15 Temmuz 2011 Cuma

Restorasyoncu AKP

Polis Kürt halkına kan kusturuyor, ama polise küçük bir müdahale olunca şovenist “Türklük” ayranları kabarıyor. Polis Türkiye'nin en faşist dönemlerinde bile bu kadar savunulmamıştır.

Hüseyin Ali
Önümüzdeki on yıllarda Türkiye'nin nasıl şekilleneceğine yön verecek bir seçim yaşanacak. Türkiye bu seçimden sonra bir anayasa yapmak zorunda kalacak. Daha doğrusu Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Anayasa değişikliği referandumu sırasında hayırcılar da evetciler de “bu anayasa Türkiye'nin ihtiyacını karşılamıyor, tümden değişmelidir” dediler. Kürtler zaten boykot ederek anayasanın kendileri için bir meşruiyeti olmadığını ve bu anayasa altında yaşamak istemediklerini gösterdiler. 

Demokratik bir anayasaya ihtiyaç var. Ancak demokratik anayasa yapacak bir zihniyet var mı sorusuna iyimser cevap veremiyoruz. Çünkü yüzde 10 barajı meclise herkesin siyasi iradesinin yansımasını engellediği gibi en fazla milletvekili çıkartacağını söyleyen AKP'nin zihniyeti demokratik bir anayasa yapımına uygun değil.
AKP demokratik bir anayasa yapımını düşünmüyor. Anayasayı kendi zihniyetine uygun hale getirmek istiyor. Çünkü her yere gidip Türkiye'de ileri demokrasi olduğunu iddia ediyor. Sadece uygulamada bazı eksikliklerin var olduğundan söz ediyor. İleri demokrasi olduğunu söyleyen bir zihniyet, demokratik anayasa yapımına engeldir. Ancak kendine göre eksik gördüğü bazı yerleri yamalar. Halbuki Türkiye'de ileri demokrasi değil, çok köklü çözülmesi gereken demokrasi sorunları ortaya çıkaran neo-faşist ve otoriter bir rejim bulunmaktadır. 

Hatırlanırsa AKP hükümeti 12 Eylül referandumu yapıldığında vesayet ortadan kalkacak diyordu. Propagandasını buna dayandırıyordu. Başbakan seçim beyannamesini açıklarken yine vesayetin ortadan kalktığı bir anayasa istiyoruz dedi. Anlaşılıyor ki bu vesayet kavramı AKP'nin ağzında sadece kendine Müslüman kendine demokrat bir propaganda sözcüğüne dönüşmüş.
Vesayet kalksın derken Kürtler üzerindeki siyasi egemenlik ve kültürel soykırım kalksın denmiyor. Demokrasi güçleri üzerindeki baskı kalksın denmiyor. Zaten biraz demokrasi anlayışı olsaydı herkesi bir örgüt içine sokuşturan binlerce insanı cezaevine atan terörle mücadele yasasını değiştirirdi. Çünkü bu yasanın değişmesi için 350 değil 250 milletvekili yeterdi. Ne var ki terörle mücadele yasasını bu hale getiren bizzat AKP hükümetidir. 

AKP seçim beyannamesinde nasıl bir anayasa yapacağını söylemiyor. Genel geçer sözlerle geçiştiriyor. Her zaman olduğu gibi demagoji yapıyor. Sadece zaman zaman nelerin olmayacağını söyleyerek daha baştan yasakçı ve baskıcı bir anayasa düşündüğünün ipuçlarını veriyor. Halbuki anayasa yapacak bir meclisin oluşumu gündemdeyken nasıl anayasa yapılacağının açıkça söylenmemesi anayasa yapımının özüne aykırıdır. Anayasa, bir toplumun geleceğini ve kaderini belirleyecekse her kesimin kendi anayasa önerilerini hiçbir muğlaklık bırakmayacak biçimde açıkça ortaya koyması gerekir. 

AKP bunu yapmıyor. Çünkü nasıl bir anayasa yapacağını ortaya koyarsa tüm cilaları dökülür. Ancak yine de konuşmalarıyla nasıl bir anayasa yapacağını gösteriyor. Tek millet nakaratı devam ediyor. Daha ileri giderek “Kürt sorunu kalmamıştır; Kürt vatandaşlarının sorunu kalmıştır” diyerek sorunu eski hükümetler gibi eğitim ve ekonomi sorunu olarak gördüğünü ortaya koymuştur.
Bu vatan hepimizindir diyor, ama tek milletten vurgulu biçimde söz ederek Türkiye içinde yaşayan diğer halkların haklarını reddediyor. Kürtlerin ve diğer toplulukların varlığı açıkça tanınmayacaksa, Kürtlerin ve diğer toplulukların siyasi iradesi ve öz yönetimleri tanınmayacaksa, anadilde eğitim olmayacaksa o zaman Türkiye herkesin ortak vatanı olamaz. Kürdistan Kürtlerin vatanı, ama kendi vatanlarında bile haklarıyla yaşayamıyorlar. Şu anda Kürdistan polislerin zindanı haline getirilmiştir. Türkiye bu haliyle nasıl herkesin vatanı olabilir? 

Kürt halkının en ufak bir talebini ve demokratik eylemini şiddetle ezmek isteyen bir hükümetin demokratik bir anayasa yapması mümkün değildir. Zaten anayasada bölgesel milliyetçilik yer almayacaktır diyerek Kürtlerin haklarının tanınmayacağı ilan edilmiştir. Herkesin serbestçe Kürtçe konuşmasını sağladık, tutuklular aileleriyle Kürtçe konuşabiliyor, istenildiği gibi kurslar açılabiliyor gibi nakaratı tekrar ederek Kürt sorununu çözme niyeti olmadığını açıkça göstermiştir. Hatta ana okullarını her yere yayarak nasıl bir asimilasyon politikasını izleyeceğini de ifade etmiştir.
Başbakan, Kürt sorununun istismar edilmesini sadece biz ortadan kaldırırız iddiasında bulunarak Kürt halkının örgütlü mücadelesini sadece biz ezeriz demektedir. Çünkü on yıllardır Demirel’den Çiller’e ve Erdoğan’a kadar tüm başbakanlar Kürtlerin mücadelesini ve özgürlük istemlerini sorunları istismar etmek olarak değerlendirmişlerdir. Kürt sorununu çözme politikası değil de istismar etkenlerini ortadan kaldırma politikası izlemişlerdir. Bu tür söylemler AKP'nin demokratik bir anayasa yapma niyetinin olmadığının kanıtıdır. 

Sadece ileri demokrasi olarak tanımladığı sistemi restore etmek istiyor. Böylece Kürtler üzerinde siyasi egemenlik ve kültürel soykırım politikasını yeni koşullarda sürdürmeyi hedefliyor.
Bu hükümetin elinde mendille her yerde ağlayıp duyguları sömüren önemli bir bakanı Kürt ve kadını karşısında gördüğünde aklına ilk gelen küfretmek oluyor. Daha önce Emine Ayna’ya hakaret eden Bülent Arınç şimdi de Sabahat Tuncel’e küfürler ediyor. Bu söylemde hem Kürt’ü hem de kadını küçümseme vardır. Zaten suratına bakıldığında Kürt’ü ve kadını nasıl küçümsediğini herkes görebiliyor. Bu zihniyette olanların demokrat olması ve demokratik bir anayasa düşünmesi mümkün müdür? 

Polis Kürt halkına kan kusturuyor, ama polise küçük bir müdahale olunca şovenist “Türklük” ayranları kabarıyor.  Polis Türkiye'nin en faşist dönemlerinde bile bu kadar savunulmamıştır. Artık toplum hak arayamaz! Polis toplumun demokratik tepkilerine azgınca saldırırsa haktır, ama toplum buna tepki gösterirse onlar mutlaka ezilmelidir. AKP'nin Türkiye'yi getirdiği nokta budur. Tam bir polis devleti!
Demokratik ulus bloğunun seçimdeki başarısı bu nedenle çok önemlidir. Ancak demokratik ulus bloğu bu seçimden güçlü çıkarsa AKP'nin bu kendini kaybetmiş ve kendini bilmez zihniyetine dur diyebilir. Türkiye halklarının sesi ancak böyle bir blokla meclise yansıyabilir. Yapılacak bir anayasanın içeriği ancak demokratik ulus bloğunun seçimden güçlü çıkmasıyla demokratik hale getirilebilir. Yoksa önümüzdeki yıllar da Türkiye için kabuslu yıllar olmaya devam eder.

Hiç yorum yok: