27 Eylül 2011 Salı

AKP’nin Alıştırma Politikası...

Deniz ÖZGÜR
Yeşil kuşak projesi kapsamında iktidara gelen AKP hükümetinin siyaseti gün geçtikçe vahşileşmektedir. ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ılımlı İslamı kullanan AKP’yi maşa olarak seçmesi şaşırtıcı olmasa gerek. AKP’nin, ABD öncülüğünde Ortadoğu’da söz sahibi ve rol oynaması isteği kuşkusuz hegemonyasını daha da güçlendirmek amacı güdülmektedir. Yine halkların baharı olarak değerlendirilen Ortadoğu’daki halk ayaklanmalarında Erdoğan’ın büründüğü maske de traji komiktir. Kürdistan’da katliam yapan bir insanın isyan başlatan ve isyanı kazanan ülkelere karşı melek rolüne bürünmesi acı çelişkisidir.

AKP’nin Türkiye ve Kürdistan’daki siyasetine baktığımızda sinsi bir siyaset anlayışına sahip olduğunu görmekteyiz. İktidara geldiği dönemden bu yana başta ordu ve emniyet olmak üzere devletin tüm kurum ve kuruluşlarını kendi denetimine alıp Gülen cemaatinin öncü kadrolarını yerleştirmektedir. Ki bunu kısmen de başardı ve hemen hemen tüm kurum ve kuruluşları kendi denetimine aldı. Denetimine girmeyen kesimleri de tasfiye etti.


Fakat AKP’nin Kürdistan politikası PKK Lideri tarafından çok çabuk deşifre edildi. AKP’nin kirli politikaları örgütlü Kürt halkı ve Özgürlük Mücadelesi tarafından boşa çıkarılmıştır. Neydi AKP’nin Kürt politikası, alıştırarak tasfiye etme, Kürtler vardır deyip yok etme; bunu en iyi Kürt açılımı ve Habur gibi süreçlerde anlayabiliriz. PKK Önderi Sayın Abdullah Öcalan’a fiziki saldırı, ölüm çukuruna alınıp nefessiz bırakılması yine bu plan doğrultusunda gerçekleşmiştir. Kürt halkının, Önderine ve Özgürlük Mücadelesine sahip çıkması karşısında AKP hükümeti geri adım attı ve Önderi’yle görüşme süreci başlatıldı.


Bu görüşmelerin sonuncunda da Sayın Öcalan üç protokol önerdi ve bu protokollerin kabul gördüğü takdirde müzakere sürecinin başlayabileceğini görüşme notlarında dile getirdi. Yine bu protokoller karşılık bulmazsa aradan çekileceğini açıkladı. Protokol önerilerine herhangi bir cevap verilmedi, aksine siyasi ve askeri operasyonlar büyük bir hız kazandı. KCK adı altında tüm Kürt siyasetçileri cezaevlerine dolduruldu ve bu operasyonlar gün geçtikçe artmaktadır. Ki bunun sinyallerini Sayın Abdullah Öcalan daha önceden vermişti. “Süreç böyle devam ederse üç bin değil on bin siyasetçiyi daha tutuklayabilirler” diye. Bu tutuklamalarda amaçlanan tutuklu siyasetçilerinin rehin olarak tutmak PKK Lideri ve Özgürlük Mücadelesine karşı koz olarak kullanıp Özgürlük Mücadelesini siyasi zeminde bitirmekti, yine Özgürlük Mücadelesi ateşkes ilan etmesine rağmen sayısız askeri operasyon ve onlarca gerillanın şehit düşmesi AKP’nin çözümde samimiyetinin ne olduğunu bizlere göstermiştir.


Yine halkımızın sivil itaatsizlik eylemlerinin de baş göstermesi AKP’nin tüm planlarını alt üst etmiştir. Sivil Cuma Namazlarıyla, gerçek İslam’la AKP İslamı arasındaki farkın ortaya çıkmasıyla AKP hunharca her yere saldırmaya başladı. Çünkü AKP’nin hegemonyası İslam’ı kullanma üzerine şekilleniyor. Halkın en demokratik ve haklı barış taleplerine karşı bile AKP polisi şiddette sınır tanımamıştır. Bu yaşananlara karşı 14 Temmuz’da Kürt halkı kendi kararını vererek Demokratik Özerkliği ilan etti ve bu kararda gösteriyor ki örgütlü Kürt halkının artık devletten herhangi bir beklentisi yoktur ve kendi kendisini yönetecektir.


Demokratik Özerkliğin ilanından sonra AKP, her şeye gözü kapalı saldırmaya başladı.12 Eylül dönemini aratmayan tutuklamalar çocuk, kadın, yaşlı demeden katletmeler ve Türkiye metropollerinde halkımıza linç girişimleri artmıştır.


27 Temmuz’dan beri Sayın Öcalan avukatları ile görüştürülmemektedir. Bu da AKP’nin tasfiye politikalarının derinleştiğini göstermektedir. Ve bu da savaşa davetiye çıkarmaktadır. Çünkü Kürt halkı PKK Lideri etrafında ateşten bir çember oluşturmuştur. Evrim Demir, Mustafa Malçok ve Mehmet Ayık bu çemberin birer halkalarıydı. Ve PKK Önderi ile birlikte tüm Kürt halkı da hücrededir. Her gün Kürt halkı sokaklarda Öcalan’a bağlılığını dile getiriyor.


Tecrit politikasıyla yapılmak istenenler sinsi bir politikadır. Başta Kürt halkı olmak üzere kamuoyu ve medyayı sürece alıştırma politikaları vardır. Çünkü Kürt halkı ve Özgürlük Mücadelesi barış için en önemli şartın Öcalan’ın özgürlüğü olduğunu ve başka bir alternatifin olmadığını söylüyor. AKP hükümeti de sadece tecrit protestolarıyla tepkinin sınırlı kalmasını istiyor. Ancak burada unuttuğu önemli bir nokta var. O nokta da; Kürt halkı bu tecridin bitmesini ve Sayın Abdullah Öcalan’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını istiyor. Herkesin bu konudaki tavrı nettir. Öcalan bu konuda şunu dile getirmiştir. “Ne Kürtler eski Kürtler ne de ben Şeyh Said’im” diye. Evet, Kürtler örgütlü bir halktır ve AKP’nin kirli siyasetini çözmüştür. Eğer AKP bu süreci böyle devam ettirirse savaş tırmanacak ve Devrimci Halk Savaşı gündeme gelecektir.

Hiç yorum yok: