27 Eylül 2011 Salı

Otokrasi-Demokrasi

Otokrasi: Sözlük anlamı, iktidar erkinin (Hükümdarın) tüm siyasal kudreti elinde bulundurduğu yönetim biçimi. The Economist Dergisi’nin 4 Haziran 2011 tarihli yazısının başlığına göre de, Erdoğan Hükümeti’nin seçimden galip çıkması durumunda toplumu baskı altına alarak geliştireceği yapının adı.

Demokrasi: Sözlük anlamı, tüm yurttaşların, organizasyon veya politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu yönetim şekli.

Erdoğan, geçtiğimiz günlerde „Arap Baharı” vesilesiyle gittiği Libya’da meydandan şöyle sesleniyordu: „…Zulüm ile abad olunmaz. Artık otokrasi dönemleri bitiyor, totaliter rejimler gidiyor. Artık halkın iktidarı geliyor…”

Aynı saatlerde binlerce Kürt siyasetçinin, muhalifin ard arda gözaltına alınıp tutuklandığı operasyonlar son sürat devam ediyor. Artık sayıları tutmakta bile zorlanıyoruz. Urfa, İzmir, Diyarbakır, Van, Siirt, Şırnak, vs vs listeyi uzatmak mümkün. Kadınlı-erkekli, yaşlı-genç-çocuk, her yaştan, cinsiyetten, meslek grubundan Kürtler, artık keyfiyetçiliği iyice netleşmiş yargı bürokrasisi eliyle onlar-yüzler-binler halinde zından duvarları ardına alınıyorlar son üç yıldır. Bir yandan halkın iradesinden bahsedeceksin, öte yandan dünyanın gözü önünde seksen bin oy alan Hatip Dicle’nin vekilliğini reddedeceksin, yerine bir AKP’li daha Meclis’e göndereceksin. Hırsızlanan oylarla ben halkın temsilcisiyim diyecek bu kadın da…Ne yazık!

Bir yandan demokrasi diyeceksin, öte yandan tek bir muhalif bırakmayana kadar toplumun canına okuyacaksın. Bir de „90’larda ensenize kurşun geliyordu. Şimdi hiç değilse bu yok” diyerek „tutuklanmalara şükredin” diyeceksin. Öte yandan da ülke ülke gezip meydanlarda demokrasi nutukları atacaksın.

Şimdi sorarlar sana: sadece son bir ayda bin küsür Kürt siyasetçisini, sivil toplum aktivistini, gazetecisini tutuklamak nedir? Bir gecede üç belediye başkanı daha zındana konuldu. Demokratik siyaset yapana sırf senin zulmüne boy eğmiyor diye tahammül göstermeyecek, sesini „soğuk duvarlar ardına atarak” kısacaksın. Bu arada yüzlerce Kürt çocuğu cezaevlerinde büyümeye devam edecek.
Ne diyormuş şair: „Zulüm ile abad olunmaz...” Bir halka ölümü, inkarı, tutsaklığı, yakma-yıkmayı, çözümsüzlüğü dayatan zihniyet elbet sonsuza kadar yaşam bulmayacaktır. Orada demokrasiden bahsederken senin çözümsüzlüğü derinleştiren politikalarından  dolayı kaç annenin yüreğine ateş düştü…

Zulüm ile abad olunamayacağına göre, adalet tek çözüm yolu olmalıdır. Türk için istediğini Kürt için de, Ermeni için de, Süryani, Yahudi için de isteyeceksin. Erkek için istediğini kadın için, sünni için istediğini Alevi, Êzîdî için de isteyeceksin.

Yoksa tarih, zulüm ile kendisini var edenlerin „mutsuz” sonlarıyla doludur…

REYHAN YALÇINDAĞ
yalcindagreyhan@hotmail.com

Hiç yorum yok: