26 Eylül 2011 Pazartesi

Kınamak, Kınamamak ve Kınayamamak Üzerine

Barışçı çevrelerde (!) son günlerde en revaçta olan konu şu kınama kınamama meselesi. Hani PKK bir eylem yaptığında özellikle Kürt siyasetçilere yönelik olarak „bak sizinkiler neler yapıyor kınasanıza" denilmesinden bahsediyorum. „Devleti kınadığınız gibi PKK’yi de kınasanıza" havalarından.

Bunları dillendirenlerin arasında Kürt çevrelerinin PKK’yi açık açık kınamamaları halinde Türkiye’de bir barış sürecinin önünün açılamayacağını söyleyenler dahi var.

***

Bütün savaşların başında bir haklı-haksız vardır. Sonunda da bir kazanan-kaybeden. Aradaki her şey ise cinayettir.

Savaşlar da ancak bir tarafı yıldıracak kadar cinayet işlendiğinde biter.

Şu anda PKK ile Türkiye arasında yaşanan çatışmadaki güç dengesine bakarsanız daha onbinlerce insan hayatını kaybetse dahi iki taraftan birinin diğerine mutlak bir üstünlük kurma ihtimalinin oldukça zayıf olduğunu görürsünüz. Yani bu savaşın bir tarafın diğerini alt ederek sona ermesi çok mümkün değil.

Demek ki Türkiye’de savaşın sona ermesi için bir uzlaşma sağlanması şart.

Uzlaşma da çatışmanın sonuçları değil nedenleri üzerine eğilinildiği zaman ortaya çıkar.

İşte tam da bunu anlamamızın önemi çok büyük.

Nedenler sonuçlardan daha önemlidir.

PKK ile Türkiye arasındaki çatışmanın nedenlerinin üzerine doğru düzgün eğilmeyip bu çatışmanın sonuçları üzerinden siyaset yürütmek, ancak bu devranın böyle gelip böyle gitmesine hizmet eder.
Her gün yaşanan şiddet olaylarını kınama bildirileri yayınlayıp duralım.

Ne olacak?

50 yıl sonra çocuklarını soracak „Ne yaptınız o kan revan günlerinde" diye.. En fazla söyleyeceğiniz şey „Ben yazmıştım, kınamıştım" olacak. Oysa bundan çok daha fazlası lazım. Sonuçlardan daha çok nedenlerle uğraşmak lazım.

Yaşanan can kayıpları savaşın bir sonucudur. Çözüm ararken nedenlerden daha çok bu sonuçlar üzerine yoğunlaşırsak öyle bir şiddet sarmalının içine gireriz ki 30 yıl daha çıkamayız.

Bunu yaşanan insan kaybını önemsizleştirmek için söylemiyorum. Bu meselenin doğasını açıklamak için söylüyorum.

***

Tabii bu Kürt savaşında ne kendisinin ne de sülalesinden tek bi kişinin bile burnu kanamamışlar için yazıp çizmek kolay.

İnsanların intikam duygularını körüklemek, bir halkı „büyük düşman" olarak belletmek ya da Kürt’ü Kürt’e karşı kışkırtmak kolay yani.

Bedelini kendi ödemediği, ödemeyeceği için kolay.

Bu savaş daha da boyutlandığında kendisi cepheye sürülmeyeceği için kolay.

***

Kınama, kınamama, kınayamama tartışması bu çiğlikte ısrar edenlerin yeniden ısıttıkları son tartışma.
Bu tartışmanın seyri dahi insanın midesini kaldırmaz. Başlıyor adam „şunu kına" diye. Karşıdaki de diyor „sen de şunu kına". O oradan başka bir şey çıkarıyor, diğeri başka bir şey. 30 senelik savaş sürecinde o kadar çok örnek var ki, herkesin çıkını dolu.

İşin aslından, gerçek bir barış mücadelesinden insanları uzaklaştırmanın en kestirme yolu işte. Çok barış istiyorsanız bu savaşın başladığı güne bakacak, kim haklı kim haksız onu teslim edeceksiniz.
Bu hak ve haksızlık durumundan hareketle bir anlaşma durumuna nasıl gidileceğini hesaplayacaksınız. Silahlı mücadelenin haklı nedenleri çözüme kavuşturularak ortadan kaldırığı zaman ortada kınayacak bir şey de kalmaz.

Ama bizde „barış sevenler" bunları düşünmez. Savaşanları kınar, barışmanın, barıştırmanın mücadelesi söz konusu olduğu zaman da hep mücadele verecek yerleri ağrıyor olur.

Doğan Barış Abbasoğlu

1 yorum:

Adsız dedi ki...

PKK iyi bir şey yaptığında sevincimizi ifade etmemiz nasıl yasaksa, çok iyi biliyoruz ki istemeden yaptıkları kötü bir sey den dolayı kınamayı da biz kendimize yasaklıyoruz...Bu böyle biline...