaralıları önce Yüksekova ve oradan da Van
hastanelerine götürdük. Van’a kendi imkânlarımızla götürdük.
Merkezde
çatışma devam ediyordu. Dağdan tabura doğru yoğun bir ateş vardı. Polis
kontrol noktasına yakın bir akrabamın evine yapılan ateş sonucu iki
kurşun isabet etti ve yastığa saplandı. Saat 12,30’a doğru helikopterler
geldi ve dağları, taşları yoğun ateş altında tuttular. Heronlar ise
sabaha kadar dolaştı. Şehir merkezinde ilk defa bu büyüklükte bir
çatışma yaşandı. Biz sabaha kadar bu çatışmadan hiçbir canlının sağ
kurtulamayacağını düşünüyorduk. Sanki daha önceden taraflar böyle bir
çatışmadan haberdar gibiydiler.
Aynı
saatte beş-altı noktaya saldırı yapıldı. Taburun karşısındaki
kayalıklardan bir uçaksavarla ateş ediliyordu. Sabaha kadar kobralara
rağmen ateşe devam ettiler. Çatışma öncesinde şehir merkezinde çarşı
içerisinde gerilla kıyafetleriyle ve teçhizatlarıyla dolaşıyorlardı ve
gördüklerine “biz savaşmaya geldik evlerinize gidin” dediklerini birçok
kişi söylüyor. Onun dışında, kaffede maç izlemekten dönen kalabalığı da
aynı şekilde uyardıkları söyleniyor.
Reşat
Öpengin (Sosyolog): “Toplumsal bir örgütlenmenin neticesi olan devlet
otoritesi buradaki etkinliğini yitirmiştir. Toplum, devletten beklediği
çözüm noktasında tamamen ümitsizliğe kapılmış, eşit muamele, adalet,
yargılanma veya haber alma konusundaki güveni kaybolmuştur. Devletin
algısı çözüm araçlarına yönelmenin yerine, çatışmanın şiddetlenmesini
sağlamak şeklinde tezahür etmeye başlamış ve bunun neticesinde halkın
devlete olan güveni, sevgisi, bağlılığı tamamen kaybolmuştur. Çözüm
tarafı olarak, devlet toplumsal barışı sağlamak için bu güveni yeniden
inşa etmek zorundadır. Devlet, toplumsal değerleri gözönünde
bulundurarak, uzlaşma sürecinde sıkıntı yaşadığı toplumlara yönelik
çözüm stratejisini yeniden gözden geçirmelidir. Çözüme yönelik yeni
taraflar üretmeye çalışmaktan çok, taraf olanlar dikkate alınmalıdır. Bu
olaylar toplum üzerinde derin travmalar meydana getirmiş olmakla
beraber, kalıcı toplumsal bunalıma ve ruhsal bozukluklara neden
olmuştur. Bu modern çağın gençleri üzerinde derin izler bırakmış,
intikam duygularını kabartmıştır. Toplumdaki gençlerin nerdeyse tamamı
böyle bir maceranın içinde olmaya meyilli görünüyorlar, bu da devlete
olan güvenin tüketilmiş olmasından kaynaklanıyor. Çocuklar da normal
hayatın dışına kaymış, gündemlerini savaş ve savaş soruları sormakla
dolduruyorlar. Savaş ve şiddet bilinçaltlarına yerleşiyor. Dolayısıyla
derin travma daha çocukluk döneminde başlıyor. Bu savaştan en çok
etkilenenler, hiç kuşkusuz annelerdir. Kayıplarına ağlamanın ötesinde,
büyük bir karamsarlık içerisinde kişilik kaybı yaşıyorlar. Çatışmalar
bitmeyecekmiş gibi derin bir karamsarlık ve ümitsizlik anaforuna
sürükleniyorlar. Daha ne kadar bedel ödeyeceğiz ve çocuklarımızı
kaybedeceğiz diyorlar…”
Belediye önündeki düğün sahibi Tahsin Duyan:
“Saat
9’a kadar düğün devam etti ve insanların bir kısmı izin isteyip
ayrıldılar. Buna rağmen büyük bir kalabalık duruyordu. Düğün içerisinde
hiçbir yabancı yoktu ve kuşku duyabileceğimiz bir hareketlilik de
olmadı. Sadece akrabalarımız ve tanıdıklarımız vardı. Düğünün içinden ne
kimse ateş etti ve ne de roket attı. Zaten emniyet binasına bakarsanız,
belediyenin bulunduğu yönden ateş edilmemiş. Belediyenin sağ ve sol
yönlerindeki dağlardan ateş açıldığı açıktır. Ateş tamamen düğün
alanının dışında gerçekleşti. Daha sonrasında düğün alanının dışındaki
duvarların arkasında mermi ve roket kovanları bulundu.
Şemdinli’de
halk genellikle mahalli kıyafetler ile dolaşır. Düğünde de öyle idi.
Şurada taziyede de gördüğünüz gibi halkın büyük bir kısmı böyle
giyinmiş. Belediye çevresinden her yönden belediyeye ateş açıldı ve
insanları binanın içerisine sokmak isteyen bir genç, açılan bu ateş
sonucu vuruldu. Emniyete emniyetin karşısındaki dağlardan ateş
ediliyordu…”
Şemdinli Belediye başkanı:
“İnsanların
yaşam haklarının sona erdirilmesine yönelik çalışmalar var. Kısa
dönemde silahların vesayetini güçlendirmenin dışında başka bir çözüm
bulunacağını sanmıyorum. Bundan sonraki süreçte, her iki tarafın
bireylerin yaşam haklarına saygılı olmaları gerekmektedir.
Vahim
bir olay yaşadık. Savaş insan için en büyük tehdittir. Bütün Türkiye
insanlarının, vicdan sahiplerinin bu savaşın durdurulması için yoğun
çaba göstermeleri gerekir. Çatışmalar devam ederken, kaymakam beyin
kaldığı binanın yakınındaki evimden şehre bakıyordum. Yoğun çatışmalar
vardı. Saat 12’ye doğru beni aradılar ve yüzlerce insanın belediye
binasında ateş altında mahsur kaldığını bildirdiler. Hiçbir acil servis
cevap vermiyordu. Durumu Hakkari milletvekiline telefonla bildirdim. O
da valiye ulaşmış. Ancak yarım saat sonra ambulans ulaştı ve Osman’ın
cenazesini kaldırdılar.
Çatışmanın
başlamasıyla birlikte iz mermileri her tarafa saçıldı. Ben evdeyken üç
mermi evime isabet etti. Kaymakamla komşu olduğumdan, orada bulanan
güvenlik güçleri rastgele ateş açıyorlardı bunu fark ettim. Güvenlik
güçleri halka küfrediyorlardı. Çatışma başladığı esnada, dükkânını
kapatıp kaçmak isteyen Sefer Akdeniz’i sivil polisler galiz küfürler
ederek, şiddetli bir şekilde dövdüler. Buna şahit oldum. Benim evime
ateş edilmesinin de kaymakamın evinin güvenlik güçleri tarafından
kasıtlı yapıldığını düşünüyorum.”
Hamit Bilimsel:
“Belediye
önünde Hamit Erbaş’ın vurulmasını gördüm. Osman, halkın belediyeye
girmesi için bağırıyordu. En son o kalmıştı. Bir anda yerde olduğunu
gördüm. Ateşin yoğunluğundan dolayı belki sürünerek gelmek istemiştir
diye düşündüm. Uzun bir süre hareketsiz kalınca, elinden tutup çekmek
için gittim. Düşme şeklinden kurşunun öğretmenler evi tarafından
geldiğini düşünüyorum. Belediye binası içerisinde kadınlar ve çocuklar
çığlık atıyorlardı, kıyamet gibiydi ve hiç kimse bizim yardımımıza
gelmiyordu.
Medya
bizim bu halimizi batıya yansıtmıyor. Gelip bizimle röportaj yapıyorlar
ancak hiç birini yazmıyorlar, yansıtmıyorlar. Daha nereye kadar devam
edecek. Batı bu halimizi artık görmeli ve bizim nasıl bir hal içerisinde
olduğumuzu algılamalıdır.”
Ankara,
İHD genel merkezi ve değişik şehirlerin Baro Başkanlıkları tarafında
yapılan randevu taleplerine rağmen resmi makamlarla görüşme talebimize
cevap verilmedi. Buna rağmen, heyet olarak kaymakam ve cumhuriyet
savcısıyla görüşmek üzere adliye binasına hareket ettik. Kaymakamlık
makamına gittiğimizde orada olmadığı ve kendisiyle irtibat
kuramayacaklarını söylediler. Yardımcı veya müdür aradık. Uzun bir zaman
sonra müdür geldi ve içişleri bakanının şehirde olmasından dolayı
onunla ilgili programla ilgilendiğini ve kendisine ulaşamadıklarını
söyledi. Bir gün önceden randevu talebimize, bize “size döneceğiz!”
demekle yetinildiğini söylememize rağmen, oradaki görevliler bir şey
yapamayacaklarını söylediler.
Bunun
üzerine cumhuriyet başsavcısıyla görüşmek için kapısına gittik, bize
bir süre beklememiz gerektiğini bildirdi. Belli bir süre bekledikten
sonra bize gönderdiği odacısıyla, sadece avukatlarla görüşebileceğini ve
onun dışında heyetle görüşmeyeceğini duyurdu. Daha önce, genel
merkezlerden yapılan randevu taleplerine, “görüşmeyeceğim ve onlar da
Şemdinli’ye gelmesinler” diyen Cumhuriyet Başsavcısı talebimizi
reddedince, arkadaşlarla yaptığımız görüşmede sadece avukatları
göndermemizin fazla da ahlaki olmadığı kararına vardık. Ancak en azından
teşekkür edip ayrılmanın daha medeni olduğunu düşünerek iki avukat
arkadaşımızı gönderdik ve onunla görüşmek isteğimizin tek sebebinin
hazırlanan raporda adil olmaya çalışmamızdan kaynaklı endişeler olduğunu
belirttik. C. Savcısı ‘olayın daha araştırma safhasında olduğunu ve
halkın tepki gösterdiği birçok olayla ilgili henüz soruşturma
yapılmadığını, kendisinin konuşma yetkisine sahip olmadığı için
randevuyu reddettiğini’ söyledi. Bunun için ‘Hakkari cumhuriyet
savcısıyla görüşmemizin daha iyi olacağı’nı bildirdi…
İçişleri
bakanı Şemdinli’ye geldiği esnada yoğun güvenlik tedbirleri arasında
yemek yemek için girdiğimiz lokantada ve daha sonra hemen yan mağazada
arkadaşlarımızın yaptığı görüşmeler neticesinde, çatışmalardan önce
militanların şehir merkezinde dolaştıklarını ve çatışma çıkacağından
halkı haberdar ederek onların evlerine gitmelerini istediklerini
öğrendik. Çatışma esnasında bulunduğumuz bölgede bir gerillanın
yaralandığı ve ele geçmemek için el bombasıyla kendisini imha ettiğini
kaldırımdaki derin çukurdan gözlemledik.
Halk
güvenlik güçlerinin hakaret ve rastgele ateş etmesinden dolayı tepkili,
yıllarcadır devam eten çatışmaların, acıların son bulmasını
istediklerini dillendiriyorlar. Gün boyu devam eden helikopter
hareketliliğinin hiç bitmediği Şemdinli’de halk daha büyük acılara
vesile olabilecek yani çatışmaların, tutuklamaların, köy boşaltmalarının
ve daha büyük operasyonların başlaması endişesini taşıdıklarını
söylüyorlar. Özellikle sınırda iki köyün boşaltılmaya çalışılması halk
arasında tedirginlik yaratmış ve buna müdahale edilmesi için herkesi
aradıkları gibi bizden de yardım istiyorlar. Yüksek binaların sadece üst
kesimlerinin yoğun ateşe hedef olmasından, asıl ateşin dağlardan
yapıldığı intibaına kapıldık. Söylenenlerin toplamından da şehirdeki
birkaç gerillanın dışında, büyük grupların dağlardan altı güvenlik
bölgesine yönelik yoğun ateş açtıkları ve bu ateşin gecenin geç
saatlerine kadar devam ettiğini izlenimlerimizden ve binalardaki
izlerden gözlemledik. Şemdinli ilçesinde iki ayrı yerde yapılan düğün
bitmek üzereyken başlayan çatışmada, ağır silahlar da kullanılmıştır.
İlçe Emniyet Müdürlüğü, İlçe Jandarma Komutanlığı, Dağ Komando Taburu,
Polis Kontrol Noktası ve Personel Lojmanları’nı hedef alan gerillalara,
güvenlik güçlerinin anında karşılık vermesiyle çıkan çatışmada 1 polis
ve 1 asker vurulmuş, 3 vatandaş yaşamını yitirmiştir. 6 askerle, 6
vatandaşın yaralandığı çatışmada 2 PKK’li yaşamını yitirmiş, uzun
namlulu silahlar ve roketatarlarla saatlerce süren çatışmada, düğünde
ateş altında kalan halk büyük bir panik yaşamıştır. İlçe Emniyet
Müdürlüğü ve 100 metre
yakınındaki İlçe Jandarma Komutanlığı’na roketatarlarla ateş açılması
üzerine güvenlik güçleri arasındaki çatışma burada yoğunlaşırken,
Şemdinli Belediye bahçesindeki düğünde bulunan kalabalık iki ateş
arasında sıkışıp kalmış ve büyük bir panik yaşanmıştır.
Görgü
tanıklarının söylediklerinden ve izlenimlerimizden edindiğimiz bilgiye
göre, çatışmada polis memuru Mustafa Eyüp Darendelioğlu ile jandarma er
Serkan Duman vurulmuş. Ateş altında kalan ilçe halkından Necdet Güreli,
Tayyar Güreli ile Osman Ertaş ve daha sonra çatışmada ağır yaralanan ve
tedavi gördüğü Van Yüzüncü Yıl Devlet Hastanesi’nde dün yaşamını yitiren
25 yaşındaki Resul Çetin yaşamını yitirmiştir. 14 yaşındaki Osman
Ertaş’ın düğün yerinde, Resul Çetin, Necdet ve Tayyar Güreli’nin de
evlerine giderken ölmüşlerdir. Ayrıca 6 asker ve 6 sivil çatışmalar
esnasında yaralanmışlardır.
Gözlemlerimiz
esnasında, kontrol noktası, onun önünde bulunan Telekom, emniyet ve
biraz aşağısında bulunan jandarma komutanlığı binalarının kurşun ve
roket izlerini taşıdıklarını gördük. Ayrıca hastane içerisinde
yaptığımız incelemede, acile inen merdivenlerin tavanında dört kurşun
izini gördük. Belediye binasının aşırı derecede kurşunlara hedef
olduğunu gözlemledik. Umut kitapevi sahibinin, belediye başkanının
evlerinin ateşe hedef olduğunu görgü tanıklarının ifadelerinden anladık.
İlhami Gürelli’nin “tarafların olaydan sanki daha önce haberi vardı”
şeklindeki ifadesi ilginçti. Geri dönüş esnasında gördüğümüz
karakolların gözetme noktalarında termal kameraları gördük ve sınır
bölgelerinde askerlik yapmış bir arkadaşımız, termallerin 24 saat
boyunca çalışır halde olduğunu ve dağın başındaki bir fareyi bile fark
edecek, kadar uzağı net görebildiğini söyleyince, “haberdar oldukları”
sözü bana ilginç geldi. Sonra sürekli hareket halinde olan heronlar,
istihbarat bilgisi ve kim bilir daha başka kaynaklar… Saatlerce Şemdinli
çevresinde yığınak yapılmış, gerilla kendi kıyafetleriyle ve
silahlarıyla şehir sokaklarında dolaşmış ve güvenliğin haberi olmamış!
İlginç değil mi? İnsanlığın vicdanını yaralayan bu çatışma ve akan bu
kan hangi amaç için yapılmış olabilir ki?
rewsen.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder