9 Eylül 2011 Cuma

Aç Tavuklar!

HÜSEYİN ALİ

Kürt sorunu muhataplarıyla çözülür. Muhatapsız çözerim demek, bu sorunu çözme niyeti olmadığını ortaya koyar. Dünyada bu nitelikteki sorunların muhatapsız çözüldüğü görülmemiştir.

Her gün şöyle tasfiye edeceğim; bugün tasfiye oldu, yarın tasfiye olacak demekle Kürt sorunundan kurtulacaklarını sananlar kendini aldatmaktadırlar. Kürt sorunu çözülmediği müddetçe bunun gerçekleşeceğini hayal edenler hep hayal kırıklığına uğrayacaklarıdır.

Kuşkusuz AKP yandaşı basın ve yazarların sürekli tasfiye senaryoları çizmesi bir yönüyle de psikolojik savaş gereğidir. Kürt toplumunun moralini bozmak için bu tür değerlendirmeler yapılmaktadır. Böylece Türkiye halkı da kandırılmaktadır. Toplum, çözümün gerçekleşmesini bekleme yerine PKK’nin tasfiyesini beklemektedir. Bunun için de her gün psikolojik savaş merkezlerince PKK aleyhine karalama kampanyaları yürütülmektedir.

Türk devletinde ve hükümetinde muhataplarıyla sorunu çözme zihniyeti yoktur. Devlet kültü hep verir! Kimse ne devletten isteyebilir, ne de pazarlık yapabilir. Bu, Türkiye’de demokratik kültürün halen var olmadığının kanıtıdır.

Demokrasilerin en önemli karakteri, toplumsal kesimleri muhatap almasıdır. Sorunları muhataplarıyla çözmesidir. Türkiye ise sürekli muhatap olan her oluşumu ezme ya da zayıflatma peşindedir. Sadece Kürt sorunu için değil, tüm diğer sorunlarda da bu zihniyet ve yaklaşım hakimdir.

Zaman zaman BDP muhatap olsun derlerken de, düşündükleri muhataplık değildir. BDP’yi PKK’ye karşı nasıl kullanırız ya da Kürt cephesini nasıl parçalarız anlayışı hakimdir. Çözüm niyetleri olsa ve muhatap olarak görselerdi, BDP çoktan işlevsel çözüm aktörü olurdu.

Hep Sinn Fein’den söz edilir. Sinn Fein İRA ile görüşmelerin önemli bir halkasıydı. Sinn Fein’e İRA’ya karşı çık da görüşelim denilmemiştir. Böyle yaklaşılsaydı Sinn Fein ile de hiçbir görüşme olmazdı. Sinn Fein’in İRA ile ilişkisi olduğu için çözüm aktörü olabilmiştir. Türkiye Sinn Fein gibi bir aktör aramıyor. Tasfiye harekatının psikolojik savaşında BDP’ye rol verilmek isteniyor.

Önceki gün BDP kongresinde bu tür yaklaşımlara bir daha cevap verilmiştir. Türkiye BDP’ye, PKK’ye karşı şöyle karşı çık dediği müddetçe çözüm yoluna girmemiş demektir. İlk önce bu gerçeğin altını çizmek gerekir.

BDP’nin PKK adına konuşması ve PKK’ye şunu, bunu yap demeye hakkı yoktur. BDP’nin böyle bir rolü de, misyonu da yoktur. BDP’nin görevi, Kürt sorununun demokratik çözümü için tüm Türkiye’de demokratik siyasal çalışma yürütmesidir. Devlet, BDP’nin bu yönlü çalışmasını engelliyor, ama görevi olmayan şeyleri BDP’den bekliyor. Bu yaklaşımlar devletin karakterini ortaya koyuyor. Kürt sorununun çözümünde adım atılmıyorsa, nedeni bu devlet yaklaşımıdır.

Devletin de AKP’nin de, yandaş basının da işi gücü PKK’nin tasfiye edileceği konusunda düşünce üretmek ve plan yapmaktır. Herhalde şimdiye kadar sonuç almayan yüzlerce plan yapılmıştır. Böyle olacak ki, artık konuşurken, yazarken hep öfkeli ve sinirlidirler.

Türkiye’ye şimdi yeni bir umut kapısı açılmış. O da İran. İran PKK’yi tasfiye etmede kararlıymış! ABD ve Güney Kürdistanlı güçler de PKK’ye karşı harekete geçmiş! Türkiye zaten PKK’yi tasfiye etmede tüm imkanlarını seferber etmiş! Bundan da sonuç alıyormuş! Tam da aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görür misali! Türk devletinin ne kadar aciz ve çaresiz kaldığını bu yorumlardan anlıyoruz.

Kelin merhemi olsa ilk önce kendi başına sürermiş. İran eğer PJAK’a karşı böyle savaşırsa, PJAK’ın arkasında PKK var, diyerek HPG ile de savaş içine girerse kaybedeceği kesindir. Zaten gelen haberler de bunu gösteriyor. Sınırda iki-üç kilometrelik bir hatta her saldırısı kırılan İran, içerdeki gerilla savaşıyla hiç baş edemez. Cephe savaşı biçiminde süren çatışmalarda tekniği kullanmasına, büyük güçler cepheye sürmesine rağmen kayıp veren ve sonuç almayan İran, iç hatlarda gerilla karşısında perişan olur.

Sınırdaki bir iki tepeyi almak istiyor. Bu tepeleri alsa dahi kaybeden İran olur. Bu bir-iki tepeyi alma inadı tüm İran içinde bir savaşla karşılaşmasıyla sonuçlanır. Bu nedenle hiç kimse İran saldırdı diye sevinmesin. Türk devletinin alamadığı sonucu İran alamaz.

PJAK İranlı halklarla sorunu çözmek istiyor. İran’a karşı tutumda bağımsız çizgisini korumak istiyor. Yoksa mevcut konjonktürde sürecek savaşta PJAK’ın kaybetmeyeceği açık.

AKP ve yandaşı basın İran’a umut bağlamasın. Bize göre başkomutan Abdullah Gül’le birlikte Başbakan Erdoğan yandaş yazarlarıyla birlikte ordunun önüne geçsinler “ordular ilk hedefiniz Kandil, ileri” desinler. Zaten artık başkomutan da Abdullah Gül’dür. Böylece Abdullah Gül de bir zafer kazanarak mareşal olabilir.

Savaş görmemiş yazarlar ve önceki hükümetler gibi kendisini denemek isteyen AKP esip gürlüyorlar. Ama bir türlü de yağmıyorlar. Kürt Halk Önderi, AKP hükümetine “tüm ordularınızı harekete geçirip, yüzlerce uçak kaldırarak PKK’yi bitirmezseniz şerefsizsiniz” demiştir. PKK ve HPG yetkilileri de her gün “bekliyoruz, gelsinler” demektedir. O zaman İran’dan kurtuluş beklemek neyin nesi oluyor.

Türkiye, İran gibi bir-iki tepeye de saldırmamalı; sınırı aşıp PKK’nin hakim olduğu tüm dağları, ovaları ve vadileri kontrol altına almalıdır. Tüm büyük savaş uzmanları kara harekatı olmazsa, sınır ötesindekilerin hepsi bitirilmezse sonuç alınmaz demiyor mu? Başbakan bu savaş uzmanlarını ve tüm emekli generalleri de yanına almalı, sefere çıkmalıdır. Osmanlı geleneğinin böyle olduğunu herhalde başbakan da bilmektedir.

2007 seçim öncesi “içerde hallettik mi ki dışarı gidelim” diyen başbakan, bu defa belki dışarıya giderek içerdeki sorunu halledebilir. Tüm başbakanlar bu yolu bir kere denemiş, bir defa da AKP hükümeti deneyebilir.

Öyle ya, diğer hükümetler bu işi yürütmeyi bilmiyorlardı, biz biliyoruz diyen AKP hükümeti ve yandaşlarıdır.

Hiç yorum yok: