9 Eylül 2011 Cuma

Kürtler ve Dostları

Ölüm kusan savaş uçaklarının renkli fotoğraflarını yayınlayan Türk basını „Türkiye havadan, İran karadan saldırıyor“ derken ve Erdoğan’ın uçakları akıllı bombalarıyla Kürt çocuklarını, hamile kadınları parçalarken, Kürtler düşmana inat bir festival daha yaptılar. Üstelik düşünce farklılıklarını atarak, yan yana geldikleri bir festival oldu. Dün birbirlerine muhalif duran Kürt simalar aynı platformda duruyordu. Sevgili Ahmet Kahraman ile festival alanında dolaşırken pek çoğuyla karşılaştık. Bayram Ayaz, Metin İncesu gibi şahsiyetleri orada görmek sevindirdi. Soykırım ile yüz yüze olan Kürtler farklılıklarını atmak zorunda olduklarını sonunda gördüler. Devleti olmayan dünyanın en büyük halkı olan Kürtler soykırım altındayken, aydın tavrı sergileyip ulusal düşünmek en doğru olanıdır. Giderek bu aydın tavrı Kürt kurum ve şahsiyetlerinde ilke haline geliyor.

İran ve Türkiye soykırım saldırıları yaparken, devletler terörü halkımızın üzerinde Damokles Kılıcı gibi asılı dururken, Sultan Erdoğan el çırpınca, NATO devletleri bir yosma benzeri yardımına koşarken, tam da bu sırada Roj TV’yi kapatıp, en doğal hakkımız olan haber edinme elimizden alınmak istenirken, Kürt olup sessiz ve tarafsız duranı, bu nesiller yapmasa, gelecek nesiller acımasız sorgular. Soykırımın dayatıldığı bu sırada, Kürt düşmanı devletler bunca harmonik Kürde karşı savaşırken, Kürtlerin farklılıklarını kaldırıp saflarını daha sıklaştırmaları zorunludur. Soykırım altında olan halkların aydın bireyleri, fikir farklılıklarını geriye atıp netewî düşünür. Festival bir ölçüde bunu gösterdi. Kürdün birliği, özgürlük mücadelesine güç katar. Kürt halkı bunun bilincine ermiş olmalı ki, artık özüne dönüş görülüyor. Yatırımını welatına yapıyor, baba dede toprağına evini yapıyor ve tatilini welatında yapıyor. Bundan başka da çare olmadığını görüyor.

“Attığım golü Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bütün halkların şehit olan evlatlarına armağan ediyorum” diyen futbolcu, BDP’den övgü alırken, dinci-ırkçı-faşist AKP çevreden ise, yergi geldi. Kürtler, basın yayın organlarında bu gence söylenenleri okurlarsa, Türk toplumunun fotoğrafını görürler. Diyanetin faşist imamları, Fethullah’ın ırkçı-Türkçü münafıkları ve bütün AKP’li olan Türk basını nasıl insanlıktan çıkmış görür. Olayları alçakça ters yüz eden Türk basını, propaganda ve manipülasyon yaparak Kürt soykırımında önemli rol oynarken, tüm kirliliğiyle BDP’ye iftira edip saldırıyor ve faşist ırkçı AKP saldırısını haklı çıkarıyor. Hatta AKP devlet terörüne; demokrasi diyecek kadar insani özden boşalmış bunlar. Türk halkını öyle manipule etmişler ki, müzakere ettikleri, eğer olanak yaratılırsa, bir haftada barış getiririm diyen Öcalan’ı „Terörist başı“ gösterip Kürde hakaret ediyor. İnsanlık bu durumdan sadece elem duyup utanırken, Türkiye realitesinin nerede olduğu görülüyor.

ANF’in bildirdiğine göre, BDP kongresinde; „1981’de yaşamını yitiren PKK kurucularından Mazlum Doğan’ın yanı sıra Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Kemal Pir posterleri ile Kürtçe, Arapça, Süryanice ve Ermenice pankartlar salonu süsledi. Kongrede Anadolu mozaiğini oluşturan halkların şarkıları da seslendirildi. Çayan ve Gezmiş’in posterlerinin asılması, BDP’nin sosyalist partilerle kuracağı çatı partisinin işareti olarak yorumlandı.“ Kürtler yönünü ve niyetini açıkça belirlemiş, Türkiye’de Türkler ve diğer halklarla beraber eşit ve özgür yaşamak istiyor; halkları, sol, sosyalist ve demokratları dost görüyor, hatta bir „Kongre Hareketi“ çabası içinde oldukları biliniyor.

Ancak bu kesimlerden gür ses geldiği söylenemez. Ama dost kara günde belli olur. Kürtler bu kadar açık ve net dururken, dostlarının; Türk halkının aydın, sol, sosyalist ve demokratlarının harekete geçmelerini görmek gerekir. Sayın Muzaffer Ayata’nın söylediği gibi, Diyarbakır’da yüzbinler protesto ediyorsa, nerede İstanbul ve diğer metropoller? Türkiye’deki Kürt sorunu bir Türk sorunudur. İş işten geçmeden ve daha fazla kan dökülmeden herkes ne yapacağını göstermelidir. Bugünkü Türkiye’nin durumundan yalnız yeşil Ergenekoncular memnun. „AKP demokrasisi“ denen şey; irtikapçılıkla ekonomiyi ele geçirmek, basını AKP’nin propaganda aracı yapmak, orduyu, polisi, hukuku ve bürokrasiyi İmam’a bağlamak, daha basılmayan kitapları toplatıp, AKP’ye karşı olan insanları yıllarca hapse koymak, Kürtlerin Özgürlük Mücadelesi’ne „terör“ damgası vurmak, savaşı sürdürmede ısrar etmektir.

Sultan Erdoğan, Çek ve Polonya halklarının reddettiği „Füze Kalkanı“ sistemini Türkiye’ye getiriyor, ama karşı ses çıkmıyor. Sultan Erdoğan, İsrail’in devlet teröründen söz ederken, kendi terörünü görmüyor. Oysa İsrail kimsenin ne anadilde eğitimini, kimliğini, ne de politik kurumlaşmasını yasakladı. Ama Erdoğan’ın ülkesinde Kürdün hakkı olmadığı biliniyor. Erdoğan’ın İsrail’e karşı çıkışları, içinde yatan antisemitizmin dışa vurumudur. 1930 da Trakya’da olduğu gibi Yahudi avı başlarsa şaşmamak gerekir. Kaldı ki, Erdoğan’ı iktidara taşıyan sistemde İsrail ve Yahudi lobisinin önemli payı var. Ne İsrail, ne Batı takiyyeci Erdoğan’ı tanımak istemedi. O şimdi Mussolini oynuyor. Tarihi en iyi algılayan sol, demokrat, sosyalistler, akıl tutulmasına düşen İsrail, Yahudi lobisi ve Batı; Hitler ve Mussolini sistemleriyle Erdoğan’ın getirdiği sistemdeki paraleliteyi görsünler. Faşist AKP devlet sistemi; yalnız Kürt Özgürlük Hareketi’ne savaş açmamış, aynı zamanda Alevilere, gayrimüslümlere, Suriye, İsrail, hatta farklı düşünen Türklere de açmıştır. Bugün Kürtler, yarın diğerleri.


HAYDAR IŞIK

Hiç yorum yok: