13 Eylül 2011 Salı

Alevilerin Tasfiyesi

Fuat Doğansoy

Sisteme muhalefet kimliğini koruyan Aleviler tarihsel olarak en önemli dönemeçlerinden birini yaşıyor. Alevilerin 1960’lı yılların sonuna doğru kentlere yerleşmesiyle kendilerini sol kesimde ifade etmeye başladılar. Bu durum sistem için ciddi bir tehdit oluşturmaya başlamıştı. Alevilerin kentleşmesiyle beraber ekonomik, sosyal. iktisadi farklılaşma ve gelişmelerini gören sistem Alevilere karşı 1980’den itibaren bir tasfiye stratejisi uygulamaya başladı.

Bu stratejiye göre Aleviler arasında çok belirgin bir parçalanma yaratmak ve daha sonra devletle, bütünleştirerek etkisizleştirip Aleviliğin tarihsel ve toplumsal dinamiklerini silerek Kürt ulusal hareketine karşı kullanmak üzerine inşa ettiği stratejisini son yapılan seçimlerle tamamladı.

DARBELER DÖNEMİ

Aleviler 1965’lerde doruk noktasına ulaşan ekonomik sorunlardan dolayı kırsal kesimlerden kentlere göçler olmuş ve kaçınılmaz olarak yeni kentsel ifade biçimleri dayatmıştı. Hızlı kentleşme Aleviliğin toplumsal yapısında köklü dönüşümlere yol açmıştı. Aleviler eğitim düzeylerinin yüksek olması ve geleneksel feodal toplumsal bağları kısmen kırmış olmaları nedeniyle kentin ekonomik-politik ilişkilerine uyum sağlamada ciddi bir sorun yaşamadılar.

1970-80 yıllarda Alevi kitlesi, sol hareket içinde önemli bir ağırlık oluşturdu. Ülkede yaşanan sol öğrenci eylemlerinin Alevi tabanıyla birleşmesini engellenmek için sistem Sivas, Çorum, Maraş gibi şehirlerde Alevilere yönelik sivil faşist uzantılarını kullanarak katliamlar gerçekleştirip Alevileri sindirilmeye çalıştı.

Sol hareketlerin ağır yenilgisinden sonra, tarihsel olarak ilerici bir potansiyel taşıyan ve geleneksel olarak sisteme muhalif gücü oluşturan bir toplumu etkisizleştirmek için çok kapsamlı politikalar geliştirdi. Bunun için yeni oluşmaya başlayan Alevi burjuvazisi sistem tarafından kurumsallaştırıldı.

ALEVİ BURJUVAZİSİ VE MİSYONU

ANAP iktidarında Alevilerin içerisinde ekonomik olarak gelişen ve önemli bir güç haline gelen Alevi burjuvası oluşmaya başladı. Alevi burjuvazisinin kurumsallaşmayı başaramamasından dolayı kemalist sistemle ilişkilerinin yürütecek ve ona yardımcı olacak hem tüm siyasi bürokrasinin hem de askeri bürokrasinin sorun çıkarmayıp benimseyeceği bir Alevi entelektüeline ihtiyaç duyuldu. Bu noktada cemevlerini, camiiler gibi İslami kurumlar olarak ve Alevileri devletin yedek gücü haline getirmeyi planlanıp Alevi-İslam sentezini savunan İzzettin Doğan devreye sokuldu.

Alevi burjuvazisinde Süzer Holding, Ege Seramik, Polat Holding, Kale Kilit gibi büyük sermaye grubu arasında yer alırken, yoğun şekilde orta ölçekli sermaye grubunu oluştu. Böylece sınıfsal farklılaşması ile Aleviler arasındaki ekonomik-politik çelişkiler çok daha belirgin olarak ortaya çıktı.

Özellikle 1984’lerden sonra, Alevi kurumları arasında oluşmaya başlayan farklılıkların arka planında, Alevi kökenli sermaye gruplarının devletle olan ilişkilerine yeni bir yön vermeleri yatıyordu.

Sistem oluşmaya başlayan Alevi burjuvazisine devlet kurumlarıyla işbirliği yaptırarak geliştirme stratejisi izletmeye başladı. Büyüdükçe sistemle çıkarları çakışan sermaye gruplarından hiç şüphesiz ki sistemin de önemli bir beklentisi oldu. Sınıfsal çıkar ilişkileri çok belirgin olarak ön plana çıktı. Sözkonusu sermaye grupları da devletin planları doğrultusunda, Alevi toplumunu sistemin içerisine çekmede önemli bir rol oynamaya başladılar. Bu noktada 1990 sonrası yapılan cemevlerinin seramik ve inşaat malzemelerinin Polat Holding tarafından karşılanması hemen çok manidardır.

SİVAS KATLİAMI VE ETKİSİ

2 Temmuz 1993 yılında Sivas’taki Pir Sultan şenliklerine katılan sistem karşıtı muhalif ozanlar, yazarlar, sanatçılara karşı sistemin desteğiyle gerici faşistler tarafından katliam yapıldı. Sivas katliamı, Alevi halkın düzene karşı tepkilerinin büyümesine neden oldu. Sistemin bu katliamları himaye eden bir konumda olması nedeniyle Aleviler düzenden en azından "ruhen" bir kopuş içine girdi. Bu kopuşun kendini ifade edebileceği tek yer Kürt özgürlük mücadelesiydi. Diğer yandan hem laik kesim hem de Alevi kesim kendilerinin yeni Neo İslami eğilimin tehdidi altında hissederek siyasal islamcılığın yükselişi karşısında kurulan derneklerle oluşan tepkiselliği örgütlemeye çalışıldı.

Sistem Sivas katliamıyla Alevilerde oluşan tepkiselliği tasfiye etmek için MİT, TSK, Valilikler, Müsteşarlıklar gibi stratejik kurumlarda yer alan Alevi sayısı sınırlıyken birden bu politikasında belirli bir değişime gitti. Özellikle Alevi burjuvazisi tarafından burs adı altında devşirilip okutulan yoksul Alevi öğrenciler MİT ve TSK’ya eleman olarak alınmaya başlandı.

‘Devlet Alevilere üst düzeyde görev vermeye başladı’ biçimindeki propaganda Alevilerin önemli bir kesimi içinde memnuniyetle karşılandı ve devletin Alevilerle barışması olarak gösterilip desteklendi.

Bu gelişme karşısında sistem esnek bir manevra yaparak Alevi stratejisinde değişikliğe gitti. Daha önce sistem Alevi kurumlarına yardımı merkezi düzeyde örtülü ödenekten ve siyasi partiler üzerinden vakıflara ve derneklere yapılırdı. Farklı kesimlere hitap eden Alevi derneklerin ve vakıfların hızla Anadolu’nun her il ve ilçesinde yayılmaya başlamasıyla beraber yapılan cemevleri inşaatlarının yapımına, sistem mülkü idari amirler valiler kaymakamlar ve belediye başkanları aracılığıyla yardımlar yapmaya başlandı. Bu noktada yararlanılan ilişkiler daha sonra içişleri bakanlığına bağlı etnik ve mezhep araştırma bölümüne devredildi.

KILIÇDAROĞLU DÖNEMİ

Sistem, daha önce CHP-Karaoğlan solculuğu ile başlayarak, genelde toplumsal muhalefetin bütünü, özelde Alevileri etkilemeyi başarmıştı. Oysa CHP solculuğu, toplumsal muhalefetin düzen sınırlarına taşmasını engellemek ve kitleleri sisteme yedeklemek için geliştirilen bilinçli bir politikanın ürünüydü. Bu gerçeğin kitleler tarafından bilince çıkarılamaması CHP'ye 'ilerici', 'demokrat', 'Alevileri koruyan' gibi gerçek dışı payelerin biçilmesine yol açtı. Fakat bu durum Deniz Baykal döneminde sekteye uğradı. Özellikle Kürt Ulusal önderliğinin, BDP'ye "Sadece Kürtlerin değil Türkiye'nin partisi ol" ve "feminist, çevreci ve dürüst Alevileri partiye dahil" edilmesini istemesi BDP’nin batı illerinde ve Alevilerin yoksul ve devrimci dinamizmini taşıyan kesimiyle buluşmak için politikalar üretmesinden korkan sistem CHP’de kaset operasyonu olarak kamuoyunda bilinen olayla CHP’nin başına Dersim Alevisi Kemal Kılıçdaroğlu getirildi. Devlet bu operasyonla Alevi oylarının CHP’de kalmasını sağlayıp partiden dışlanan kesimleri de içine alacak şekilde yeniden dizayn edilerek BDP politikalarının batıda 12 Haziran seçimlerinde boşa çıkarılmaya çalışılıp kısmen de başarılı olundu.

AKP iktidarı özellikle Alevi Çalıştayı adı altında yapılan toplantılar Alevilere yönelik olarak devletin en son hamlesi olarak işlev görmektedir. Sistem Alevileri islamın bir alt kolu olduğu tezinin görsel medya ve yazılı medyayı kullanarak uygulamaya sokarak Alevileri İslamlaştırmak için uğraşmaktadır. Bütün bunlara karşı Alevi toplumunun ilerici kesimleri, devrimcileri, sosyalistleri ve demokratları ise henüz sistem karşıtı bir politika oluşturabilmiş değil.

Hiç yorum yok: