20 Eylül 2011 Salı

Şemdinli İzlenimleri,Yalana Batmış Türk Medyası ve Gerçekler

Medyanın savaş/çatışma konseptine destek verici bir şekilde başlatmış olduğu psikolojik propaganda harbinin bombardımanı arasında kim gerçeği fark edebilir? Bunca yalan, belli yerlerce servis edildiği sırıtan bilgi kirliliği içerisinde hakikatin hangisi olduğunu kim bulabilir?
 
Medyanın verdiği haberlerin gerçeği saptırma amaçlı olduğuna inandığımız için, gerçeği araştırmak ve  Şemdinli’deki son çatışmanın üzerindeki perdeyi aralamaya ve bunu yaparken de adaletten ayrılmamaya çabaladık. Bunun için tarafların söyledikleri ve görgü tanıklarının ifadelerini önemsedik. Devlet erkanı genel anlamda böyle bir görüşmeye yanaşmadı ve Ankara’dan yapılan görüşme randevularına red cevabı verdi, buna rağmen onların kapılarına dayandık. Ancak “o geceyi siz yaşamadınız, kimin kime ateş ettiği belli değildi. Daha olayı araştırmadık ve dolayısıyla bir şey söylemek zordur…” şeklinde beyanda bulunan yetkililerin, bizden daha fazla bilgi sahibi olmadıklarını gördük. En uzak Asya ülkelerinden, Afrika’ya, Libya’ya, Tunus’a, Bosna’ya veya Gazze’ye çıkarma yapan, buralara heyetler halinde gitmeyi ve sıkıştıkları zaman da kendilerini sorunun tarafı olarak tanıtmayı marifet bilen bazı dostlarımız, onlarca insanın katledildiği, büyük bir kasabanın bir gece boyu ateş altında kaldığı, insanların düşman kamplara ayrılarak ayrıştığı ve büyük bir insanlık dramının yaşandığı Şemdinli’ye kadar gelemediler, burada neler olduğunu anlamaları için gözlemlerimizi, belki onlar da duyar diye burada beyan etmek istedik. Şemdinli’de ne oldu? Görgü tanıklarının anlattıkları medyadan duyduklarımızdan çok farklıydı…

14.09.2011 günü, Diyarbakır, Van ve Hakkari Mazlumder, İHD ve Baro’dan insan hakları heyeti çerçevesinde kalabalık bir grubla birlikte Şemdinli’ye gittik. Herkes kendi alanında görüşmeler yaparak ve görgü tanıklarını dinleyerek not alma çalışmasını yaptı. Olayları analiz etme ve kanaat belirtmenin yerine tanıkların ifadesinden ne olduğunu kavramaya çalışmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Görüşmeleri, kimsenin etkisinde kalmamaları için çoğunlukla sadece görgü tanığının katıldığı bir toplantıyla yaptık. Ancak şunu belirtmek sanırım kaçınılmaz. Ulusal kanallarda verilen PKK’nin düğün bastığı ve iki sivili katlettiği şeklindeki haberlerin doğru olduğuna dair her hangi bir delile ulaşamadık. Görgü tanıklarının büyük bir bölümü, medyanın başlatmış olduğu psikolojik savaştan dolayı duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlardı.

Olayda yaşamını yitiren 4 sivil var. Üçü şehrin ve çatışma alanının yaklaşık 6 km dışında, evlerinin bahçesinde iken düşen bir havan mermisi sonucu yaşamını yitirmiş. Ölenlerin kardeşiyle konuştuk. Havan topu zannettikleri merminin ölenlerin yaklaşık 5 metre ve kendisinin ise 7 metre yakınına düştüğünü söyledi. Heronların kendilerini PKK’li sanıp merkeze bildirmesi üzerine atışın yapılmış olabileceği ihtimali üzerinde duruyorlardı. Bunun yanında ölenlerin yakınları PKK’ye karşı tepkili olmadıkları gibi güvenlik güçlerinden şikayetçi olduklarını her görüşmede dile getiriyorlardı. Bir genç ise belediyenin bahçesinde yapılan ve bitmiş olan düğünde iken, emniyet müdürlüğü tarafından açılan yoğun ateşten davetlileri binaya soktuktan sonra, kendisi de belediye binasına girmek üzereyken vurulmuş.

Ulusal basında yayınlanan haberler sonrasında halkın PKK’ye tepkili olmasını bekliyorduk. Ancak ölen 4 sivilin taziyesinin bir halı sahada yapıldığını, altta ölen üç kişinin resimlerinin bulunduğunu üstte ise Abdullah Öcalan’ın posterinin ve bir PKK bayrağının bulunduğunu görünce ve bir de görgü tanıklarının, cenaze sahiplerinin konuşmalarına şahit olunca medyanın zihnimiz üzerinde ne kadar rahat oynayabildiğini yaşayarak anladık. Taziye çadırı o ağır çatışmaya rağmen, PKK ve Öcalan posterleriyle süslenmişti. Bir km ileride içişleri bakanı İdris Naim ŞAHİN esnafı ziyaret ediyordu, elbette büyük bir güvenlik çemberi altında. Kasabayı dolaştı ve kendisi bu taziyeye gelmedi. Gelmemesini de anlayışla karşıladık. Çünkü gelemezdi, gelse PKK bayrağının altında oturmak ve fatiha okumak zorunda kalacaktı ve medya da içine düşmüş olduğu bu paradoksu (belki) işleyecekti.

Güvenlik noktalarının duvarlarında çok yoğun mermi ve roket izleri vardı. Herkes 30 yıllık çatışmalı bu dönem boyunca, düzenlenen bu eylemin yaşanan en büyük, en kapsamlı, en şiddetli ve en uzun süreli şehir baskını olduğu konusunda adeta hem fikirdi. Baskın 21.48 de başlamış. 21.30 gibi ellerinde ağır silahlar bulunan 6-7 kişilik PKK’li militanın şehrin en merkezi ve ana caddesinden geçtiğini ve caddede bulunan birkaç gencin yanından geçerken “herin malêt xwe em ji bo şer hatine. Emê şer biken.” (Evlerinize gidin, biz savaşmaya geldik) dediğini, birçok görgü tanığı aktardı. Başka görgü tanığı, PKK‘li militanların bir kahvehanenin yanından geçerken kahvedekilere “şevbaş heval, emê şer bikin herin malêt xwe” yani “iyi geceler arkadaşlar, biz savaşacağız evlerinize gidin” diyerek geçtiğini anlattılar. 21.48’de şehir merkezinde başlayan çatışma 24.00 a kadar sürmüş. Sabaha karşı 03.00 civarında ise PKK’lilerin çekilmesi ile birlikte, çatışmalar son bulmuş ve silah sesleri kesilmiş. Bugün Şemdinli’de ölümün ve devlet ile halkın ayrışmasının soğukluğunu iliklerimize kadar hissettiğimiz zorlu bir gündü.

Şepetan Tepesi’nden aşağıya doğru hareket halinde olduğumuz esnada Şemdinli üzerinde çok sayıda helikopterin hareket halinde olduğunu gördük. Merkeze vardığımız zaman da çatılarda ve çarşı içerisinde yoğun güvenlik tedbirleri alındığını, sokakların panzer ve akrep denilen zırhlı araçlarla kapatıldığını gördük. İçişleri bakanı bir marketten çıktığı zaman biz de o alandaki lokantaya yemek yemeye gidiyorduk. Buradan sonraki ilk durağımız, üç sivilin öldüğü alana yakın olan taziye alanı olacaktı. Halı sahanın içerisinde taziye alanına gittiğimiz esnada, 11 Eylül gecesi Şemdinli’de çıkan çatışmada ağır yaralanan ve tedavi gördüğü Van Yüzüncü Yıl Devlet Hastanesi’nde dün yaşamını yitiren 25 yaşındaki Resul Çetin’inin de hayatını kaybettiği duyuruldu.

İlk önce taziye yerinde yakınlarını kaybedenlerle ve görgü tanıklarıyla görüşme kararı alıyoruz. Heyet gruplar halinde görgü tanıklarıyla görüşüyor. Çatışma esnasında dışarıda olduğunu ve ateş başladığı zaman, olayın güvenlik güçlerinin dağlara doğru yaptıkları her zamanki normal taciz ateşi olduğu düşüncesiyle fazla önemsemediklerini ve izlemeye başladıklarını söyleyen Cevher Erbaş, “İsmimi gizlemeye gerek görmüyorum. Ölenler komşumuzdu. Daha önce sonradan boşaltılan sınırdaki köyde de komşuyduk. 9,25 civarında başlayan çatışmada şehir merkezine ve çatışmanın olduğu alana uzak olmamıza rağmen komşularım atılan havan topu olduğunu sandığım mermi neticesinde öldüler. PKK, altı güvenlik noktasına doğru ateş ediyordu ve karşı dağdan roket ve uzun menzilli “biksi” denilen silahlarla bu alanlara ateş ediyorlardı. Güvenlik güçleri her tarafa ateş ediyorlardı. Helikopterlerle ve uzun menzilli silahlarla ateş edilen alana yoğun bir ateş başladığını anlayınca eve kaçmak zorunda kaldım.” dedi.

Vurulan kardeşi ile birlikte olay gecesi dışarıda olduklarını ve çoğunlukla yaz aylarında mahalle içerisinde arkadaşlarıyla dolaşma geleneklerini sürdürmek maksadıyla evden çıktıklarını belirten

İlhami Gürelli olayı şöyle anlattı:

“Ağabeyimle birlikte dolaşıyorduk. Normalde bulunduğumuz alan merkezden ve çatışma noktalarından 6 km uzaktadır. Ağabeyin dükkânın orada bir tur atalım dedi ve Cevher Erbaş’ın evinin yakınlarına gitmemizi istedi. Oraya vardık ve dışarıda oturmaya başlayacağımız esnada silah sesleri geldi. Ama biz normal bir taciz ateşi olduğunu zannettik. Ancak dağdan taraf da silah sesleri gelince, olayın çatışma olduğunu anladık. Necati, Osman, Cihat, Erşat Görelli ve Resul Çetin ismindeki arkadaşlarla birlikteydik ve hızlı bir şekilde eve doğru harekete başladık. Çatışmanın yoğun olduğu esnada alışık olduğumuz heron seslerini duymaya başladık ve ondan bir müddet sonrasında üzerimize havan topu olduğuna inandığımız mermi gelince, koordinatların heron tarafından verilmiş olabileceğini düşündük, çünkü çatışma olan alandan çok uzaktaydık ve olayla hiçbir ilgimiz yoktu. Havan topu ölenlerin 5 benim de 7 metre yakınıma düştü. Patlamanın roket değil de havan topu olduğunu düşünüyorum. Ben ve yeğenim kaçmaya başladık. Ancak çok uzaklaşmadan geri döndük ve ağabeyimle birlikte birkaç kişinin kanlar içerisinde yattığını fark ettik. Çarşıdan vurulanları hastaneye ulaştırmak için araç istedik, akrabalarımız çatışmanın yoğun olduğunu ve saklandıkları yerden çıkamadıklarını söylediler. Acil servis telefonlarından hiç biri cevap vermediği için akrabalarımızdan yardım istedik, ancak onlar da hareket edemiyorlardı. Tayyar Görelli ve Necat Göreli olay yerinde hayatlarını kaybettiler. Tayyar ağabeyim evli ve üç çocuk sahibiydi, kapısının önünde vuruldu. Necat da sözlüydü yakında evlenmeye hazırlanıyordu. Daha sonrasında bir araç bulup ateş altında yaralıları hastaneye ulaştırmaya çalıştığımız esnada, polis bize silah doğrultu. Araba camından kendisini dışarı çeken bir imam, sivil olduklarını ve arabadaki yaralıları hastaneye götürmek istediklerini söyledi. Buna rağmen bazı insanların tartaklandığını, hakaret ve küfür edildiğini gördük. Yaralıları hastaneye ulaştırdığımızda da içerideki polisler hakaret ediyorlardı. Halk itiraz edince polislerden biri hastanenin içerisinde dört el havaya ateş etti. Daha sonra gelen emniyet müdürü “sesiniz çıkmasın, hepinizi taratırım” şeklinde tehditlerde bulundu. Doktorlar hastaneye gelip ilk müdahaleyi yapamıyorlardı, yaralıları en yakın şehrin hastanesine kaldırmak üzere ambulans istedik vermediler. Çok geç saatlerde yaralıları önce Yüksekova ve oradan da Van hastanelerine götürdük. Van’a kendi imkânlarımızla götürdük.

Merkezde çatışma devam ediyordu. Dağdan tabura doğru yoğun bir ateş vardı. Polis kontrol noktasına yakın bir akrabamın evine yapılan ateş sonucu iki kurşun isabet etti ve yastığa saplandı. Saat 12,30’a doğru helikopterler geldi ve dağları, taşları yoğun ateş altında tuttular. Heronlar ise sabaha kadar dolaştı. Şehir merkezinde ilk defa bu büyüklükte bir çatışma yaşandı. Biz sabaha kadar bu çatışmadan hiçbir canlının sağ kurtulamayacağını düşünüyorduk. Sanki daha önceden taraflar böyle bir çatışmadan haberdar gibiydiler.

Aynı saatte beş-altı noktaya saldırı yapıldı. Taburun karşısındaki kayalıklardan bir uçaksavarla ateş ediliyordu. Sabaha kadar kobralara rağmen ateşe devam ettiler. Çatışma öncesinde şehir merkezinde çarşı içerisinde gerilla kıyafetleriyle ve teçhizatlarıyla dolaşıyorlardı ve gördüklerine “biz savaşmaya geldik evlerinize gidin” dediklerini birçok kişi söylüyor. Onun dışında, kaffede maç izlemekten dönen kalabalığı da aynı şekilde uyardıkları söyleniyor.
Reşat Öpengin (Sosyolog): “Toplumsal bir örgütlenmenin neticesi olan devlet otoritesi buradaki etkinliğini yitirmiştir. Toplum, devletten beklediği çözüm noktasında tamamen ümitsizliğe kapılmış, eşit muamele, adalet, yargılanma veya haber alma konusundaki güveni kaybolmuştur. Devletin algısı çözüm araçlarına yönelmenin yerine, çatışmanın şiddetlenmesini sağlamak şeklinde tezahür etmeye başlamış ve bunun neticesinde halkın devlete olan güveni, sevgisi, bağlılığı tamamen kaybolmuştur. Çözüm tarafı olarak, devlet toplumsal barışı sağlamak için bu güveni yeniden inşa etmek zorundadır. Devlet, toplumsal değerleri gözönünde bulundurarak, uzlaşma sürecinde sıkıntı yaşadığı toplumlara yönelik çözüm stratejisini yeniden gözden geçirmelidir. Çözüme yönelik yeni taraflar üretmeye çalışmaktan çok, taraf olanlar dikkate alınmalıdır. Bu olaylar toplum üzerinde derin travmalar meydana getirmiş olmakla beraber, kalıcı toplumsal bunalıma ve ruhsal bozukluklara neden olmuştur. Bu modern çağın gençleri üzerinde derin izler bırakmış, intikam duygularını kabartmıştır. Toplumdaki gençlerin nerdeyse tamamı böyle bir maceranın içinde olmaya meyilli görünüyorlar, bu da devlete olan güvenin tüketilmiş olmasından kaynaklanıyor. Çocuklar da normal hayatın dışına kaymış, gündemlerini savaş ve savaş soruları sormakla dolduruyorlar. Savaş ve şiddet bilinçaltlarına yerleşiyor. Dolayısıyla derin travma daha çocukluk döneminde başlıyor. Bu savaştan en çok etkilenenler, hiç kuşkusuz annelerdir. Kayıplarına ağlamanın ötesinde, büyük bir karamsarlık içerisinde kişilik kaybı yaşıyorlar. Çatışmalar bitmeyecekmiş gibi derin bir karamsarlık ve ümitsizlik anaforuna sürükleniyorlar. Daha ne kadar bedel ödeyeceğiz ve çocuklarımızı kaybedeceğiz diyorlar…”

Belediye önündeki düğün sahibi Tahsin Duyan:

“Saat 9’a kadar düğün devam etti ve insanların bir kısmı izin isteyip ayrıldılar. Buna rağmen büyük bir kalabalık duruyordu. Düğün içerisinde hiçbir yabancı yoktu ve kuşku duyabileceğimiz bir hareketlilik de olmadı. Sadece akrabalarımız ve tanıdıklarımız vardı. Düğünün içinden ne kimse ateş etti ve ne de roket attı. Zaten emniyet binasına bakarsanız, belediyenin bulunduğu yönden ateş edilmemiş. Belediyenin sağ ve sol yönlerindeki dağlardan ateş açıldığı açıktır. Ateş tamamen düğün alanının dışında gerçekleşti. Daha sonrasında düğün alanının dışındaki duvarların arkasında mermi ve roket kovanları bulundu.

Şemdinli’de halk genellikle mahalli kıyafetler ile dolaşır. Düğünde de öyle idi. Şurada taziyede de gördüğünüz gibi halkın büyük bir kısmı böyle giyinmiş. Belediye çevresinden her yönden belediyeye ateş açıldı ve insanları binanın içerisine sokmak isteyen bir genç, açılan bu ateş sonucu vuruldu. Emniyete emniyetin karşısındaki dağlardan ateş ediliyordu…”

Şemdinli Belediye başkanı:

“İnsanların yaşam haklarının sona erdirilmesine yönelik çalışmalar var. Kısa dönemde silahların vesayetini güçlendirmenin dışında başka bir çözüm bulunacağını sanmıyorum. Bundan sonraki süreçte, her iki tarafın bireylerin yaşam haklarına saygılı olmaları gerekmektedir.

Vahim bir olay yaşadık. Savaş insan için en büyük tehdittir. Bütün Türkiye insanlarının, vicdan sahiplerinin bu savaşın durdurulması için yoğun çaba göstermeleri gerekir. Çatışmalar devam ederken, kaymakam beyin kaldığı binanın yakınındaki evimden şehre bakıyordum. Yoğun çatışmalar vardı. Saat 12’ye doğru beni aradılar ve yüzlerce insanın belediye binasında ateş altında mahsur kaldığını bildirdiler. Hiçbir acil servis cevap vermiyordu. Durumu Hakkari milletvekiline telefonla bildirdim. O da valiye ulaşmış. Ancak yarım saat sonra ambulans ulaştı ve Osman’ın cenazesini kaldırdılar.
Çatışmanın başlamasıyla birlikte iz mermileri her tarafa saçıldı. Ben evdeyken üç mermi evime isabet etti. Kaymakamla komşu olduğumdan, orada bulanan güvenlik güçleri rastgele ateş açıyorlardı bunu fark ettim. Güvenlik güçleri halka küfrediyorlardı. Çatışma başladığı esnada, dükkânını kapatıp kaçmak isteyen Sefer Akdeniz’i sivil polisler galiz küfürler ederek, şiddetli bir şekilde dövdüler. Buna şahit oldum. Benim evime ateş edilmesinin de kaymakamın evinin güvenlik güçleri tarafından kasıtlı yapıldığını düşünüyorum.”

Hamit Bilimsel:

“Belediye önünde Hamit Erbaş’ın vurulmasını gördüm. Osman, halkın belediyeye girmesi için bağırıyordu. En son o kalmıştı. Bir anda yerde olduğunu gördüm. Ateşin yoğunluğundan dolayı belki sürünerek gelmek istemiştir diye düşündüm. Uzun bir süre hareketsiz kalınca, elinden tutup çekmek için gittim. Düşme şeklinden kurşunun öğretmenler evi tarafından geldiğini düşünüyorum. Belediye binası içerisinde kadınlar ve çocuklar çığlık atıyorlardı, kıyamet gibiydi ve hiç kimse bizim yardımımıza gelmiyordu.

Medya bizim bu halimizi batıya yansıtmıyor. Gelip bizimle röportaj yapıyorlar ancak hiç birini yazmıyorlar, yansıtmıyorlar. Daha nereye kadar devam edecek. Batı bu halimizi artık görmeli ve bizim nasıl bir hal içerisinde olduğumuzu algılamalıdır.”

Ankara, İHD genel merkezi ve değişik şehirlerin Baro Başkanlıkları tarafında yapılan randevu taleplerine rağmen resmi makamlarla görüşme talebimize cevap verilmedi. Buna rağmen, heyet olarak kaymakam ve cumhuriyet savcısıyla görüşmek üzere adliye binasına hareket ettik. Kaymakamlık makamına gittiğimizde orada olmadığı ve kendisiyle irtibat kuramayacaklarını söylediler. Yardımcı veya müdür aradık. Uzun bir zaman sonra müdür geldi ve içişleri bakanının şehirde olmasından dolayı onunla ilgili programla ilgilendiğini ve kendisine ulaşamadıklarını söyledi. Bir gün önceden randevu talebimize, bize “size döneceğiz!” demekle yetinildiğini söylememize rağmen, oradaki görevliler bir şey yapamayacaklarını söylediler.

Bunun üzerine cumhuriyet başsavcısıyla görüşmek için kapısına gittik, bize bir süre beklememiz gerektiğini bildirdi. Belli bir süre bekledikten sonra bize gönderdiği odacısıyla, sadece avukatlarla görüşebileceğini ve onun dışında heyetle görüşmeyeceğini duyurdu. Daha önce, genel merkezlerden yapılan randevu taleplerine, “görüşmeyeceğim ve onlar da Şemdinli’ye gelmesinler” diyen Cumhuriyet Başsavcısı talebimizi reddedince, arkadaşlarla yaptığımız görüşmede sadece avukatları göndermemizin fazla da ahlaki olmadığı kararına vardık. Ancak en azından teşekkür edip ayrılmanın daha medeni olduğunu düşünerek iki avukat arkadaşımızı gönderdik ve onunla görüşmek isteğimizin tek sebebinin hazırlanan raporda adil olmaya çalışmamızdan kaynaklı endişeler olduğunu belirttik. C. Savcısı ‘olayın daha araştırma safhasında olduğunu ve halkın tepki gösterdiği birçok olayla ilgili henüz soruşturma yapılmadığını, kendisinin konuşma yetkisine sahip olmadığı için randevuyu reddettiğini’ söyledi. Bunun için ‘Hakkari cumhuriyet savcısıyla görüşmemizin daha iyi olacağı’nı bildirdi…

İçişleri bakanı Şemdinli’ye geldiği esnada yoğun güvenlik tedbirleri arasında yemek yemek için girdiğimiz lokantada ve daha sonra hemen yan mağazada arkadaşlarımızın yaptığı görüşmeler neticesinde, çatışmalardan önce militanların şehir merkezinde dolaştıklarını ve çatışma çıkacağından halkı haberdar ederek onların evlerine gitmelerini istediklerini öğrendik. Çatışma esnasında bulunduğumuz bölgede bir gerillanın yaralandığı ve ele geçmemek için el bombasıyla kendisini imha ettiğini kaldırımdaki derin çukurdan gözlemledik.

Halk güvenlik güçlerinin hakaret ve rastgele ateş etmesinden dolayı tepkili, yıllarcadır devam eten çatışmaların, acıların son bulmasını istediklerini dillendiriyorlar. Gün boyu devam eden helikopter hareketliliğinin hiç bitmediği Şemdinli’de halk daha büyük acılara vesile olabilecek yani çatışmaların, tutuklamaların, köy boşaltmalarının ve daha büyük operasyonların başlaması endişesini taşıdıklarını söylüyorlar. Özellikle sınırda iki köyün boşaltılmaya çalışılması halk arasında tedirginlik yaratmış ve buna müdahale edilmesi için herkesi aradıkları gibi bizden de yardım istiyorlar. Yüksek binaların sadece üst kesimlerinin yoğun ateşe hedef olmasından, asıl ateşin dağlardan yapıldığı intibaına kapıldık. Söylenenlerin toplamından da şehirdeki birkaç gerillanın dışında, büyük grupların dağlardan altı güvenlik bölgesine yönelik yoğun ateş açtıkları ve bu ateşin gecenin geç saatlerine kadar devam ettiğini izlenimlerimizden ve binalardaki izlerden gözlemledik. Şemdinli ilçesinde iki ayrı yerde yapılan düğün bitmek üzereyken başlayan çatışmada, ağır silahlar da kullanılmıştır. İlçe Emniyet Müdürlüğü, İlçe Jandarma Komutanlığı, Dağ Komando Taburu, Polis Kontrol Noktası ve Personel Lojmanları’nı hedef alan gerillalara, güvenlik güçlerinin anında karşılık vermesiyle çıkan çatışmada 1 polis ve 1 asker vurulmuş, 3 vatandaş yaşamını yitirmiştir. 6 askerle, 6 vatandaşın yaralandığı çatışmada 2 PKK’li yaşamını yitirmiş, uzun namlulu silahlar ve roketatarlarla saatlerce süren çatışmada, düğünde ateş altında kalan halk büyük bir panik yaşamıştır. İlçe Emniyet Müdürlüğü ve 100 metre yakınındaki İlçe Jandarma Komutanlığı’na roketatarlarla ateş açılması üzerine güvenlik güçleri arasındaki çatışma burada yoğunlaşırken, Şemdinli Belediye bahçesindeki düğünde bulunan kalabalık iki ateş arasında sıkışıp kalmış ve büyük bir panik yaşanmıştır.

Görgü tanıklarının söylediklerinden ve izlenimlerimizden edindiğimiz bilgiye göre, çatışmada polis memuru Mustafa Eyüp Darendelioğlu ile jandarma er Serkan Duman vurulmuş. Ateş altında kalan ilçe halkından Necdet Güreli, Tayyar Güreli ile Osman Ertaş ve daha sonra çatışmada ağır yaralanan ve tedavi gördüğü Van Yüzüncü Yıl Devlet Hastanesi’nde dün yaşamını yitiren 25 yaşındaki Resul Çetin yaşamını yitirmiştir. 14 yaşındaki Osman Ertaş’ın düğün yerinde, Resul Çetin, Necdet ve Tayyar Güreli’nin de evlerine giderken ölmüşlerdir. Ayrıca 6 asker ve 6 sivil çatışmalar esnasında yaralanmışlardır.

Gözlemlerimiz esnasında, kontrol noktası, onun önünde bulunan Telekom, emniyet ve biraz aşağısında bulunan jandarma komutanlığı binalarının kurşun ve roket izlerini taşıdıklarını gördük. Ayrıca hastane içerisinde yaptığımız incelemede, acile inen merdivenlerin tavanında dört kurşun izini gördük. Belediye binasının aşırı derecede kurşunlara hedef olduğunu gözlemledik. Umut kitapevi sahibinin, belediye başkanının evlerinin ateşe hedef olduğunu görgü tanıklarının ifadelerinden anladık. İlhami Gürelli’nin “tarafların olaydan sanki daha önce haberi vardı” şeklindeki ifadesi ilginçti. Geri dönüş esnasında gördüğümüz karakolların gözetme noktalarında termal kameraları gördük ve sınır bölgelerinde askerlik yapmış bir arkadaşımız, termallerin 24 saat boyunca çalışır halde olduğunu ve dağın başındaki bir fareyi bile fark edecek, kadar uzağı net görebildiğini söyleyince, “haberdar oldukları” sözü bana ilginç geldi. Sonra sürekli hareket halinde olan heronlar, istihbarat bilgisi ve kim bilir daha başka kaynaklar… Saatlerce Şemdinli çevresinde yığınak yapılmış, gerilla kendi kıyafetleriyle ve silahlarıyla şehir sokaklarında dolaşmış ve güvenliğin haberi olmamış! İlginç değil mi? İnsanlığın vicdanını yaralayan bu çatışma ve akan bu kan hangi amaç için yapılmış olabilir ki?


rewsen.com

Hiç yorum yok: