27 Eylül 2011 Salı

AKP Devleti’nin Gülenci Dayanağı: Müteahhit Sermaye



Nereden nereye gelindi? Kürt açılımından Kürtlere karşı toplu saldırı girişimine; „komşularla sıfır sorun“ politikasının ilanından, Yunanistan ve Kıbrıs Devleti ile savaş sınırına; ‘kardeş‘ Suriye’ye ABD ile yaptırım uygulamasına; İsrail ile kayıkçı dövüşüne; Türk başbakanına ödül veren Libya devlet başkanını av olarak ilan etmeye; Mısır’a laiklik satmaya... Üstelik bunlar „NATO’nun Libya’da ne işi var?“ kükremesinden „Libya’ya NATO ile birlikte gireceğiz“ yalakalığı arasındaki süre kadar kısa süreler içerisinde gerçekleşen süreçlerdir.

Devletin dış politika adıyla söylenebilecek tek bir sözü kalmamıştır artık. Çünkü devletin kendi toplumunun çıkarlarını düşünerek ortaya koyabileceği tek bir projesi yoktur. ABD’den alınan direktifler, ABD’li Cemaat liderinden alınan fetvalarla formüle edilerek emperyalist egemenler ve sermayenin efendileri adına uygulamaya sokulmaktadır. AKP Devleti, „eş başkanlık“ kavramının büyüsüne kapılarak, Büyük Ortadoğu Politikası adıyla sunulmakta olan gerçekleştirilmesi olanaksız bir programa kesinlikle eklemlenmiştir.

***

Lübnan’da yaşarken tanımıştım müteahhit sermayenin kara vicdanını. Önce yıkılmalı ki sonra inşa edilip para kazanılsın. Türkiye’nin Libya serüveni de bunun tipik örneğidir. ABD işgalindeki Irak’a yönelik üretebildiği tek politika da bu olmuştur Türkiye’nin. Afganistan’a burnunu sokmasının nedeni de, işgalci güçlerin lütfen sunabilecekleri iki kemik parçasından başka bir beklenti değildir.

Bu sermaye grubunun kara paranın aklanması alanında büyük olanaklara sahip olduğunu biliyoruz. Bunun için bu sektör, ‘yeraltı’ diye tanımlanan eroinden silah ticaretine, işgal altındaki Kuzey Kıbrıs’ta olduğu gibi kumar sektöründen kadın ticaretine kadar bütün kirli işlerde yer alır. Savaş, onun beslendiği en büyük kaynaktır.

Fethullah Gülen firmalarının asli faaliyet alanının bu sektör olduğunu ve ABD’de inşaat sektörünün tepelerinde yer aldığını hatırlayalım.

Örneğin, „Türkiye’nin ne işi var Tanzanya’da diye soruyorsanız eğer, hemen inşaat sektörünü araştırın. Çünkü Türkiye’nin Tanzanya Büyükelçisi Dr. Sander Gürbüz’ün de söylediği gibi, „Tanzanya alt yapıdan yoksundur ve büyük inşaat yatırımlarına ihtiyaç duyulmaktadır.“ Tanzanya’da faaliyet gösteren Gülenci Feza Türk Okulları bu nedenle oradadır. „Türk işadamlarımız için büyük fırsatlar var bu ülkede. Özellikle inşaat ve tekstil sektörü iştah kabartıyor. Milli Savunma Bakanlığı 100 bin konutluk bir ihaleye çıkmaya hazırlanıyor. Milli Savunma Bakanı Türkiye’de eğitim gördüğü için Türk insanına çok sıcak bakıyor.“ (Gürbüz) Demek ki İslam-Türk anlayışının Tanzanya’ya taşınmasının altında yatan neden inanç değil paradır.  Paranın İmam’ı var ama imanı olmadığı da bir o kadar gerçek.

***

Geçtiğimiz günlerde, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar da söyleğdi bu gerçeği: „Bugün Ortadoğu’da, Afrika’da, Amerika’da yeniden yapılanma, kentsel dönüşüm noktasında ciddi atılımlar yapılacak... Biz de Türkiye olarak inşaat sektörünü, yapı malzeme trendini çok iyi kullanarak dünyadaki yerimizi alabiliriz. Biz iddialıyız.“

Hatırlayalım: Tansu Çiller’in de en aktif destekçisi müteahhit sermaye (inşaat sektörü) idi.

***

Kan üzerinden kazanılan rantın paylaşılmasında büyük çoğunluğuyla sistem medyası da ortaktır. Kitlelerin beyninin yıkanması için medyanın ve üniversitelerin (ideolojik üretim alanının) önemi çok büyüktür. Ve hakkını vermek gerekir ki, böylesi utanç verici bir işi bizim medyadan daha güzel yapabilene bir başka ülke yoktur.

Örnek mi, alın işte: (4 Eylül) Dersim’de öldürülen komiser ve eşine ilişkin açıklamasında Internet sayfasında HPG şöyle diyor: „Dersim Merkez’de Muzur mahallesindeki halı sahada bulunan polislere yönelik olarak gerillamız tarafından... iki koldan gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın 10 polisi gerillalarımız tarafından öldürülürken çok sayıda polis ise yaralanmıştır... Düşman basınında geçen komiserin ve eşinin öldürülmesinin gerillalarımızın hedefi olmayıp, gerillalarımızın saldırısıyla bir ilgisi bulunmamaktadır.“ Ankara’daki patlamaya ilişkin olarak da HPG kendi eylemleri olmadığını açıkladı. Ama medya olayı PKK ya da KCK ile bütünleştirmek için yoğun bir çabadan kaçınmıyor.  Türkiye’de devlet ve medya, Kürt öldürmenin meşruiyetini sağlayacak bir psikolojik ortam yaratmayı hedeflemektedir. 

Evet, öyle anlaşılıyor ki Türkiye’de kandan para kazanma, „kalkınmanın dinamosu“ olacak bir sektör haline geldi. Adaletini görmediğimiz Devlet’in „Kalkınma“sının ne vaat ettiği de bellidir.

Hiç yorum yok: