9 Eylül 2011 Cuma

Ajan Provokatör

Dünyanın sokaklarını dolaşırken, anlatırken bazen kendimi ucuz polisiye romanlarında hissediyorum. Hani ilk sayfadan itibaren katilin kim olduğunu tahmin edersiniz ancak sonuna kadar bırakamazsınız kitabı. Belki bu sefer sizi yanıltır da baştan beri tahmin ettiğiniz katil, bu sefer başkası çıkar diye. Tahmin ettiğiniz çıksa da, artık yeter diyerek okumayı bırakamazsınız, yenisine başlarsınız.

Böyle bir öykü ilk 1978’de Maraş Katliamı’nda karşıma çıkmıştı. ‘Komünistler camileri yaktılar’  diyerek saldırmışlardı. Resmi sayıya göre 105 kişi öldü. Sonra 1980’de Çorum’da ‘Komünistler Alaaddin Camii’ne bomba koydu’ dendi. Resmi rakamlara göre 57 kişi öldü. Camiler sapasağlam yerinde duruyordu. Provokasyon yapmak için bombalamaya bile gerek duymamışlardı. Kimse o sırada doğru mu değil mi diye bakmamıştı bile.  Sonra bu yalanın Şili’de 1970 yılında söylendiğini de öğrendim. Küçük bir değişiklik vardı: ‘Komünistler kiliseyi bombaladılar’ demişlerdi. James Bond filmlerinde izlediğimiz o taklalar atan, meşhur uçan tekmeleriyle dünyayı kurtaran ajanlar, muhtemelen çok fazla yaratıcı olmadıklarından ve belki de ihtiyaç duymadıklarından, benzer yalanları uyduruyorlardı. Deneyim deniyor belki de buna. Her ne kadar meşhur James Bond MI5, yani İngiliz gizli servis ajanı, yukarda saydıklarım ise CIA işleri olmasına rağmen aynı bokun soyuydular. Şimdi belki tesadüftür diyorsanız sizi fikrinizden vazgeçireyim. Kıbrıs’ta 1963 yılında; ‘Rumlar Bayraktar Camii’ni yaktı’ diyerek infial yarattılar. Ardından 1963 olayları oldu. ‘Bu camii yanmasının arkasında, Rumlar değil, Rauf Denktaş var ve haftaya bütün ayrıntılarını yayınlayacağız’ diyen Kıbrıslı Türk iki gazeteci, aynı hafta birisi sokakta, diğeri eşinin yanında, yatağında vurularak öldürüldü. -Bunu ölüp, badem gözlü olmadan yazmam da iyi oldu.-


Bir başka değinmeden geçemeyeceğim şeyi bir büyükelçi bana anlatmıştı. Maraş Katliamı’nın düzenleyicisi olan CIA ajanı Paul Henze, Afrika ülkelerinden birinde eski cami halıları topluyordu. O ülkede kendisine yardım edilmesi için elçiden yardım istemişti. Polisiye roman tutkumla bağlantı kurdum. Belki Maraş’ta, Çorum’da camilerin bombalanmadan sadece bir yalan ile yetinilmesinin nedeni, cami halılarına kıyamamasıydı. Ah ne kültürel duyarlılık. Ne de olsa medeni bir ülkenin ajanı.


Kuzey İrlanda’da kontrgerilla, UFV mensupları yargılanırken yine böyle bir romanda hissettim kendimi. İRA’ya, İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun bağımsızlık mücadelesine karşı, 1966 yılında kurulan bu kontrgerilla örgütünün bilindiği kadarıyla 481 kurbanı var. Bunlardan biri, bir bar bombalamasında 15 kişiyi öldürmesiydi. Bir diğeri İrlanda Cumhuriyeti’nin kentlerinden Dublin’de arabaya yerleştirilmiş bombalarla 26 kişiyi, bundan sadece 9 dakika sonra başka bir kentte, Monaghan’da yine bir arabaya yerleştirilmiş bombayla 7 kişiyi öldürmesi. Bu bombaları kimden aldıklarını sormayacaksınız herhalde İRA’ya karşı mücadele eden UVF’nin. Kontrgerillanın kurbanlarının yüzde 90’ından fazlası sivildi. İngiliz ve Amerikan gizli servisinin kurduğu ve desteklediği kontrgerilla örgütü aslında zaten herkes tarafından biliniyordu. Dün yargılanmaları sırasında mensuplarından Robert Stewart bazı itiraflarda bulundu. Mesela İRA’yı gözden düşürmek için, İngiliz çocukların kaçırılması görevi önerilmişti. Bu bir İRA eylemi olarak gösterilerek meşruiyeti yok edilecekti. Ucuz polisiye roman yine aynı yürüyordu.


Provokasyonlar hep oldu. Olacak da. Ajanların ajandaları bunlarla dolu muhtemelen. Bu durumda ya provokasyonsa diyip, sessiz ve boyun eğmiş, terbiyeli ve uslu, mazlum ve muzdarip olacağız ya da gaza gelip, melun intikamlar alacağız. Ancak bir intikam eylemi, hiçbir zaman siyasal olamaz. İntikam; hiçbir zaman politik bir eylem değildir.


Sadece meşru ve haklı bir eyleme dokunamaz yılan. Gerisi... yalan dolan.


Metin YEĞİN

Hiç yorum yok: