9 Eylül 2011 Cuma

AKP Çıkmazı

ADİL BAYRAM

AKP’nin tehlikeli siyasetleri sonunda ülkemizi yeniden bir savaş içine sokmayı başardı! Her yerden çatışma haberleri geliyor. En son Zap’taki durum AKP siyasetinin herkes için ne büyük tehlikeler içerdiğini açıkça gösteriyor.

Peki buna gerek var mıydı? Yılların tecrübesi ortadayken tekrar savaş içine girmek zorunda mıydı? Elbetteki değil. Yeniden bedeli çok ağır olan savaş içine girilmeyebilirdi. Ama toplumumuz böyle bir savaş içine girdi işte!

Kuşkusuz buna AKP’nin çözümsüz siyasetleri yol açtı. Bu siyasetlere yön veren de AKP’ye hakim olan şoven milliyetçi zihniyettir. Dikkat edilirse, AKP hiçbir zaman tutarlı bir demokratik zihniyete sahip olmadı. Kürt gerçeğini ciddi ve tutarlı bir biçimde tanımadı. Gerçek bir demokratikleşme ve Kürt sorununu çözme programına sahip olmadı.

Hep eklektik ve pragmatist bir politik yaklaşım içinde oldu. Her şeyi kendi iktidarının devamı ve güçlendirilmesi temelinde ele aldı. Lafta bir şey söyledi, pratikte başka bir şey yaptı. Hep ikiyüzlü, hileli, oyalamacı bir siyaset tarzını esas alan ve kendini kandıran bir yaklaşıma dayandı. Bütün bunlar da AKP’yi bugünkü derin çıkmaz içine soktu.

Peki şimdi ne yapacak AKP? Besbelliki fazla bir şey yapacağı yok. Mevcut yaklaşımlar onu gösteriyor. Çünkü AKP’nin söz ve davranışlarında yeni bir şey yok. Toplumun onlarca yıldır duyduklarını tekrarlayıp duruyor. Her şeyden önce olgu ve olayların adını doğru koymaya bile yaklaşmıyor.

Neymiş, efendim Kürt sorunu yokmuş, Kürt vatandaşların sorunları varmış! Sorun Kürt sorunu değil, terör sorunuymuş! Yaşanan kapsamlı bir savaş değil, terör olaylarıymış! Bu tür sözler daha da çoğaltılabilir. Bunlara “Başbakandan inciler” demekten başka bir şey yakıştıramıyor insan!

Nasıl Kürt sorunu yok ki, Kürt halkı ayakta! Peki bu halk ne istiyor? Kömür ve makarna ile ne kadar kandırabildiniz bu insanları? AKP’nin bakanı bile “Askere gider gibi dağa çıkıyorlar” diyordu. Peki Kürt sorunu yoksa ve halk bu sorunu sahiplenmiyorsa, o zaman Kürt gençleri niçin askere gider gibi dağa çıkıyorlar?

Savaş için de benzer sorular sorulabilir. Peki bu nasıl bir terör olayı ki, ordu ve devlet tüm gücüyle mücadele ediyor! Savaş uçakları bir gecede 250 bomba atıyor! Birkaç teröristi öldürmek için mi bu kadar bomba, top, roket atılıyor? Hava kuvvetleri, kara kuvvetleri, jandarma, emniyet, istihbarat hepsi birden saldırıya geçiyor. Eğer bu savaş değilse peki başka savaş ne?

Halbuki olgu ve olayları doğru tanımlarsa, AKP Hükümeti mevcut çıkmazı yaşamaz. Sorunlara doğru çözüm yolları bulur ve bunları hayata geçirir. Örneğin, sorunu Kürt sorunu olarak tanımlarsa ve mevcut olayları bu sorunun varlığından kaynaklanan bir savaş olarak görse, o zaman çok etkili ve hızla uygulanabilir çözüm yöntemleri üretir.

Ulusal baskı sorunu sadece Türkiye’de ortaya çıkmış bir sorun değil ki! Son ikiyüz yılda dünyanın dört bir yanında yaşandı. Kapitalist milliyetçiliğin ortaya çıkardığı bir sorun oluyor. Yine bu sorun sadece ülkemizde savaşa yol açmıyor. Dünyanın dört bir yanında bu sorundan kaynaklanan amansız savaşlar yaşandı.

Peki sonra ne oldu? Herkes olgu ve olayı doğru tanımlayarak sorunu çözdü. Olguyu ulusal baskı sorunu olarak tanımladı. Olayı bu sorunun yol açtığı savaş olarak gördü. Sonunda ulusal sorunu demokrasi ve özgürlükleri geliştirerek çözdü. Bu da çok kanlı geçen savaşları bile anında durdurup barışı getirdi.
Peki AKP de böyle yapamaz mı? Yapar elbette! Sorunun Kürt sorunu olduğunu gerçekten kabul etse ve yaşanan olayları bu sorundan kaynaklanan bir savaş olarak görse, o zaman sorunu hemen çözer, savaşı hemen durdurur, akan kana derhal son verir. Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde Kürt sorununu birlik ve kardeşlik içinde çözer.

Ama AKP Hükümeti böyle yapmıyor. Sorunu Kürt sorunu olarak görmüyor. Yaşanan olayları bundan kaynaklanan bir savaş olarak ele almıyor. Bu nedenle de soruna çözüm bulamıyor. Tersine eski yaklaşım ve politikalara sarılıyor. Kenan Evren ve Tansu Çiller gibi yapıyor. Şiddeti tırmandırıp Kürtleri ezerek sorundan kurtulabileceğini sanıyor.

Bunun için de herkesten daha kabadayı, saldırgan ve vahşi davranmaya çalışıyor. Kürt halkını, demokratik siyaseti tehdit ediyor. Daha çok orduyu, daha çok polisi, daha çok işbirliğini çare olarak görüyor. Ülke kaynaklarını bu nedenle dış ve iç güçlere daha fazla peşkeş çekiyor.

Bu konuda Başbakan’ın, Meclis Başkanı’nın, AKP sözcülerinin açıklamaları gerçekten de insanı ürkütüyor. Ağızlarından çıkanlar devlet yönetenlerin sağduyulu sözlerine benzemiyor. Savaşı kaybetmekte olan komutanların hırçınlıklarını andıran bir tutum ve davranışları var.

AKP işte bu tür söz ve pratikle sonuç alacağını sanıyor. Halbuki Kürtleri ve PKK’yi hafife almamak lazım. Çünkü onlar varolmak için ve son çare olarak direniyorlar. AKP bu gerçeği görmek durumdadır. Başbakan Tayyip Erdoğan gerçekçi olmalıdır. Kendisinden önce kaç hükümet bu işle uğraşmıştır? Kaç Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı geçmiştir?

Peki onlar ne sonuç almışlardır ki, onların yol ve yöntemiyle giderek AKP Hükümeti sonuç alabilsin? Tayyip Erdoğan’ın “Onların yapamadığını ben yaparım” demesi yanlıştır ve kendini kandırmadır. Yapacağı ülke kaynaklarını tüketmek, kan ve gözyaşını çoğaltmak ve sonuçta kendini bitirmek olacaktır.
Oysa herkes umut ediyor ve bekliyordu ki, Tayyip Erdoğan Kürt sorununu çözen, ülkeyi demokratikleştiren bir başbakan olsun! Tarihe bunları yapmış olarak geçsin. Fakat görünen o ki, AKP tüm beklentileri boşa çıkarıyor, umutları kırıyor. Bunun da hiç kimseye faydası olmayacağı gibi, en fazla zararı AKP’ye olacak.

O halde AKP, girdiği yolun çıkmazını görerek derhal yolunu düzeltmelidir. Yoksa girdiği yol herkesten önce kendini bitirir. O durumda da başka kimseyi sorumlu tutmamalı ve suçlamamalıdır. Çünkü kendi tercihi bu oluyor.

Hiç yorum yok: