11 Ağustos 2011 Perşembe

İran PJAK Güçlerine Ateşkes İlan Edebilir


İran’ın PKK ve PJAK gerilla güçleri karşısında vermiş savaşın seyri nereye doğru kayıyor? İran bu savaşa neden girdi ne bekliyordu ve ne buldu? İran devleti her şeyden önce bu savaşla ABD ve uluslar arası güçlerin kendi etrafında darartılmış olan çemberi yarmak istedi. Bu savaş her ne kadar görünürde PKK ve PJAK güçlerine karşı verilmiş bir savaş olsa da özünde bölgesel hegomonya savaşıydı. Bu savaşın İran için önceliklerden biri de Federe Kürdistan’ı ABD ve İsrail etkisinden çıkararak burası üzerinden Suriye’ye istediği gibi müdahele edip Esat rejimini ayakta tutarak Libya’da ki Kadafi gibi Ortadoğu’ya yapılan müdahale karşıtı bir direnç noktası yaratmaktı. İran kendi toprakları dışında ne kadar direnç noktası oluşturabilirse, sıranın kendisine gelmesi o kadar geçikmiş olacaktı. Konseptin bir ayağı bunu amaçlarken diğer ayağı ise ABD ve İsrail etrafında bir araya gelen bölgesel ittifakı tersine çevirmek ve bu projenin taşaronluğunu üstlenen Türkiye’yi ikna edip yanına çekmekti. Bunun tek yolu ise daha önceki yazılarımda dile getirmiş olduğum gibi Kürt mücadelesini ezmekti.

Bu konseptin Kürt ayağı 16 Temmuz’da değil 17 Şubat tarihinde devreye sokuldu. İran devleti Federe Kürdistanlı güçleri, özelikle de KDP’yi ABD ve İsrail denetiminden çıkarmak ABD’nin bölgeye yerleşmesini engellemek için Federe Kürdistan muhalefet gücünü devreye koydu. Bilindiği gibi 17 Şubat tarihinden sonra Süleymaniye ve çevresinde KDP karşıtı halk eylemlikleri gelişti. Bu eylemler Goran Hareketi, Komala İslam, Yekgırtu İslam hareketi ve altında YNK’nin desteğiyle başladı. Dikkat edilirse eylemliklerin hedefi KDP’ydi.  Halk elbette yönetilme biçiminden ve yolsuzluklardan oldukça rahatsızdı. Ama ben, halkın bu tepkilerinin bu güçler tarafından farklı bir amaç için kullanıldığından bahsetmek istiyorum. Bu dönemde KDP iki üç defa Federe Kürdistan’daki halk eylemliklerin arkasında İran devletinin olduğunu açıklamıştı. KDP elinde kesin bir bilgi yoksa bu tür bir açıklamayı kolay kolay yapmaz. Bu güçler içinde Ali Bapir liderliğinde ki Komala İslam hareketi tümden İran’ın ideolojik etkisinde olan bir harekettir. YNK  ise geçmişten beri İran ile olan ilişkileri bilinen bir örgüttür.  Yekgırtu İslami hareketi ise Fetullah Gülen’e yakınlığı ile bilinen bir hareket olarak bilinir.


Burada altını çizmek istediğim önemli bir nokta var. Kimileri 17 Şubat’ta Federe Kürdistan’da başlayan halk ayaklanmaların YNK’ye karşı da olduğu ve dolaysıyla YNK’nin buna ortak olmasının mümkün olmadığını düşünebilir. Onun için bu noktada kısa bir açıklama yapma gereği duyuyorum.  2005 seçimlerinden sonra YNK ve KDP arasında ortak strateji çerçevesinde yapılan görev bölümü gereği YNK Irak KDP ise Kürdistan’daki en üst düzeydeki görevlere talip oldu. KDP ilk dört yılında Kürdistan’da diplomatik, ekonomi, istihbari ve askeri olarak tek güç haline gelirken YNK ancak KDP’nin gölgesinde ve onun politikalarını onaylamanın dışında birşey yapamadı. Bu durum hem YNK içinde hemde YNK’nin örgütlü olduğu Soran bölgesinde ciddi rahatsızlığa yol açtı. İşte Goran hareketi bu rahatsızlığın bir sonucuydu. Aynı zamanda YNK’yi kurtarma operasyonuydu. Belki YNK’yi bu isimle kurtaramazdı ama aynı kadro ve aynı anlayışı farklı bir isim altında bir araya getirmek ve bununla KDP’nin Soran bölgesindeki gelişmesinin önü alınmak istendi. Onun için YNK’nin 17 Şubat hareketinden rahatsız olması düşünülemez.


İran’ın konseptin bu ayağında Güney Kürtlerini tümden teslim -alarak aslında KDP’yi teslim alarak- ilerki aşamada Komala İslami hareketinin daha aktif olabileceği bir hükümetin kurulmasıydı. İkinci adım ise PKK ve PJAK gerilları karşısında bu güçleri aktif savaştırmak olacaktı. KDP halk isyanını çok sert bir biçimde bastırıp, muhalif gruplar ve liderleri tasfiye etme dahil seceneği bunlar önüne koyunca Federe Kürdistan muhalefetti bu noktada geri adım atmak zorunda kaldı. Bu noktada geri adım attılar ama konseptin ikinci ayağı olan gerilla güçlerine karşı operasyon hareketinde İran ile birlikte hareket etmeyi kabul ederek buradan KDP karşısında başarı elde etmeyi planladılar. Çünkü şayet İran bu operasyonda başarılı olsaydı Federe Kürdistan KDP’nin elinden alınıp kendi denetimindeki bu güçlere teslim edilecekti. Goran hareketinin konseptin bu aşamasında ne kadar yer alıp almadığı noktasında elimizde çok fazla bilgi yoktur. Fakat operasyon karşısındaki sessizliği kuşkularımızı güçlendiren bir durumdur. YNK ve Komala İslami hareketi hem deşifre olan gizli belgeleri, hem de operasyon gününde Ali Babir’in Tahran’da olması bunun kesin kanıtıdır. Yekgirtu İslami hareketi ise Türkiye’nin ne zaman operasyona dahil olacağını bekliyordu. Dikkat edildiğinde işin başından beri Federe Kürdistanlı hareketlerden hiçbiri kendi örgütü adına bir açıklama yapmadı ve bu konuda seyirci kalmayı yeğlediler.


Operasyon başarılı olmayıp uzayınca tabandan gelişen tepkiler bu güçleri sınırlı da olsa açıklama yapmaya zorlamıştır.  İran mevcut konumda operasyonda yalnızlaşmış ve en önemlisi ise Türkiye’nin ihanetine uğramıştır. İran bu operasyon ile Suriye’deki Esat rejimini ayakta tutmaya çalışırken Türkiye aksine Suriye rejimini tehdit ederek bu konuda Amerika’nın yanında yer aldığını açıklamış oldu. Suriye ile Türkiye arasındaki restleşmeler İran’ı oldukça rahatsız etmiştir.  Bundan kaynaklı İran PJAK ve PKK güçleri karşısında yürütmüş olduğu savaşı bir kez daha durup düşünmek zorunda kaldı. Bu durumda savaşı devam ettirmenin kime neyi kazandıracağı hesabını yapmaktadır. Görünürde İran’ın bu savaşı devam ettirmesi ABD’nin işini daha da kolaylaştıracak ve aynı şekilde kendi eliyle idam sehpasına çıkmış olacaktır. Onun için bu savaşı devam ettirmenin İran’a hiç bir kazancı olmayacaktır.  İran’ın PJAK güçlerine karşı ateşkes ilan etmesi uzak bir ihtimal olarak görmüyorum.

Yusuf ZİYAD

Hiç yorum yok: