27 Eylül 2011 Salı

Murat Karayılan: ''Başka Yol Kalmadı''

Murat Karayılan: Biz bir halkız ve onun özgürlük hareketiyiz. Kimse, geri adım atılacağını beklememelidir. Yenilmez olduğumuzu bir kez daha herkese göstermek zorundayız. Gelinen noktada başka bir yol bırakılmamıştır.

Türk Başbakan Recep T. Erdoğan’ın ABD ziyareti için, “Sorunun çözümü New York’ta değil, Ankara ve Amed’tedir” diyen KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, „Bu tür ittifak ve saldırılarla bir halkın haklı, meşru taleplerinin önüne geçilemez. Bir halkın direniş hareketi bastırılamaz. Kürt halkı 200 yıldan bu yana özgürlük için mücadele yürüten bir halktır“ hatırlatmasında bulundu.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, TAK’ı Ankara eylemini onaylamayan açıklamalarını hatırlatarak, „Bizim mücadele tarzımız açık, sorgulanabilir bir mücadele biçimidir. Meşrudur, doğrudur ve haklıdır. Bu çizgide derinleşerek, sonuç alacağımız kesindir“ dedi. Siirt’te yaşanan facia ile ilgili de yaptıkları açıklamayı anımsatan Karayılan, şunları ekledi: „Biz bu halk için mücadele yürüten bir hareketiz. Bu halkın kadınlarının, kızlarının, gençlerinin, analarının, babalarının özgür bir ülkede yaşaması için yaşamımızı ortaya koymuş bulunmaktayız. Onun için gidip de kendi insanlarımızı hedeflemeyiz. Acı çeken ailelerimiz bunu iyi bilmelidir. Yine biz, insanımız olsun olmasın, sivil insanları hedeflemeyiz. Türkiye topraklarında yaşayan herkes bizim insanımızdır. Çünkü biz onları da kazanmak istiyoruz. Onları haklı davamızın destekçisi haline getirmek istiyoruz... Bir kez daha vurgulamak istiyorum; bu konuda yanlış davranan, gereken hassasiyeti gösteremeyen kim olursa olsun gereken ne ise, hakkındaki uygulama ne ise yapılacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Bu olayda özellikle bir yönlendirmenin ve farklı durumların olup olmadığını açığa çıkarmak önemlidir.“

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Ne oldu da ‘Oslo görüşmeleri’nden sonra ortam gerginleşti, görüşmeler çözüme yönelik değil miydi?

Sorun tartışıldı, tartışıldı; en son gelip Başbakan’a dayandı. Başbakan, 15 Haziran’da protokollere dönük olumlu bir cevap verebilirdi, olumlu bir sinyal gelişebilirdi. Fakat böyle bir şey olmadı: Cevapsız bırakıldı ve boşlukta kaldı.

Görüşme var, çözüm tartışılıyor ve biz ateşkes pozisyonundayız ama operasyonlar da durmadı. Siyasal çözüm sürecini başlatmışsın ama siyasal temsilcilerin hepsini de içeri atıyorsun. Bu süreci bozan en temel şey Kürt siyasetçilerinin KCK operasyonları adı altında içeri atılması ve bu operasyonların durdurulmamasıdır. Görüşmeci heyetin kendisi KCK adı altındaki operasyonlara karşı olduğunu hep söylemiştir ama durdurulmadı.

Çatışmaları PKK’nin yeniden başlattığı ve görüşmelerin tıkanmasına da bu tutumun neden olduğu belirtiliyor?

Mart ayından Haziran ayına kadar güçlerimiz eylemsizlik pozisyonunda olmasına rağmen, yapılan operasyonlar sonucu 56 arkadaşımız şehit düşmüştür. O zaman soruyorum: Neden siz o zaman, “ateşkes var, bu operasyonlar neyin nesidir” demediniz?

Bu görüşme süreçlerinin sonuç almamasının temel nedeni, Türk ordusu ve polisinin durmayan operasyonlarıdır. Hem askeri operasyonlarda kayıplarımız yaşandı, hem de KCK operasyonları adı altında Kürt siyasetine karşı bir kırım politikası ısrarla sürdürüldü. Aynı zamanda Önderliğimizin İmralı’daki konumunda hiçbir değişiklik yapılmadı.

Bir ekip görüşmeye geliyor ama öbür taraftan polis tutuklamaya, asker de öldürmeye geliyor. İşte sonuçsuz kalmasının nedeni budur.

Bir taraftan bizimle görüşmeler sürdürülürken, öbür taraftan da İran, Irak ve yine daha değişik bölgesel ve uluslararası güçlerle de görüşmeler yapılarak Sri Lanka benzeri bir katliam için kapsamlı bir konsept hazırlığı yürütmüşlerdir. Bu bir yorum değil, bir gerçektir. Bu güçlerle görüşmelerin daha kış aylarında yapıldığını çok iyi biliyoruz. Çünkü bunlar belgelenmiş hususlardır.

Örneğin; AKP çözecekti diyeceklere soruyorum: AKP’nin çözüm projesi nedir, nerededir ve kim biliyor. Bu projenin içeriği nedir, bilen var mıdır? Hayır. Neden? Çünkü böyle bir proje yoktur. AKP’nin projesi bazı Kürtleri kendine bağlayıp, onları kendi gerçeğine ihanet ettirerek devlet olanaklarından yararlandırmak, bazılarını sırtından sıvazlayarak “siz Kürt kardeşlerimsiniz, istediğiniz kadar türkü söyleyip Kürtçe konuşabilir veya kuracağınız özel okullarda Kürtçe öğrenebilirsiniz” tarzında bir projedir. Yani Kürtleri bir irade olarak tanımak, anadil ve benzeri temel hakları tanıma gibi bir zihniyeti AKP taşımamaktadır. Bizi güçsüzleştirerek geri adım attırma ve zoraki bir biçimde kendi çözümüne razı etme hedefi vardır. Kendi çözümü de çözüm değil, Osmanlı dönemindeki gibi tebaası haline getirme çözümüdür. Bizim geri adım atmayacağımızı görünce bu sefer askeri yöntemlere ağırlık vermiştir.

Mesela 12 Haziran seçimlerine hazırlık çerçevesi de bunu göstermektedir. AKP içerisinde belli bir siyasi kimliğe sahip ve belli düzeyde bir kişilikli duruşu olan birçok milletvekili liste dışı bırakıldı. Bunların başında Mehmet Mir Dengir Fırat gelmektedir.

AKP hükümeti çok önceden kendini savaşa hazırlamıştır. Koskoca bir devletin Silvan’da olan tek bir olayla kırılma yaşaması ve direksiyonu ters çevirmesi mümkün müdür?

En son Önderliğimizin “Başbakan sorunu çözümü barışçıl yöntemlerle çözeceğine dair teminat versin ve önümü açsın, sorunu 1 haftada çözerim” biçimindeki çağrısı oldu. Dikkat edin bu kadar net ve açık bir çağrıya Başbakan’dan ve AKP çevresinden hiçbir yanıt verilmemiştir.
Savaşı başlatan biz değil, AKP devletidir.

Bu görüşme sürecinde genel olarak hareketinizin yaklaşımı nasıldı?

Baştan beri Önderlik ve hareket olarak duruşumuz bütünlüklü oldu. Barışçıl-demokratik çözüme ciddi yaklaştık. Ama karşımızda samimi, gerçek bir çözüm iradesini görmedik. Biz bir halkız ve onun özgürlük hareketiyiz. Öyle kendisini kolay kolay kurbanlık koyun gibi orta yere atacak değildir. Kimse, Kürt halkının on yılların birikimi olarak kazanmış olduğu mevzileri bırakıp, kaçacağını ya da zorluklar karşısında geri adım atacağını beklememelidir. Yenilmez olduğumuzu bir kez daha herkese göstermek zorundayız. Gelinen noktada başka bir yol bırakılmamıştır.

Erdoğan’ın görüşmeleri hükümet olarak sahiplenmeyerek, devletin görüştüğünü söyledi, niye?

Görüşmeyi devlet mi, hükümet mi yaptı tartışması yerine gerçekleri halka anlatmak daha doğru olurdu. Biz bu görüşme süreciyle ilgili daha fazla bir şey anlatmayacağız. Konuya ciddi ve ilkeli yaklaşıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Türk Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ile yaptığı görüşmenin ana konusu PKK ile mücadele oldu. Bu görüşmenin sonuçlarını ve beraberinde yaşanacakları nasıl ele alıyorsunuz?

Aslında dikkat edilirse Başbakan Erdoğan’ın New York’taki programının ve yaptığı görüşmenin hemen hemen tümü hareketimize karşı çeşitli devletlerle işbirliğini geliştirmek amaçlı yapılmıştır. Ama bu konuda ABD’nin özel bir yerinin olduğu da açıktır. Türkiye’nin İran’a karşı füze kalkanını kendi ülkesinde konuşlandırması, yine Suriye’ye ve değişik kimi ülkelere karşı daha aktif bir rol oynaması karşılığında, Amerika’nın da, Türkiye’nin Kürt halkına karşı kullanılmak üzere olan yeni silah taleplerine belli düzeyde olumlu yaklaştığı anlaşılmaktadır. Bu, her şeyden önce Türkiye için bir onursuzluktur. Taşeronluk yaparak, bunun karşılığında Kürt halkının katlinin iznini ve bunun araçlarını almaktadır. Onurlu hiçbir devlet kendi vatandaşı saydığı insanlara karşı gidip uluslararası güçlerle bu denli kendini peşkeş çekerek, ittifak yapmaz. Ama Türkiye Kürt halkına karşı Amerika ve tüm NATO ile her türlü kirli pazarlıklar çerçevesinde ittifak yapmaktadır.

Türk devleti taşeronluk rolüne soyunmuş bulunmaktadır ama hükümet kalemşörleri pişkin bir biçimde hareketimizi taşeronlukla suçlamaktadırlar. El insaf diyoruz, el insaf! Bu hareket, kendi öz gücüne dayalı olarak Kürdistan dağlarında kıt kanaat yaşayan ve halkının onuru için direnen bir harekettir. Bu harekete karşı yapılan kirli ittifakların çeşitli çevreler tarafından allandıra-ballandıra onurlu bir şeymiş gibi anlatılması ibret vericidir.

Daha fazla öldürme tekniği, daha fazla katletme izni sizi hiçbir yere götüremez. Sorunun çözümü New York’ta değil, Ankara ve Amed’tedir.

Bu tür ittifak ve saldırılarla bir halkın haklı, meşru taleplerinin önüne geçilemez. Bir halkın direniş hareketi bastırılamaz. Kürt halkı 200 yıldan bu yana özgürlük için mücadele yürüten bir halktır. Kuzey Kürdistan’da hareketimizin öncülüğünde son otuz yıldan bu yana mücadeleyi her türlü zorluğa karşı yükseltmeyi başarmış bir halktır. Bunun karşısında şiddete dayalı ittifakların sonuç alması mümkün değildir. Sonuç almanın tek yolu vardır, o da bu halkın doğal haklarının tanınmasıdır, barışçıl politikaların bu temelde uygulanmasıdır. Başka da sonuç alma yöntemi yoktur.

Erdoğan’ın New York ziyaretinde hareketinize yönelik yaptığı çağrılara yanıtınız nedir?

Erdoğan’ın “PKK silah bırakana kadar operasyonlar devam eder” sözü, AKP hükümeti iktidarda olduğu sürece bu savaş devam edecektir anlamına gelmektedir. Daha önce de birçok başbakan buna benzer konuşmalar yapmışlardı. Onlar hepsi gittiler ama biz buradayız.

Kürt sorununun Demokratik Özerklik perspektifiyle, barışçıl yöntemlerle çözümüne açığız. Bunu kabul etmiyorsanız istediğiniz kadar saldırın.

Sömürgeci politikalar artık Kürdistan’da sonuç almaz. Bu halkın, öz yönetim hakkını, özgürlük hakkını tanıyacaksınız. Önderliğini özgürleştireceksiniz. Siz bu noktaya gelmeden hiçbir sorunu çözemezsiniz.

Öcalan ile görüşme engelleniyor, askeri ve siyasi operasyonlar paralel sürüyor. Siz bu tabloyu bir bütünen nasıl yorumluyorsunuz?

Belli ki AKP devleti topyekun bir savaşı başlatmış, üstelik hukuk dışı, kural dışı ve etik dışı bir biçimde yürütüyor. AKP’de savaş ahlakı ve kuralı yoktur. Bugün Kürdistan’da bir savaş vardır. AKP hükümeti ise bir savaş hükümeti olarak hem ülke içerisinde bu savaşı yürütmekte hem de yurtdışında daha fazla destek almak için sağa-sola yalvarmaktadır. Mevcut durumda AKP hükümeti siyasetini, ekonomisini, diplomasisini, polisini, askeriyesinin hepsini Kürt halkını iradesizleştirme ve Kürt halkına karşı savaşa göre konuşlandırmıştır. Bu topyekun savaş, bir iradesizleştirme ve siyaseten yok etme harekatıdır. Siyasi soykırımın giderek fiziki imhayla tamamlanması ve siyasi soykırımın başarılı kılınması hedeflenmektedir.

Soruyorum: Şırnak Belediye Başkanı Ramazan Uysal’ın ne gibi bir KCK üyeliğini tespit ettiniz? Devlet kurumlarında 25 yıl işçilik yaptıktan sonra emekli olmuş, namazında niyazında bir insandır. KCK üyesi olduğunu nereden çıkardınız? Silopi Belediye Başkanı, belediye başkanı olana kadar resmi imam değil miydi? Devletin de onayladığı resmi bir imamdı. Siyasetle çok fazla uğraşmayan ama kimliğine de sahip çıkan bir insandı. Ne oldu da siz şimdi onu KCK üyesi yaptınız? Resul Sadak da aynı biçimde tanınan, bilinen bir bölge insanıdır. Bu kadar safsata olamaz. Tutuklanmalarının tek nedeni, onurlu duruşa sahip olmalarıdır.

Biz bunu yutacak ve kabul edecek değiliz. Buna karşı hareketimiz ve halkımız her yerde kendini savunacaktır. Kürt halkı şerefli bir halktır. Sizin dayattığınız şerefsizliği kabul edemez. Ne pahasına olursa olsun kabul edemez.

Askeri, siyasi operasyonlara dönük Kürt halkı, demokratik kurum ve kuruluşlara yönelik herhangi bir mesajınız var mı?

İçinde bulunduğumuz dönem stratejik, aşama ise tarihidir. Hareket ve gerilla güçleri olarak Türk devletinin tüm saldırılarının boşa çıkarılması için ne yapılması gerekiyorsa fedai bir ruhla ve tüm gücümüzle onu yapmaya ve sürece cevap olmaya çalışacağız. Türk devleti ve AKP hükümetinin bütün çabalarına ve saldırılarına rağmen, koşullar mücadelenin başarısına müsaittir. Türk devletinin öngördüğü konsept başarısızlığa uğrayacak, geri tepecek ve Kürt sorununun çözümü Özgür-Demokratik Özerk Kürdistan, Demokratik Cumhuriyet amacı doğrultusunda Kürt halkı ile Türkiye emekçi halkının mücadelesi sonuç alacaktır.

Tüm yurtsever kurum, kuruluş ve kişilerin rol oynaması çok önemlidir. Özellikle Kürt gençliğinin ve kadınının öncü rolüne sahip çıkması mücadelenin başarısı açısından çok büyük önem arz etmektedir. 

Artık hiçbir Kürdistanlı genç, Türk ordusuna askerlik yapmamalı, askere gitmemelidirler.

Unutmayalım ki, AKP polisi düşkünleri, kaçkınları, ruhsuz çıkarcılar tutuklamamaktadır. Bu topraklarda özgür ve onurlu yaşamayı önüne koyan, onun için fedakarlık yapan, dürüst, şerefli yurtsever Kürt insanlarını tutuklamaktadır. Bu açıdan AKP’nin saldırısına uğrayıp tutuklanmak bir şeref ve onurdur. Hiçbir Kürt bundan çekinmemeli, her koşul altında yurtseverlik görevlerini tam olarak yerine getirmelidir. Özellikle Kürdistan gençliği, AKP’nin pasifikasyon yaratma ve caydırma amaçlı saldırı ve tutuklama tehditine karşı alnı dik ve onurlu duruşu gösterebilmelidir.

Biliyorum ki, şu anda yüzlerce istihbarat elemanı Ankara’dan Amed’e getirilmiştir. Sözüm ona bunlar KCK’nin özerklik ilanına karşı bir misilleme harekatı yapacaklardır. Tüm kamuoyu AKP’nin ve Gülen Cemaati’nin tamamen kendi sistemini egemen kıldırmaya dönük bu tür saldırıları karşısında uyanık ve dikkatli davranmalıdır.

DTK eğer Demokratik Özerkliği ilan ettiyse o zaman Demokratik Özerkliği her yerde inşa edip, hayata geçirmek gerekmektedir. Eğer halkımız sistemini kurmuş olsaydı, AKP polisinin saldırıları da bu kadar gelişme zemini bulmazdı.

Serhildan hareketi niteliksel bir gelişme yaşayarak, bu faşist uygulamalara dur diyecek bir düzeye gelmelidir. Bunu gerilladan beklememek lazım. Halkımız bunu kendisi yapmalıdır.

İran ile ateşkes

5 Eylül günü PJAK tarafından ilan edilen ateşkes ardından İran’ın da saldırılarını durdurduğu gözlemleniyor. İran ile olan süreç nasıl devam etmekte?

5 Eylül’de PJAK’ın ilan ettiği ateşkes şimdiye kadar her iki tarafın da uyduğu ve her alanda uygulanan bir ateşkes olarak devam etmektedir. Kandil direnişinde bir kez daha görüldü ki Kürt Özgürlük Hareketi, askeri, örgütsel ve siyasal açıdan ciddi bir güçtür. Herkesle diyalog temelinde sorunların tartışılabileceğini, çözülebileceğini düşünmekteyiz.

Türk basınında PJAK’ın bu çatışmada büyük darbe yediği ve birçok karargahının İran’ın eline geçtiği söyleniyor. Bu doğru mudur?

Bu haberler doğru değil, Türk basını bu konuda sürekli kışkırtıcı bir dil kullanıyor, gerçekleri çarpıtıyor. Kalıcı bir ateşkes sürecinin gelişmesine zemin sunmak için Casusan Tepesi’ni boşalttık. Bunu biz kendi irademiz ve kararımızla yaptık.

Yine bir kısım Türk yazar da sizin Türkiye’ye karşı çok sert konuşurken, İran’a karşı da çok yumuşak konuştuğunuzu ifade ediyor. Bu konuda neler diyeceksiniz?

PJAK ateşkes ilan etti, İran devleti de uydu ama biz Türk devletine karşı sekiz kez ateşkes ilan etmemize rağmen, Türk devleti bunlardan birine bile uymamıştır. Türkiye’de de Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülebileceğini hep düşündük; bunun için de çok çaba sarf ettik. İran’la elbette ki çatışmalı bir vaziyet değil, en azından çatışmasız bir vaziyeti korumak istiyoruz. Halklar arası düşmanlık değil, dostluğun geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Aynı şeyi Türkiye halkı için de öngörüyoruz. Ancak buna engel olan, Türkiye’deki iktidarın taşıdığı inkarcı-milliyetçi zihniyeti ve faşizan uygulamalarıdır.

Meclis boykotu

1 Ekim’de yeni yasama yılının açılışı gerçekleşecek. Sizce Blok vekilleri Meclis’e gitmeli midir?

Öncelikle bu konuda karar verecek olan Blok vekilleri grubudur. Biz vekillerin Meclis’e gitmesine negatif yaklaşmıyoruz. Haksız bir egemenlikçi anlayışa ve siyasete karşı gerekli tutum ve tavrı almışlardır. Dolayısıyla bundan sonra farklı tutum pekala olabilir. Değişik ve sonuç alıcı taktiklerle hedefe yürümek, bir siyaset sanatıdır. Bu açıdan farklı davranmak mümkündür. Bizce bunu kendileri düşünmelidir. Önemli olan burada duygusal yaklaşmamak, öngörülü ve politik yaklaşarak muhtemel oyunları boşa çıkarıcı, en doğruda kararı alabilmektir. Bunu da Blok vekilleri grubu tamamen kendi öz iradeleriyle almalıdırlar.

DENİZ KENDAL / GÜLİSTAN TARA - ANF/BEHDİNAN

Hiç yorum yok: