9 Eylül 2011 Cuma

Militarizmin Gerçekliği ve Toplumdaki Yansımaları

Toplumsal yapılar homojen kalıplara sığmadığından ötürü, savunma boyutu da farklılıkların zenginliğine dayalı bir zihniyetle oluşmak zorundadır. Hatta gerekliliği azaldıkça savunma kurumu en alt seviyelere kadar düşürülmelidir. Çünkü toplumların savaş gibi zorunlu bir ihtiyacı bulunmamaktadır.

Yaşanan gerçek ise, bundan çok farklı olmaktadır. Toplumsal yapının güvenliğini üstlenen militarizm aygıtı, güvenlik adı altında iktidarsal konumunu korumaya ve güçlendirmeye çalışmaktadır. Bu kurumun temel mantığını bu konumu oluşturduğunda tüm anlamıyla yıkıcı bir karaktere bürünmüş olmaktadır.


Militarizmin zihinsel yapısı iktidarsal çıkarlara dayalı olduğundan ötürü, sorunlara çözüm üretmede son derece tutucu olmaktadır. Toplumsal sorunların çözümüne yaklaşımı, zor aygıtıyla yıldırma ve baskılamaya dayalıdır. Bu anti toplumcu karakteri ile toplumsal yaşamda sürekli kaotik süreçlerin gelişmesine yol açmaktadır.


Ulus-devlet militarizmi


Ulus-devletle zirveleşen iktidar aygıtına dayalı itibarını yükseltmek adına, demokratik siyasetin önünü tıkamakta ve kaotik süreçten çıkış yöntemi olarak kendisini göstermektedir. Hal böyle olunca, sorunlar tartışılarak aşılmak yerine, yıkımcı savaşlarla şiddet sarmalına itilmiş olmaktadırlar.


Militarizmin ideolojik sistemine bakıldığında, şiddet içerikli sloganlarla şekillendirilmiş olduğu görülecektir. En dikkat çekici tarafı ise, ırka vurgu yapılarak, kendi gücünü hâkim ulustan almasıdır. Geliştirilen bu ırkçı kahramanlık sloganlarıyla kendi özünü perdelemektedir.


Onun zihinsel yapısında “ne kadar kaos o kadar iktidar, ne kadar çözüm o kadar sönümleme” mantığı mevcuttur. Dolayısıyla bayrak, vatan, mülk, millet vb. kavramlarla kendisini gizleme ihtiyacı duymaktadır.


Temel mantığını ırkçı damarlar oluşturunca, toplumsal yapıda büyük bölünme riskleri de artmaktadır. Bir ulusun farklılıklar üzerinde hâkim kılınmasına şiddet içerikli destek verince toplumsal çelişkileri hızla derinleştirmektedir. Irkçı damarlara vurgu yapılarak körüklenen milliyetçilik, toplumsal yapıda yarılmalara neden olmaktadır. Bunun politik izahı, faşizmden başka bir şey olamaz.


Bu aygıtın düşünce sistemi tekçi kalıplarla zincirlenmiştir. Düşünce sistemi, toplumun tüm farklılıklarını hâkim kimlik içinde eritmeye dönüktür. Homojenleştirme endeksli zihinsel yapısı, toplumsal yaşamın en kanserolojik hücresi olmaktadır. Toplumsal farklılıklara tekçi mantıkla yaklaşıldığında, tüm etnik kimlikler arasında boğazlaşmalara neden olmaktadır. Bu tekçi aklın giderek daha da kurumlaşmasıyla birlikte, kanserolojik etken tüm toplumsal yapıyı sarmaktadır. Tarih boyunca sürdürülmüş tüm savaşlar, sadece kapitalist modernite döneminde yaşanan savaşlar kadar büyük yıkımlar getirmemiştir. Sadece bu yıkımlar bile, ulus-devlet dönemindeki militarizmin yıkımcı karakterinin somut verilerini yeterli oranda sunmaktadır.


Militarizmin gerçek yıkıcılığı zihinsel yapısında açığa vurulurken, militer güçler ırkçı, tekçi, şiddet içerikli vb. hastalıklı kavramlarla kendisini toplumun zihninde var etmeye çalışmaktadır. Oysa artık bu kuruma karşı geliştirilen tepkilerin çan seslerinin, bu aygıtın tahtını sarsmakta olduğunu görmek, çok zor değildir.


Toplumsal yapılar her zaman bu aygıta karşı direnmişlerdir. Tarihin akışı geliştirilen tüm demokratik direniş kahramanlıklarına şahitlik etmiştir. Ama ne yazık ki, seçilen yöntemler, her zaman zıttına dönüşmeye meyilli olmuşlardır. Çoğunlukla aynı silahla savaşma yöntemi tercih edilmiştir. Hal böyle olunca, aynı renge bürünmekten kurtuluş mümkün olmamıştır.


Dolayısıyla militarizmi aşma yöntemi olarak belirlediğimiz gençlik endeksli meşru savunma, hakikate daha yakındır.


Militarizm ve gençlik


Militarizmin kendisine kaynak olarak seçip sömürdüğü 2 temel kaynak bulunmaktadır. Biri maddi boyut iken, diğeri de maddi boyuta enerji kazandıran manevi boyut olmaktadır. Maddi boyut ekonomik değer iken manevi kaynağı da toplumun dinamik gücü olan gençlikten tamamlamaktadır.


Militer güçler her zaman gençliğin gücünü kendi çıkarları temelinde kullanmışlardır. Gençliğin gücü olmadan, askeri güçler amaçlarına ulaşmakta çok büyük zorluklar çekeceklerdir. Tarih boyunca devlet sisteminin toplumdan aldığı en büyük vergi, askeri kuruma aktarmak için alınan gençliğin gücü olmaktadır. Kapitalist modernite döneminde ise en büyük politika gençliği işsiz bırakıp paralı askerliğe zorunlu bir gereksinimmiş gibi toplumsal yapının en zirvesinde tutmakta ve toplumun en güçlü potansiyelini “zorunlu ve paralı askerlik” adı altında sömürmektedir.


En fazla dikkat çekici nokta ise, askerlik yaşının 20 olarak belirlenmesidir. Çünkü 19-20’li yaşlarındaki genç enerjik ve dinamik bir yapıya sahiptir. Çoğunlukla bu yaştaki gençler politik bilinçten yoksun olmakta ve aile içinden dışarı çıkmamış olmaktadırlar. Askerlik yaşının bu döneme denk getirilmesi, planlı ve bilinçli bir politika sonucu oluşturulmuştur. Çünkü bu yaştaki genç bir taraftan askerliği dışarıya açılma fırsatı olarak değerlendirirken diğer yandan bunu reddedecek irade ve politik bilince erişmiş olmaktan uzaktır. Özellikle de bu yaştaki gençler militarizmin ideolojik mahiyetinden etkilenmektedirler. Henüz evden dışarıya çıkmamış gencin duyguları milliyetçi sloganlarla kabartılmakta ve gözü bağlanırcasına kışlaya doğru çekilmektedir. Örneğin; “askere gitmeyen adam olamaz, askere gitmeyene kız verilmez, vatan borcu namus borcudur...” ve daha nice benzer sloganlaştırmalar, kurumun çekici kılınması amacıyla kullanılan kavramlardır.


Özellikle savaşlarda fakir çocuklarının öne sürülmesi planlı ve bilinçli olmaktadır. Bunun birinci nedeni; fakir aile çocuklarının paralı askerliğe mecbur bırakılma politikasıdır. İkinci neden ise; egemen sistemin zengin kesime dayanması nedeniyle bu sınıflara mensup çocukların imtiyazlı olmasıdır. Ölen fakir aile çocuğu olunca kahraman ilan etmekle ve birkaç kuruşluk maaşa bağlamakla işi oluruna bağlayabilmektedir.


Militarizm toplumun beyin kısmını oluşturan gençliği iradesizleştirmeyi amaçlar.


O halde bu militarizm aygıtının aşılmasında, gençlik ayağı sonuç alıcı bir faktör olabilmeyi başarmalıdır. Çünkü kendisini bir besin kaynağı olarak kullanan bu canavara karşı en iyi savunabilecek kesim de gençliğin kendisi olmaktadır.


Militarizmi aşma yöntemi olarak meşru savunma


Alternatif yöntem olarak meşru savunma endeksli kurumsallaşma, toplumun güvenlik boyutuna bir çözüm oluşturabilmektedir.


Kavramsal düzeyde meşru savunmanın çerçevesini şu şekilde belirtebiliriz:


1)
Evrensel savunma kuralları esas alınarak savunma ahlakının sınırları içinde kalınmalı.

2)
Meşru savunma ölme ve öldürmeye dayalı değil daha çok ikna etme ve topluma kazandırmaya dayalı olmalı.

3)
Meşru savunma ekolojik ve ekonomik ilkelerden bağımsız yürütülmemeli.

4) Meşru savunma boyutu militarizmin tam aksine savaşların önünü tıkamaya, siyasetin önünü açmaya dayalı olmalı.


5)
Meşru savunma salt bir etnisiteye değil toplumun tüm farklılıklarının mekanizması olmayı hedeflemelidir.,

Sonuç itibariyle militarizm tüm sömürülerini gençliğin gücüyle yapmaktadır. Dolayısıyla gençliğin politik bir güç oluşturması, militarist yapıyı aşmanın en etkili yoludur. Aksi halde kuşak kuşak bu canavarın midesine inmekten kurtulamayacaktır.


Murat Gümüş /Antep H Tipi Cezaevi

Hiç yorum yok: