22 Eylül 2011 Perşembe

AKP Devleti, Baskı Diplomasisi İle Güneylilerden Ne Talep Etti

Bölgede Kürtlere karşı geliştirilen ikinci uluslar arası komplonun öncülüğünü yapan Türk devleti bir taraftan Güney Kürdistan’a yönelik işgal hareketinin hazırlıklarını yaparken diğer taraftan da Suriye’ye yönelik askeri bir operasyonun ön hazırlığı için Arap dünyasına diplomatik atakta bulunuyor.  Hafta sonu Irak ve Güney Kürdistan’a göndermiş oldukları Dışişleri Bakanı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu önce Bağdat’ta Irak dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ve Irak Milli Parlamento Başkanı Usema Necufi ve Irak cumhurbaşkanı Sayın Celal Talabani ile bir görüşme gerçekleştirdi. 

Bağdat’tan sonra Kürdistan’a gelen Sinirlioğlu Selahaddin’de Kürdistan bölge başkanı Sayın Mesut Barzani ile görüştü. Bu görüşmeleri iki şekilde yorumlamak mümkündür;  Birincisi Erdoğan ve AKP hükümeti için bu kadar önemsenen işin ucunda PKK hareketinin tasfiyesi gibi önemli bir operasyonun olduğu böylesi bir göreve bu kadar alt düzeyden ve bölgede ki güçleri tanımayan bir kişinin gönderilmesi Türkiye’nin ne Irak nede Güneyli güçlerden istediği desteği koparamayacağı anlamı çıkmaktadır.  Dolaysıyla sadece alanda ki güçleri yapılacak olası bir kara operasyonu için bilgilendirmek ve Güneyli güçlerden olabilirse tehdit ve şantajla bazı şeyleri koparmaktır.  Elbette yapılan görüşmelerde destek vereceklerine inanmasalar dahi Türk tarafı hem Irak hem de Güneyli güçlerden bazı taleplerde bulunmuştur. Kimi talepler yerel basına yansıdı. Bu taleplerin ne olduğunu ileriki bölümlerde yazmaya çalışacağım.

İkincisi ise ki yerel basın tarafında çokça ön plana çıkarılan ihtimal olarak dile getireyim. Sinirlioğlu’nun Güney Kürdistan yetkililerden özelikle Sayın Celal Talabani’den PKK ile devlet arasında aracı rol oynama talebinde bulunmuş olma ihtimalidir.  Görüşmeler esnasında hiçte gündemde olmadığı halde Celal Talabani’n BDP parlamenteri Leyla Zana’yı davet etmesi yerel basın tarafından bu şekilde yorumlandı. Yine Celal Talabani’n bizzat Sinirlioğlu heyetinden Sayın Öcalan’ın yakında İmralı’dan İstanbul’a taşınacağı bilgisini aldığını basına yansıtması ise bölgede tamda böylesi bir hava yansıttı. Bu durumun tamda böyle olmadığını düşünüyorum. Her ne kadar Sayın Celal Talabani ile Sinirlioğlu arasında böylesi bir diyalog geçmiş olsa da basına yansıtılan şeylerle görüşmelerin esas içeriğini örtbas etmeye yönelik bir enformasyon kirliliği olduğunu düşünüyorum. Ben ikinci ihtimalinin ve Leyla Zana’nın çağrılmasının BDP’li parlamenterlerin meclise dönmeleri için ikna diplomasisinin yürütüldüğünü düşünüyorum. Tabi sadece ikna diplomasisinin bununla sınırlı olmadığını son dönemde Mesut Barzani, Neçirvan Barzani, YNK’li olan Güney Kürdistan Tahran Temsilcisi Nazim Ömer Debax’ın PKK ve PJAK gerilla güçleri silahları bırakarak mülteci kamplara yerleşmeli ve silahlı mücadelenin anlamsızlaştığı çağrılarının kendi başına yapmadıkları anlaşılıyor. 

İşte bu ikna diplomasisinin diğer bir ayağı ise BDP’ye Türk devletinin dediği gibi PKK ile kendi arana mesafe koy sorunları şiddetle değil parlamenter yolu ile çözmeye çalış elinize bir fırsat geçmiş bu fırsatı iyi değerlendirin görevinin Güneyli yetkililerin önüne koymuş olmalılar. Bu mesajlar Leyla Zana’ya verildi mi verilme dimi bilmiyoruz? Ama ileriki dönemlerde bu konular daha da netlik kazanacaktır. Bu ikili diplomasinin özü bir taraftan askeri operasyon için Güneyli güçlerden destek alarak direnen güçleri tasfiye iken diğer tarafı ise siyasi alanda Kürt iradesini teslim almaya yöneliktir. Bunu Erdoğan bayram öncesi yürütmüş olduğu psikolojik savaşla denedi. Tüm Kürt siyasetçileri ve şahsiyetlerini tehdit ederek taraflarını netleştirmelerini “terör” ile aralarına mesafe koymalarını yoksa kendilerinden hesap soracaklarını söylemişti. Ama anlaşılan o ki Erdoğan’ın tehditleri çokta yer bulmamış olacak ki bu sefer Güneyli güçleri devreye koymaya çalışıyor. 

Güneyli güçlerin son dönemlerde en üst düzeyde yapmış oldukları tüm açıklamalar dikkatle incelendiğinde Erdoğan ve AKP hükümetinin ısrarla BDP’ye ve Kürt Özgürlük Hareketin ısrarla dayatmak istediği politikalarla birebir örtüştüğünü göreceksiniz. Bu bir tesadüf mü? Yoksa oldukça planlı bir biçimde yürütülen bir konsept mi bilemiyoruz? Ancak dünya’da ki tecrübelere baktığımızda siyaset ve diplomasilerde tesadüflere yer olmadığını atılan her adımın, söylenen her sözün hangi güce ne mesaj verilmesi gerektiği önceden milim milim hesaplanarak söylendiği görülecektir.

Bu görüşmelerde yerel basına yansıdığı kadarıyla Güneyli güçlerden ikna diplomasisi dışında istenen daha başka şeylerde varmış; birincisi PKK’nin Güneyde ki faaliyetlerin sınırlandırılması, Medya savunma alanlarına yönelik tüm giriş-çıkışların kapatılması, PKK’ye lojistik desteğin kapatılması, PKK’nin bulunduğu alanlarda ki sivil yerleşim birimlerin boşaltılması (hava saldırılarının daha rahat yapılması için), var olan askeri ve istihbarat üslerinin daha aktif hale gelmesi için daha fazla imkân tanınması, Süleymaniye’ye bağlı Ranya ve Qeledız ilçelerinde yeni ve daha büyük askeri ve istihbarat üslerinin kurulması(bu alanlarda 2000’de kurulan istihbarat üsleri zaten var.), yine medya savunma alanlarına giden tüm yollarda ki askeri kontrol noktalarında peşmerge güçleriyle birlikte kalmak( sinirlioğlu görüşmesinden sonra medya savunma alanlarına giden son askeri kontrol noktalarında şimdiye kadar yapmadıkları bir uygulamayı yürürlüğe koymuşlar. Oda giden herkesin kimliğini ve pasaportunu gidip gelinceye kadar yanlarında tutuyorlar.) bu güçlerle istihbarat paylaşımıdır.
 
Bu taleplerin ne kadarının Güneyli güçler tarafından kabul edilip edilmediğini bilmiyoruz. Bu durum bir iki hafta içinde netlik kazanır. Bu temaslar özelikle Sayın Mesut Barzani ile yapılan görüşme oldukça sıradan ve önemsiz bir görüşme gibi basına yansıtıldı. Çok rutin bir habermiş gibi geçiştirdiler. Yine Türk devletinin bu görüşmelerde istediğini koparamadığı havası yansıtıldı. Umarız öyledir. 

Yusuf Ziyad

Hiç yorum yok: