16 Ağustos 2011 Salı

Direniş Vakti

Ne yazmalı? Bu kadar acayip olayın yaşandığı bir ortamda böyle soru mu olur denebilir. Ülkemizde acayip ve tehlikeli olaylarını bolca yaşandığı doğrudur. Fakat bunları yazmanın ne anlamı ve değeri var? Yazmak neyi karşılıyor, neyi gerçekleştiriyor? Belki de boşuna mürekkep ve kağıt tüketmekten öteye bir karşılığı yok. Demekki “Söz bitti, sıra eylemde” sözüyle böylesi anlar ifade ediliyor.

Yaşadığımız acayip olaylardan birkaçına bakalım. Avukatları PKK Lideri Abdullah Öcalan ile iki haftadır görüşemiyor. Ya da görüştürülmüyorlar demek daha doğrusudur. Bunun sonucunda Kürtler, yaşlısı genci, kadını erkeğiyle patlama noktasında. “Can güvenliğinden endişe ediyoruz” diyorlar.


İmralı görüşmelerinin karar aşamasına geldiğinin duyurulduğu bir ortamda peki bu durum neyin nesi? Zaten dört tarafımızı savaş sarmış ve ülkemiz NATO üssü haline getirilmiş. Bir de Kürtleri tahrik ederek AKP nereye varmak istiyor? Bununla Kürtlerin iradesini kırıp Kürt direnişini bastırabileceğini mi sanıyor? Eğer öyle sanıyorsa kendinden önceki onbir hükümetin pratiğine baksın. O zaman belki biraz anlar gerçeğin ne olduğunu!


AKP’nin Kürt tahriki İmralı’da avukat görüşmelerini engellemekle sınırlı da değil. Diyarbakır’daki ucube “KCK Davası”da aynı çizgide devam ettirilmeye çalışılıyor. Dahası 12 Eylül dönemini andıran bu sözde yargılama Diyarbakır dışında başka bir yere taşınmak isteniyor. Davanın akıllı savcısı böyle bir talepte bulunmuş, “Sanığın Kürtçe olduğu düşünülen bir dille konuştuğu” ibaresini yazdırmaktan yorulan hakimleri de bunu tartışıyormuş!


Alın size hem acayip hem de tehlikeli bir olay işte! Farz edelim ki mahkeme böyle bir karar aldı, o zaman bunun sonucu ne olur? Bu, Kürtleri isyana teşvik etmek değil de nedir? Böyle bir durumu Kürtler rıza ile karşılarlar mı? Zaten mevcut sözde dava dünyaya anlatılamıyor, bu durumda yerinin değiştirilmesi anlatılabilir mi?


AKP hükümeti bunu da mı Kürtlere karşı bir saldırı aracı yapmak istiyor? Eğer böyleyse, ciddi bir yanılgı bu. 12 Eylül faşizmi diz çöktüremediki zindanda Kürtlere, AKP faşizmi diz çöktürebilsin. Kürtler bu konuda çok tecrübeli ve eğitilmiş durumdalar. 1982 Diyarbakır zindan direnişinin yaratıcısı oldular çünkü. AKP hükümeti bunu daha anlamamışsa, Kenan Evren’den sorabilir ne olduğunu!


Olaylar sadece Kürtlerle mi ilgili ve siyasi mi? Hayır, sosyal görünümlü acayip olaylar da yaşanıyor. Örneğin “Kadın katliamı” diye ifadelendirilen olaylar her geçen gün artıyor. Gerçektende kadına yönelik insanın kanını donduran vahşi cinayetler işleniyor. Sözde karısı, bacısı, kızı; yani lafa göre en sevdiği! Fakat bir anda bakıyorsun insan kültürünün kabul etmeyeceği yöntemlerle katledilmiş. Kısaca bu alanda yaşanan tam bir toplumsal cinnet durumu!


Peki toplum böyle bir cinnet durumunu niye şimdi yaşar hale geldi? Kadın üzerindeki erkek egemen baskı neden cinnetlik olaylar düzeyine ulaştı? Bu durumun ülke yönetimiyle, yani AKP’nin hükümet ediş tarzıyla hiç bağı yok mu? Elbetteki var! Olmaz olur mu hiç! AKP’nin ülkemizi sürüklediği felâket, derinleştirdiği bunalım ve kriz durumu buna yol açıyor. İşte ve yaşamda bulamayınca öfkesini kadından çıkarıyor! Gücü yeten yetene yani! Her ne kadar AKP sözcüleri “hukuk” ve “demokrasi” deseler de, ülkede orman kanunu işliyor!


AKP yönetimi altında yaşanan acayip olaylar çeşit çeşit. Bir de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu vakası var. Yaptığı açıklamada “Şam hükümetine önce güvenlik siyasetinin kabul edilemeyeceğini, önce demokratikleşme olması gerektiğini ilettiğini” söylüyor! Bu sözleri dinlerken kuşkusuz insan şaşırıyor. Başkasından duysa kesin inanmaz! Acaba Suriye Devlet Başkanı A. Davutoğlu’na ne söylemiştir? İnsan bunu merak ediyor.


Belli ki Ahmet Davutoğlu’nun Milli Güvenlik Kurulu kararlarından haberi yok! Veya kendini yöneten Başbakan Tayyip Erdoğan’ı hiç dinlememiş! Bunları bilseydi herhalde böyle konuşmazdı. Ne Şam hükümetine bunları söyler, ne de kamuoyuna açıklardı. Herhalde dinleyenleri, bunları anlamayacak kadar ahmak yerine koymuyordur. Davutoğlu’na tek cümleyle şunu sormak gerekiyor: Neden Türkiye’de önce güvenlik siyaseti olabiliyor da, Suriye’de olmuyor? Bugün AKP’nin üstüne basa basa dillendirdiği ve en zalim yöntemlerle uyguladığı siyaset nedir? Bir Dışişleri Bakanı’nın içinde yer aldığı hükümetin siyasetini bilmemesi mümkün mü!?


Ne var ki Ahmet Davutoğlu bilmiyor veya bilmiyor görünüyor. Belki de toplumu “Ahmak ve sürü” yerine koyması böyle konuşup davranmasına yol açıyor. Kendini Türkiye’nin ve AKP’nin en akıllısı olarak gören ve yıllardır hükümet stratejisini çizen biri böyle yaparsa, başka ne yapmaz ki!


İşte ülkemizde yaşananlar özetle böyle! Bizde acayip olaylar dizi dizi! AKP yönetimi altında zaten başka şey de beklenemez. AKP’ye yüzde elli oy veren bir toplumun yaşayacağı başka olaylar da olamaz. Açık ki AKP ülkeyi geri dönülmesi zor bir felaketin içine atıyor. AKP yönetimi altında gittikçe artan ve yayılan bir toplumsal cinnet yaşanıyor. Bu durumda yazsan ne olacak, yazmasan ne olacak!


Belli ki söz bitmiş, vakit direniş vakti! AKP’nin çok hileli ve zalimce yürüttüğü soykırıma karşı Kürtler direniyor! Erkek egemen AKP yönetiminin desteğindeki kadın soykırımına karşı kadınlar ve özgürlük bilinci edinen erkekler direniyor! Birbirleriyle dayanıştığı ölçüde bu direnişlerin başarı kazanacağı anlaşılıyor. Ülkemizin ve toplumumuzun geleceği de AKP hegemonyasına karşı gelişen bu direnişlerin başarısına bağlı görünüyor.


Belliki gün direniş günü! Özgürlük için, demokrasi için, eşitlik için, adalet için, kardeşlik için! Hem Ergenekoncu hegemonyadan, hem de AKP hegemonyasından kurtulmak için! Ne demiş Mazlum Doğan: Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür! O halde haydin hep beraber direnişe! Nede olsa Ağustos direniş ayı!

Adil BAYRAM

Hiç yorum yok: