28 Eylül 2011 Çarşamba

Neo-Kemalizm Yolundaki Mavi-Marmara

Sistemin zihin kodlarını çözmek için Kemalizmin küflü raflarında kir-pas içinde kalmış kitaplara bakmaya lüzum yok artık. Statükonun ideolojisini oluşturan etmen ve etkenleri anlamak, kavramak ve bunun üzerine kafa patlatabilmek için saplanıp kaldığımız ve bir türlü çıkmayı denemediğimiz Kemalizmin bataklığından çıkmamız gerekiyor artık. Kafalarımıza geçirdiğimiz çuvalları çıkarmalı ve bize Kemalizm diye yutturulan şeyin, artık hükümsüz ve geçersiz olduğunu görmeliyiz.

İçinde bulunduğumuz süreçte, Kemalizm’in maskesini tersinden kullanarak kendilerine alan devşiren illüzyonistlerin göz oyunlarına kanmak kadar akla ziyan başka bir durum düşünemiyorum.

Kemalizmin nüfuz edebildiği alan, çok çok devlet bürokrasisi veya devlet erkini oluşturan yönetim erkanıydı. Sistemin kurucu unsuru olarak kabul edilen Kemalizmin halkın geleneksel ve inanç kodlarıyla hiçbir zaman uyuşamıyacağını ve Cumhuriyeti oluşturan cumhurla gerçek bir barışı tesis edemeyeceğine yönelik kanaat, entelektüel ve filozofik bir beynin ürünü değildi.

Farklı kaynaklardan beslenen ve birbirlerine karşıtlık temelinde konumlanan değerlerin, biraraya gelemeyeceğini ve eninde sonunda çatışacağını söylemek için allamei cihan olmaya gerek yoktu

Miadını dolduran bir söylemin gitmesi için aslında hiç kimsenin hiçbirşey yapmasına gerek yoktur. Kendi haline de bırakılsa, solgun, yıpranmış, pörsümüş ve dağılmaya yüz tutmuş bir söylemin değersizleşmesi ve önemini kaybetmesi kaçınılmazdır. Bunun için artı herhangi bir çabaya ve gayrete ihtiyaç hasıl olmaz.

Ama eğer nihayette farlı söylem ve eylemlerle aynı zihin kodlarını diri tutmak ve Azrail'le cedelleşen ruhu tekrar diriltmek amaçlanıyorsa, bu durumda yapılacak olan; karşıt olarak kabul edilen tarafa sığınarak varolmaya çalışmaktır.  Kullanılacak argümanların ise onların düşmanlığı üzerine bina edilmesi icap edecektir. Bunun için de her türlü yol yürünür, her vasıta kullanılır ve her türlü alçaklık meşru kabul edilir...

Kemalizm karşıtlığı üzerinden Makyavelizm takipçiliği en sıradan ve olağan durum olarak yer alır kişiliksizleşmiş ve sünepelere dönmüş sefil yaratıkların beyin hücrelerinde…

“Kemalizmin ruhuna el-fatiha” dememişseniz, taziyeye geç kalmışsınız demektir.  Yeni doğan çocuğun ebeveynine iyi dilek ve temennilerde bulunmamış, evlatlarının hayırlı ve salih bir mü’min olması için duada bulunmamış ve onları tebrik etmemişseniz, yine geç kalmış sayılırsınız nezaket ziyaretine!

Adı bende saklı kalsın nurtopu yavrumuzun. Çok hayırlı bir evlat olacağı uzun isminden de pek anlaşılmışa benziyor sanırız!..

Kürsüden yaptığı etkili ve yetkili direktif tarzındaki nasihatleri ve sohbetleriyle gönülleri çoktan fethetmiştir okyanusların ötesinden gelebilen feyziyle…

Birilerini yer yer isim vererek ve bazen de üstü kapalı bir tarza devlete “ispiyonliyor” gibi argo bir ifade kullanarak hürmetsizlik! etme cüretinde! bulunmayalım. Ama, güvenlik birimlerini bazı zararlı ve tehlikeli, dış mihrak destekli olmalarının yüksek ihtimal taşıdığı ve İslam’ın fundamentalist yorumunu benimsedikleri anlaşılan oluşumlara karşı uyardığını biliyoruz.

Hamiyetperverliğin! Çoştuğu bir gönülden südur olan halisane ve samimane niyet taşıyan ikazların, devletin bekası ve selameti için ne kadar önem taşıdığını sormayın, çünkü ağlamaya başlar o aşk ve heyecanla!

Aslında son günlerde gündemi işgal etmiş olan İsrail sertleşmesi üzerine bişeyler yazmak istiyordum. Amma velakin, bütün konuların birbiriyle bağlantılı olduğu karmaşık bir süreçten geçiyor oluşumuz, bütün konuları birbirine bağlama avantajını da sunuyor bizlere.

Şöyle ki: Türkiye’ye havale edilen Suriye meselesi dolayısıyla yaşanan restleşmeler ve füze kalkanı projesinin istenmeyen bir şekilde anlaşılması ve yorumlanması kaygısından hareketle tırmandırılan savaş ortamının, hangi sonuçları doğuracağını kestirebilmek çok güç.

Kendisine Arabistan’ın Fatihi ve Hilafetin yeniden müessisi rölü verilmiş Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, devrim baharlarını yaşıyan ülkelerde yaşıyan halkların Neo-Osmanlıcılık beklentilerine Neo-Kemalist bir proje ve önermeyle karşılık vermesi, kafaları bir haylı karıştırmışa benziyor.

Libya Geçici Ulusal Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil, kanunlarını yaparken referanslarını Kur’an’dan alacaklarını belirtti. İhvan’ın bu noktadaki tutumu da önceden belliydi zaten. Suriye’de yakın gelecekte gerçekleşecek bir değişiklikle başa geçecek gücün yine İhvan veya ona yakın bir fraksiyondan oluşacağı şimdiden görülüyor. Irak’ta ise Saddam’ın devrilmesinden sonra başa geçen hükümet “Çıkarılan kanunlar, Kur’an’a aykırı olamaz” maddesini eklemişti Anayasa’ya.

Çok uzatmaya gerek yok. Sözün kısacası şu: Böyle bir tablo karşısında, Türkiye’de iktidar olan İslamcı! Bir partinin saltanat heveslisi başkanına, Ortadoğu'daki siyasetin havale edilmemesi için hiçbir neden yok!

Artık bu süreçten sonra, ne ABD Irak’ta olduğu gibi Ortadoğu’ya bir müdahalede bulunabilir, ne İsrail eskisi kadar rahat hareket edebilir, ne de Fransa Libya’da olduğu gibi sıcak bir savaşa girmek için rol üstlenebilir…

Ortadoğudaki büyük devletlerin küçülmesini ve yutulmak için kolay lokma haline getirilmesini öngören BOP projesi, şimdi adım adım uygulanıyor… ve bunun tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için artık yabancı bir unsurun ve dış (Batılı) bir müdahalenin olması çok uzak bir ihtimal.

Mavi Marmara, Suriye’ye yönelik tehditler ve İsrail restleşmesi, planlanan proje ve hedeflerin başarıya ulaşması için bir zemin yaratmaya yönelik girişimlerdir sadece…

Amerika’nın Ortadoğu’daki jandarması Türkiye’dir artık…

Ve kendi içinde Kürdistan Meselesi gibi ciddi bir sorunu yaşıyan bir ülkenin aktör olabilmesi ve rölünü iyi oynayabilmesi zor bir iştir. Yakın dönemde DİHA üzerinden bir şekilde servis edilen, PKK yöneticileri ile Başbakanlık Mit Müsteşarının yapmış olduğu görüşme, bu sorunun bir an önce sona erdirilmesindeki  isteği ve niyeti gösteriyor bize. Bu konuda samimiyet ve iyiniyetten çok, bizzat sorunun dış siyasetin önünde oluşturduğu engele ve yol açtığı zararlara bakmak gerekir.

Bununla bağlantılı olarak, Okyanusların ötesinden yönlendirildiği anlaşılan “Belaltı” oyunları ve politikaları, psikolojik savaşın temelini oluşturuyor artık. Takvim Gazetesinin künyesinde duran Ahmet Çalık ismi yabancı olduğumuz bir isim değil! Bunun senaryosu da bundan bir süre önce Kollama isimli dizide oynanmıştı.  Bodrum’da bir bayanla gayrımeşru ilişki yaşadığı afişe edilen ve Sivil Cumaları organize ettiği iddia edilen hoca karakteri, bundan bir süre önce Kollama dizisinde senaryolaştırılmıştı. Bu çok garip bir tesadüf müdür? Yoksa önceden planlanmış bir senaryonun devamı mıdır! Ben ikinci şıkkı seçiyorum…

Çok sevdiğim bir vecize vardır Abdurrahman Dilipak’ın sürekli kullandığı: Kibrit çöpünü gözünüze çok yaklaştırırsanız, arkasındaki koca bir ormanı göremezsiniz…

Şimdi Dilipak ve benzerleri, kibrit çöpünü yaklaştırmıyor, gözümüzün içine sokuyor ve olan biten hiçbir şeyi olduğu gibi görmemizi engellemeye çalışıyor!

Kirli savaşın basın ayağını Hürriyet devralan Yenişafak, hiçbir ahlaki ve insani kriteri tanımadan alçak ve aşağılık bir basın savaşı yürütüyor… kalemşörlüğü de Fikret Bila, Ertuğrul Özkök ve benzerlerinden devralan Ekrem Dumanlı ve Hüseyin Gülerce gibileri, bize alçaklığın jargonunu belletiyor adeta…

Ne-Osmanlıcık bekletisindeki  Arap halklarının Neo-Kemalist bir siyaset ve projeyle karşılaşması, hayal kırıklığı yaratmıştır...

Mavi-Marmara’nın da Neo-Kemalist projenin bir parçası olduğunu gören İslamcılarımız nasıl bir kırıklığa uğrayacak, merak ediyorum şimdiden…

Hiç yorum yok: