22 Eylül 2011 Perşembe

Savaş

Kürtler, yüz seneden beri çeteciliğin dayanılmaz saldırısı altında. Çetecilik devlet.

Çetecilerin basını, Kürtleri aşağılıyor. Türk sineması, edebiyatı hayali Kürt tipolojisi yaratıp, zekasıyla alay ediyor. Kendilerini yüceltip, ırkçı doyuma ulaşmak için, Kürdün inancı, gelenekleri, yaşama adabıyla alay ediyor, küçük düşürüyor.

Atatürk’ün solcu rozetli ırkçı, açıktan ırkçı, din taciri tarikatçı, cemaatçı evlatları, Kürtlert söz konusu olunca, aralarındaki hırsızlık, talan, çapul savaşlarına ara verip, hep birlikte ve bir arada Kürtlere saldırıyor.

Filistin için, „insaniyet müsameresinde“ göz yaşı dökenlere siz sıfat bulup, isim verin. Kürdistan, son otuz yıldır, kuşatma altında. Köleci esarete başkaldıran bir halka karşı, tankı, topu, uçağı, kimyasal bombaları ile yürütülen kirli, hayasız, vicdansızca bir savaştır, bu.

Ama, kuralına uygun savaşmayı da beceremediler. Subaylar, polis şefleri kırlarda, dağ yolları, sokaklarda cinayet işleyen katiller olarak karşımıza çıktı. Uyuşturucu ticareti, haraç paylaşımında anlaşmazlığa düşünce birbirine düştüler. Yargıçlar, suçlarına şal örttü.
Köy hesabıyla söylersek, teröristler, dört bin köyün katili oldular.

„Filistine ambargo uygulanıyor, insanlar sıkıntıda” bağıtılarıyla insaniyet müsamerelerinde rol çalanlar, daha dün Kürdistan’da ekmeğe el koyan eşkıya, bebek mamasını, çay tutamını, şeker gramnını toprağa karıştıran zalim, ağza götürülen lokmanın düşmanı, götürebildiğinin hırsızıydı.
Ermeni kırımı yıllarında, Siirt’ten Kayseri’ye kaçmış adamın torunu Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, „Gazze’de nasıl yaşanır? İsrail’in zulmü var. Gazze’de büyüyen çıldırır” diyerek, korkutulan Filistinliler adına insanlığı arayan tellallığın baş rolüne çıkıyor, Türk medyası da göz yaşlarına hüzünleniyordu.

Oysa Kürdistan, otuz yıldan beri bomba altında. Kürdistan göklerinde, korkunun sesi uçak ve helikopterler hiç eksik olmadı. İnsanlar korkudan çıldırık. Kürdistan korkuyla uyuyor, rüyasında korkular görüyor, uykuya dalanlar korkudan çatlamış sesleriyle, „geldiler“ diye bağırarak doğruluyorlar.

Zulmün ürkütücü sesini değil, artık sessizliği yadırgıyorlar. Yağdırılan kazan, napalm bombaları, zehirli gazlardan kurtulabilenler, „bugün de yaşadık“ diye seviniyorlar.

Türk uçakları aylardır, Güneyi bombalıyor. Bebekleri, kadınları vuruyor, koyun sürülerini havaya uçurup, dağları mezbahaneye çeviriyor, ormanları, ekinleri yangına veriyor. Ama Gül, insanlık masalı anlatıp, „İsrail Filistinlileri korkutuyor“ diyerek, bizimle alay ediyor.

Kürdistan yollar, geçitleri askeri barikatlarla örülü. Kimsenin yarın da değil, bir solukluk zaman sonrası belli değil. Çeteler, tek yakaladığının celladı, hapishaneler dolu.

Gürcistan Orta Asya’sından kopup gelen Türk Recep Erdoğan, yüzünde „insan tiynetli maske” ile Arap kardeşlerine, „kan dökmek bize yakışmıyor” diyor. Ama Kürt kanı dökmek kendisine yakışan. Kürt, „biz“ değil, çünkü. Din, iman menzilleri, bu kadar bunların.

Kürdistanı kanıyor, ama Kürt savaşçılar, her şeye rağmen, onların yöntemlerine baş vurmadılar. Savaş yollarına, köprülere, savaşı besleyen kurumlara, sanayi ve ticaret imparatorluklarına dokunmadılar.
Kürdistan evlatlarını, köylerini, sahip oldukları varlıkları kaybederken Türkler, savaşın yıkımını hissetmediler, yaşamadılar. Televizyonlarının karşısında çekirdek çıtlatarak, „nasıl vurduk, ama“ sevinç naralı açıklamaları dinleyip, ölüm ve yıkım manzaralarını seyrettiler. Sonra çıkıp, kendi sokaklarında avlanacak Kürt aradılar.

İnsanı, insan yapan vicdan yok, topyekun savaş vardı. Başları, „artık acıma yok” diyor, onlar tüfeklileri ve sivil giyimlileriyle topyekun saldırıyorlardı. Ta ki, yanıbaşlarında bir bomba patlayana kadar…

Kim tarafından olduğunu bilmediğimiz, ama Ankara’da, savaşın ne olduğunu hissettiren bir bomba patlayınca, insaniyetini sevdiklerim, bir anda insanlığın sesi kesiliverdiler.

Savaş yıkımdır. Kürdistan, otuz yıldan beri, yıkımın altında inliyor. Savaşın yok ediciliğini tek yalnızlığıyla yaşıyor.

Bırak uzaklardaki Arabı, Filistini sen neredeydin? Savaşın bir yıkım olduğunu görmen için, bir bombanın da, Ankara’da mı patlaması gerekiyordu?

Gördün işte. O zaman Kürdistan üstündeki kirli postalını kaldır. Kaldır ki, altında insanlık olan barış yeşersin!..

AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com

Hiç yorum yok: